Richard Rogers
Mimarlık camiasının ikon isimlerinden Richard Rogers 2021’in son günlerinde hayatını kaybetti. Geride, mimarlık tarihine adını yazdıran Pompidou Center’ın yanı sıra sayısız başarılı bina bıraktı. Richard Rogers’ın kariyerinde önemli yer tutan 6 binayı sizler için derledik.
Baran Gülsün, Mimar
Mimarlık dünyasının önemli figürlerinden Richard Rogers, geçtiğimiz Aralık ayında, 88 yaşında aramızdan ayrıldı. Mimari üretiminin yanı sıra Londra ve Barselona gibi önemli şehirlerin belediyelerine danışman olarak da hizmet veren Rogers, kariyerine Pritzker Mimarlık Ödülü, Barajas Havalimanı Terminal 4 ve Londra Maggie’s Centre projeleriyle kazandığı iki RIBA Stirling Prize’a ek olarak birçok ulusal-uluslararası ödül sığdırdı. Bu ödüllerdeki en büyük pay sahibinin Renzo Piano ile birlikte üstlendiği Pompidou Center tasarımı olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Mimarlıkla ilgili-ilgisiz hemen herkesin tanıdığı, adını Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Georges Pompidou’dan alan kültür merkezi Pompidou Center, her yıl yüz binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Binanın önemi ve mimarlık tarihindeki konumu ise, servis elemanlarını barındıran fütüristik cephesinin yanı sıra, ek işlevler ve farklı kullanım olanakları ile yaşayan bir merkez tanımlayarak sadece ilgilisine hitap eden sanat müzesi tasarımlarına yeni bir boyut kazandırmasında yatıyor. Var olana meydan okuyan, ütopik bir manifesto niteliğindeki bu tasarım, şüphesiz ki 68 Mayısı’na ve dönemin işçi hareketine de göz kırpıyor. 1977’de tamamlanan Pompidou Center, başlangıçta halk tarafından yadırgansa da zaman içinde kabul görerek seviliyor ve Paris’in kültürel hayatında önemli bir yere sahip oluyor. Öyle ki, bina hakkında “ikinci görüşte aşk” yorumu yapılıyor. Richard Rogers bir röportajında, yağmurlu bir günde binanın önünde beklerken bir kadının, onu ıslanmaması için şemsiyesinin altına davet ettiğini, bu yeni bina hakkındaki görüşlerini sorduğunu ve kendisini binanın mimarı olduğunu söylemesi üzerine ona şemsiyeyle vurduğunu dile getiriyor. 1933’te Floransa’da doğan Rogers, küçük bir çocukken İkinci Dünya Savaşı sırasında ailesiyle birlikte İngiltere’ye taşınıyor. Londra'da Architectural Association'da (1954–59), ABD’de ise Yale Üniversitesi'nde (1961–62) mimarlık eğitimi aldıktan sonra Londra’ya dönerek eşi Su Brumwell ve bir başka evli çift Wendy Cheesman-Norman Foster ile birlikte Team 4 (1963–66) adlı firmayı kuruyor. Uzun sürmeyen bu ortaklığın ardından 1970-77 aralığında Renzo Piano ile birlikte çalışıyor ve kariyeri açısından bir dönüm noktası teşkil eden Pompidou Center’a bu dönemde imza atıyor. Sonrasında, Pompidou Center’ın tasarımı ve inşasında birlikte çalıştığı isimlerden bazılarıyla beraber 1977’de Richard Rogers Partnership’i kuruyor. Pritzker Mimarlık Ödülü’ne layık görüldüğü 2007’de ismi Rogers Stirk Harbour + Partners olarak güncellenen ofisinde geçen 43 yıllık mimarlık serüveninin ardından 2020’de emekliliğe ayrılıyor. Söylentiye göre, mimarlık felsefesi ofisin ticari beklentileriyle ters düşünce pek de gönüllü olmayarak kendi kurduğu ofisten ayrılmış Richard Rogers. Bu durum, bir röportajında ifade ettiği “Topluma karşı bir sorumluluğumuz var. Bu bize mimar olarak sadece müşteriye değil, aynı zamanda yoldan geçenlere ve bir bütün olarak topluma karşı da bir sorumluluk yüklüyor” cümleleriyle birlikte düşünülünce daha anlamlı hale geliyor. Rogers, emeklilik kararından yaklaşık bir yıl sonra vefat etti. Geride, mimarlık tarihine adını yazdıran Pompidou Center’ın yanı sıra sayısız başarılı bina bıraktı. Richard Rogers’ın kariyerinde önemli yer tutan 6 binayı sizler için derledik.
Pompidou Center Paris
1971’de, Fransa Kültür Bakanlığı tarafından dönemin Cumhurbaşkanı Georges Pompidou adına tasarlanacak kültür merkezi için açılan uluslararası yarışma sonucunda Renzo Piano ve ortağı Richard Rogers’ın tasarımı inşa edilmek üzere seçilmiş. 1977’de tamamlanan yapı, birçok açıdan yenilikçi. Tasarımlarda genellikle gizlenen servis ve sirkülasyon hacimleri, binanın baktığı meydanın cephesinde konumlandırılmış. Hatta tesisat şaftları işlevlerine göre farklı renklerle (havalandırma mavi, su yeşil, elektrik sarı ve sirkülasyon kırmızı) vurgulanmış. 10 katlı binanın açıkta bırakılan çelik konstrüksiyonu, geniş açıklıklar geçmeye imkan tanıyor. Böylelikle farklı ölçekte aktivitelere imkan tanıyan geniş mekanlar elde edilmiş. Aynı amaçla, iç mekanlar, kolaylıkla hareket ettirilebilen bölücü duvarlarla birbirinden ayrılmış.
