Enerjide Demokles’in kılıcı sallanırken, Avrupa kaynak arayışında!
Tarih bizlere bir kez daha geçmişteki enerji şoklarından yeterince ders almadığımızı gösteriyor. Bugün Rus gazından “kurtulma” çabaları, 1973 petrol krizine karşı geliştirilen yaklaşımla az çok örtüşüyor. Ancak bu defa, arz ihtiyacını karşılayabilecek miktarda ikame bir kaynak hazırda yok.
Fatma G. Kabasakallı
Rusya-Ukrayna savaşı, enerjiyi bir kez daha dünya gündeminin kalbine yerleştirdi ve bazı uzmanlar dünya tarihine “enerji krizi” olarak geçme olasılığının yüksek olduğunu bile savunuyor. Normalde arz ve talep dengesi üzerinde şekillenen uluslararası ticaret, Ukrayna’daki savaşın etkisiyle önce piyasa dinamikleri üzerinde ciddi bir kaymaya, ardından da zaten sıkıntı yaşanan enerji fiyatlarını daha da volatil bir hale getirdi. Bugün, çok uzun yıllardır Rusya’ya olan gaz bağımlılığı gittikçe artan Avrupa’nın ciddi bir “enerji arz güvenliği” problemi yaşadığı açık. Rusya’ya karşı ambargolara enerjiyi de katmayı düşünen Avrupa, yoğun enerji talebi yaşanan kış mevsiminde olmayışımızın da etkisiyle öncelikle petrole yaptırımı tartışıyor. Bazı Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler, günde 1 milyar Euro kazandırdıkları Rusya’ya yaptırımları petrol ve doğalgaz ile genişletme önerisinde bulunsalar da pek çok uzman mevcut konjonktürde bunun gerçekleşmeyeceğini de vurguluyor. Rusya, bugün gelirlerinin yüzde 40’ından fazlasını doğalgaz ve petrolden sağlıyor. Diğer taraftan Ukrayna’daki savaş nedeniyle ekonomik yaptırımlara maruz kalan Kremlin’in hidrokarbon gelirlerine ihtiyacı olduğu da aşikar. Nihayetinde, önce AB mi Rus gazını almayı bırakacak yoksa Rusya mı gazı kesecek endişesi, Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. Bugün gelinen durumda Avrupa, Rus gazına ikame yeni enerji kaynakları arayışında vites büyütürken, pandemiden çıkışın ardından canlanan ekonomik faaliyetlerle Asya ülkeleri de Avrupa’nın arz sıkıntısının etkilerine karşı hazırlık yapmaya çalışıyor.
Tarih tekerrür mü ediyor?
Mevcut tabloda görünen o ki, tarih bizlere bir kez daha geçmişteki enerji şoklarından yeterince ders almadığımızı gösteriyor. Ortadoğu’daki çatışmaların tetiklediği 1973 yılında OPEC’in ABD’ye uyguladığı petrol ambargosu sonucunda çıkan petrol krizi sonrasındaki yaklaşım, enerji tasarrufu, yerli hidrokarbon üretimini artırma çabaları ve fosil yakıtlara karşı temiz enerji alternatiflerini güçlendirmeyi içeriyordu. Bugün de Rus gazından “kurtulma” çabalarının çerçevesi bu yaklaşımla az çok örtüşüyor. O zaman yaşanan enerji krizinin etkisinden biri de, Rusya, Kuzey Denizi ve Kafkaslardaki hidrokarbon kaynaklarının ön plana çıkarak gelişmesi olmuştu. Ancak bu defa can alıcı nokta, bu kez arz ihtiyacını karşılayabilecek ikame bir kaynağın hazırda bulunmaması görünüyor.
