SKORER
PEMBENAR
CADDE
YAZARLAR

Esra Oflaz: “Hiçbir hayat dışarıdan göründüğü gibi değil.”

Hem güçlü hem kırılgan. Yıllarca hep başarılı iş insanı kimliği ve hayata geçirdiği onlarca sosyal sorumluluk projesi ile tanıdık kendisini. MTV müzik kanalını Türkiye’ye getirdi, Türk sanatçıları global arenaya çıkardı, çocukları Nickelodeon ile tanıştırdı. Eurosport’u, National Geographic, Scitech kanallarını yerelleştirdi derken son olarak açtığı Lifetime kadın kanalı ile de kadınları güçlendirmeye adadı kendini. Ancak akıllılığının ötesinde sonuna kadar bir kalp insanı Esra Oflaz. Sözcüklerinin arkasında derin manalar saklı bir şiir gibi…

|

Sevdikleriyle ruhsal yönü güçlü bir ilişki kuran Esra’nın mavi gözlerinden girip ruhunun kapısını araladık…

Esra renkli, ışıltılı, spektrumu zengin bir insansın... Renklerin gücüne inanır mısın?

Ben öncelikle insanın holistic (bütüncül) bağlantısına inanıyorum yani ruh, kalp, zihin ve beden bağlantısına. Bağlantıyı kurduğumuzda, ruhumuza değdiğimizde ise bedenimizin gizli anatomisi ve enerji alanları ile beraber çakralarımız karşımıza çıkıyor dev bir renk tayfı ile. Vücudumuzda yer alan yedi ana çakramız renklerle temsil ediliyor ve hislerimiz, organlarımızın işlevleri, içgüdülerimiz hatta sezgilerimiz bu dev renk yelpazesi ile iletişim kuruyor.

Renklerin arasından seni en iyi anlatan rengi seç desem hangisi olurdu?

Bu dönemimde beni en iyi temsil eden iki renk var. Biri mavi diğeri ise çivit mavisi. Mavi; boğaz çakrasının rengidir ve kendini kabullenişi ve ifade edebilmeyi temsil eder. Diğeri ise çivit mavisi; üçüncü göz çakrası spiritüel gelişimi, sezgileri, içgörüleri temsil eder. Tevekkül ve tekamül diyebilirim.

Hayatında keşkelere yer var mı?

Yaşamda hiçbir şeyin ve hiç kimsenin rastlantısal olmadığına hatta tam da olması gerektiği gibi olduğuna inanıyorum. Başımıza gelen her olayın, en acı dramların bile öğretilerimiz olduğuna, evrilmemiz için başımıza geldiğinde. O nedenle bir karar verirken “an” a yayılırım ve ne pahasına olursa olsun, hesapsız kitapsız doğru kararı veririm. Kader ne getirirse ise kabulüm olur o yüzden keşkelerim yoktur.

Aile içi yaşadıklarını samimiyet ve cesaretle paylaştığın bir kitap yazdın. Kitap uzun süre “en iyi satanlar” listesindeydi. Yazmayı hiç hayal etmiş miydin?

Aile dramımdan dolayı yok sayıldığım çok yalnız bir çocukluğum olmuştu. O nedenle içime dönüktüm. Yalnız içime kapalı anlamında değil, yüzüm hep yüreğime dönüktü. Bir gün bir kitap yazacağım hiç aklıma gelmemişti. Hayalim başarılı bir iş kadını olmak, kendi ayaklarımın üzerinde durmak, özgür olmaktı. Kitap yazma dürtüm üç sene önce bir anda kalbime geldi ve müsveddesiz bir rastgelelikle yazıp bitirdim diyebilirim.

Kitap üzerinden geniş bir kitle ile buluştun. O güçlü imajının altındaki bir “Seni gördüler senden

Önümüzdeki on yıllar kadınların yükseliş dönemi olacak. içeri”… Herkesin paylaşmaya cesaret edemeyeceği sırlarını, yaşanmışlıklarını paylaştın okuyucuyla. Kitabını raflarda ilk gördüğün gün ne hissettin?