Lloyd’s of London Londra
Sigorta şirketi Lloyd's of London’ın genel merkezi, Richard Rogers imzasıyla 1986’da tamamlanmış. Tıpkı Pompidou Center’da olduğu gibi, bu binada da net iç mekanlar elde etmek hedefiyle merdivenler, asansörler, elektrik ve su tesisatı binanın dışında konumlandırılmış. Böylelikle binanın en çok bakıma ihtiyaç duyan bu bölümleri daha rahat erişilebilir hale getirilmiş. 88 metre yüksekliğindeki 14 katlı binada, 60 metre uzunluktaki bir atriyum etrafında kurgulanan ana hacme takılan 6 servis kulesi bulunuyor. Yapıda sirkülasyon 12 adet cam asansörle sağlanıyor. İç mekanlarda erişim, atriyumda bulunun yürüyen merdivenlerle sağlanıyor. Rogers, inşaattan kalan vinçleri binanın üstünde dekoratif bir öğe olarak bırakmış.
Barajas Havalimanı Terminal 4 Madrid
Madrid Barajas Uluslararası Havalimanı’na ait Terminal 4 binası, Antonio Lamela ve Richard Rogers tarafından tasarlanarak 2006’da kullanıma açılmış. Rogers’a ilk RIBA Stirling Ödülü’nü kazandıran Terminal 4'te ilk üç terminalin özgün tasarım konsepti devam ettirilerek bu bölüm programın karmaşık ve kapsamlı gereksinimlerine cevap vererek şekilde özelleştirilmiş. Terminal Binası, üç modülden oluşuyor. Bu modüller, doğal ışığı binanın alt katlarına kadar ulaştıran derin yarıklarla birbirinden ayrılıyor. Bu tasarım stratejisi, enerji tüketimini ve bakım maliyetlerini azaltıyor. Terminal boyunca yolcuların dikey hareketi merdivenler, rampalar veya asansörler aracılığıyla gerçekleşiyor. Bu sirkülasyon elemanları yolcuların hareketine ve havaalanındaki akışa göre stratejik noktalarda konumlandırılarak yolcuları yönlendirmek hedeflenmiş.
Millennium Dome Londra
Rogers tarafından tasarlanan ve 1999 yılında tamamlanan Millennium Dome, Londra'da üçüncü milenyumu kutlamak amacıyla düzenlenen Millennium Experience isimli festival kapsamındaki sergiye ev sahipliği yapmış. Esnek bir tasarıma sahip olan yapı festivalin ardından birçok farklı amaçla kullanılmış. Proje, sınırlı bir zaman diliminde ve düşük bütçeyle tasarlanıp inşa edilmiş. Millennium Experience'ı oluşturacak her sergi için ayrı pavyonlar oluşturmak yerine, hepsini barındıracak tek bir mekan oluşturmak hem zaman açısından hem de maliyet açısından daha verimli bir çözüm olmuş. Bir kilometre çevreye, en uzun yerinde elli metre yüksekliğe sahip olan strüktür, 80.000 metrekarelik bir alanı kaplıyor. Taşıyıcı sistem, yüksek gerilimli kablolar ağını destekleyen on iki çelik direkten oluşuyor.
Maggie’s Centre Londra
Rogers’a RIBA Stirling Ödülü’nü kazandıran bir diğer bina, 2009’da tamamlanan Maggie’s Centre Londra. Kanser hastaları için destekleyici bir sosyal ortam yaratmayı hedefleyen Maggie’s Centre projelerinden Londra’da yer alacak olanı tasarlama görevi Rogers Stirk Harbour + Partners’a verilmiş. Maggie's Centre, Charing Cross Hastanesi'nin hemen yanında bulunuyor. Ana hastane binasıyla kontrast yaratacak şekilde tasarlanan yapı, bir buçuk kata yayılan, 370 metrekarelik, esnek ve uyarlanabilir bir “açık ev” tanımlıyor. Bina, duvarlar; tasarımın merkezi mekanı olan mutfak; toplantı, oturma ve danışma odaları olarak tasarlanan diğer mekanlar ve mekana bol ışığı davet eden bir "yüzer çatı"dan oluşuyor. Gürültünün olmadığı stratejik noktalarda bina ile dış duvar arasında küçük avlular oluşturulmuş.
Reliance Controls Swindon
Rogers Team 4'ün bir parçasıyken Norman Foster, Su Brumwell ve Wendy Cheesman ile birlikte tasarladıkları Reliance Controls adlı fabrika binası, ilk yüksek teknoloji endüstriyel yapılardan biri. 1967’de tamamlanan ve elektronik alet şirketi Reliance Controls'ün hem fabrikasını hem de ofislerini içeren bina, şirketin Londra'dan Swindon'a taşınarak yaptığı değişikliği yansıtacak; radikal, modern bir ifade yaratacak şekilde tasarlanmış. Team 4, farklı işlevlerin tek bir çatı altında barındırılması için dikdörtgen bir kulübe tasarlamış. Tasarım dışarıdan açıkça okunabiliyor, yönetim ve işçiler aynı restoranı ve giriş-çıkışı paylaşıyor. Yapı, 12,2 x 12.2 metrelik 20 modüllün 4x5’lik bir ızgarada bir araya gelmesi ile oluşturulmuş. Tasarım, sonraki endüstriyel bina tasarımlarını etkileyen bir öncü olmuş.