Kolay olmadı. Pek çok gizli kalmış giz, gizem, his ifşa oldu. Ancak biliyordum ki yaşanmışlıkların gücü, yakınlığı var. Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil. Hiçbir hayat toz pembe değil. Benim yaşadığım acıların, aile dramlarının benzerleri pek çok insanın da başına geldi. Kitabım aslen benim hikâyem ve yaşadığım ölüme yakın tecrübemle “Ötesi” . O nedenle kitabımın adı “Geçit: Hikâyem ve Ötesi”. Bir yolculuk hikâyesi ancak sadece benim değil hepimizin yolculuk hikâyesi sadece kalp duyarsa yolculuğun güzergahına, rayına oturacağını anımsatıyor. Ben şifalandırmak, ilham olmak, güçlendirmek istedim. Ve aldığım geri bildirimler beni çok mutlu etti.

Radikal bir kararla geçtiğimiz yıl Londra’ya yerleştin... Hiç pişman oldun mu verdiğin karardan?

Evet kızımın eğitimi için Londra’ya yerleştik. Tabii yerleştik derken yılın altı ayını Londra’da, altı ayını Türkiye’de geçiriyoruz. Benim hayran olduğum ülkemden kopma şansım yok. Kızım uluslararası arenada avukat olmak istiyor ve bu nedenle İngiltere’de okuması gerekti. Ben de bu kararı hiç sorgulamadan aldım. Ben de İngiltere’de şirket kurdum ve medya işlerimi Londra’dan sürdürüyorum.

İstanbul ile Londra’yı artı ve eksisi ile kıyaslarsan…

İstanbul öncelikle çocukluğum, anılarım, köklerim... Londra ise uyarıcı bir şehir hem zihin, hem ruh, hem de kültür ve sanat anlamında. Hem zihinsel hem de spiritüel anlamda kendimi geliştirebiliyorum. Eğitim anlamında ise çok ilerideler. Muhakeme ve kritik düşünme denilen bir eğitim tarzları var derinlemesine. Gencecik zihinleri lotus çiçeği gibi açıyorlar. Ancak ülkemizdeki dostlukları, samimiyeti, yardımlaşma ve dayanışmayı Londra’da bulmak mümkün değil.

“Dünyaya neden geldim, varlığımın amacı ne?” sorusunun kıymeti büyük sen de onu biliyorum. Peki yanıtını bulduğuna inanıyor musun?

Araba kazasında kalbim iki dakika süresince durup da ruhum bedenimden ayrıştığında yani ölüme yakın tecrübe geçirdiğimde, bana o sürede “ötesinde” gösterilenler özellikle ailevi ruh göçüne vakıf olmamla bu dünyaya neden geldim sorusuna cevap sundu. Ancak ruhumun gittiği yer onca karşılıksız sevgi ve merhamet. Allah ile birlik olma duygusunu bana bahşetmişken, sonrasında kalbimin tekrar tekrar atmasıyla, yaralı bedenime sıkıştığımda istemeyerek bu dünyaya geri neden döndüm sorusu beni daha fazla düşündürdü. Tevekkül, tekamül, en iyi versiyonumuza, yolculuğumuzun gayesine ulaşma diyebilirim.

Aşka inanır mısın?

Aşka sonuna kadar inanıyorum. Aşklar da dönemine, düzlemine göre evrilir. Aynı kişiyle veya farklı kişiyle fark etmez ancak önce kendinle. Dar anlamda başlasa da her aşk genleşmeye programlıdır çünkü nihai aşk Allah aşkıdır. Allah aşkı ise koşulsuzdur, merhametlidir, kapsayıcıdır. Ancak kendi ruhlarına değmemiş insanların birbirlerinin ruhlarına değemeyeceğini ve aşkın tenselden tinsele genleşemeyeceğine, dar alanda paslaşacaklarına hatta çürüteceklerine inanıyorum. Baksana etrafına vicdansızlık, maddesellik, nefret, hasetlik, yüzeysellik aldı başını gitti. Aşklar tensel hazza indirgendi. Bana göre aşk Allah’ın kutsallığını taşır ancak.

Kadınların çözülmeyi bekleyen en önemli meselesi sence nedir?

En önemlisi kadınlar güçlerinin farkında değiller. Yüzyıllardır manipüle edilmekten, ikinci plana itilmekten özlerine bağlantılarını yitirdiler. Önümüzdeki on yıllar kadınların yükseliş dönemi olacak tekrar çünkü döngünün bu dönemine gelindi. Kadınların iç görüsü ve duyusallığı yer kürenin devamlılığı için ölümcül önemli olacak. Kadınlar gizli anatomilerinin, güçlerinin farkına vardıklarında madde teferruattır. Yaşadıkları ayrımcılık, eğitimdeki, iş hayatındaki eşitsizlikler her şey kaybolacak ve hak ettikleri konuma yükseleceklerdir.

© Copyright 2024

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.