Yeni yakınlaşmalar
Bugünse Avrupa’nın arz güvenliğini sağlama gayretlerinin bir diğer yansıması ABD’nin dış politikasında kendini gösteriyor. Petrol ve gaz arayışında, ABD’nin de Suudi Arabistan ve hatta uzun yıllar ambargo koyduğu Venezüella ile bile yakınlaşmaya mecbur kaldığı bir yön değiştirme gördük. Tam da bu yüzden enerji arz güvenliği, ulusal güvenliğin bir parçası olduğu kadar uluslararası ilişkiler disiplininin de en kritik unsuru durumda. Öte yandan Suudi Arabistan’ın geçtiğimiz haftalarda Rusya ile görüşmesi ile birlikte, OPEC+’nın, fiyatların üzerinde rahatlatıcı etki yapacak petrol üretimini artırma konusunda çekinceli duruşunda ısrar etmesine de dikkat çekmek gerek. Belki de Biden’ın Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Salman ile görüşmesi, kısmi bir “yeniden değerlendirme” imkanı yaratabilir. Fakat Biden’ın Amerika’daki Senato ve Kongre seçimleri öncesi benzin fiyatlarını düşürmek için sınırlı zamanı olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Ukrayna’daki savaş ikinci ayında nükleer ya da kimyasal silahların kullanılabileceği tehlikesi altında sürerken, Avrupa Rusya’ya baskıyı artırmak için ikame enerji kaynağı arayışı için bir yol haritası da hazırladı. Avrupa Komisyonu, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını 2023 itibariyle üçte iki azaltmayı hedeflediğini açıkladı. Sistemden çıkardığı Rus gazının alternatifi olarak, LNG, biometan, temiz hidrojen ve yenilenebilir enerjiyi sıraladı. Bu noktada nükleer enerjinin de temiz enerjiye “geçiş” kaynağı olarak sayıldığını da hatırlatalım. Bununla birlikte, Avrupa enerji piyasasında, AB üye ülkelerinin farklı ihtiyaçları olduğu ve bu yüzden AB enerji piyasasında daha somut bir değişiklik ihtiyacını vurgulayan uzmanlar, özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin durumunun diğer üyelerden farkı olduğu eleştirisini sıklıkla dile getiriyor. Elbette arz sıkıntısı yaşanırken kömürün kullanımının artması nedeniyle Avrupa’nın temiz enerji taahhütlerinin ikinci plana atıldığı eleştirileri de gündemin üst sıralarında yer alıyor. Ancak kaç metreküplük gaz hesabı yaparsak yapalım, Avrupa’nın mevcut çalkantılı dönemde LNG’yi “kurtarıcı” olarak seçtiği kesin. Fakat zaten yüksek olan petrol ve gaz fiyatlarının, daha fazla LNG kullanımıyla AB ülkelerindeki elektrik fiyatlarını da ciddi düzeylere yükselttiğini görüyoruz. Bunun AB üye ülkelerine ekonomik açıdan etkisini ise önümüzdeki aylarda ve yıllarda daha da net göreceğiz. Öte yandan LNG’nin tercih edilmesinin iki önemli nedeni bulunuyor. Bunlardan biri boru hattı inşa etmenin hem zaman alması hem de ciddi maliyetleri bulunmasının yanı sıra, tüm tarafları aynı masada buluşturmanın zorluğu. Zira boru gazının geleceği kaynak ülkelerinde yaşanan siyasi ve istikrar sorunlarını halletmek zaman alıyor. Bir diğeri de hidrojen ve yenilenebilir enerji kaynaklarını devreye almak için gerekli yatırım, maliyet, zaman ve teknik kısıtların çözülmesinin de yine zaman alacak olması. Bununla birlikte, Avrupa’nın Rus gazını LNG ile ikame etmesi de “çantada keklik” değil. LNG’nin en büyük açmazı, tankerlerin yoğunluğu, LNG terminallerinin kapasitesi, terminallerin Avrupa’daki dağılımının dengeli olmayışı ve işleme tesislerinin özellikle Batı Avrupa’da yeterli olmaması. Bir diğer önemli nokta ise, LNG üreticisi ve satıcısı ülkelerin kaynaklarının genellikle Asya ülkeleri tarafından uzun vadeli kontratlarla bağlanmış olması. Bu açıdan LNG bugüne kadar hiç olmadığı kadar önem kazanırken, bölgesel enerji politikalarının olduğu kadar ülkeler arası dış politikayı da yönlendirir hale geldi. Türkiye ise LNG stratejisinde spot oyuncu olarak birkaç yıl önce önemli bir hamle yaptı. Bu hamle Rusya’ya olan bağımlılığını azaltma konusunda umut vadediyordu ancak Ukrayna’daki savaşla Asya gibi Avrupa için de “aranan kaynak” LNG oldu. Yine de bugün baktığımızda ABD’nin Şubat 2022’de en çok Türkiye’ye LNG verdiğini görüyoruz. Mart 2022’de ise, ABD LNG’sinin çoğunluğunun Asya’dan Avrupa’ya kaydığı görülüyor.
İklim kriziyle arz krizi arasında sıkıştı
Ukrayna savaşının tetiklediği enerji arz güvenliği sıkıntıları arasında, iklim krizine karşı fosil yakıtlardan uzaklaşma taahhütleri bir sonraki bahara kalmış görünüyor. Dünya, iklim kriziyle arz krizi arasında kalan küresel bir mücadeleyi sürdürüyor. Ancak tarih bize, “geçici ve acil çözümlerin” enerji için ne kadar tehlikeli olduğunu birkaç kez gösterdi. Tam da bu yüzden, bugüne kadar “temiz enerjiye geçişin baş kahramanı” olarak sahnelere çıkan AB’nin bu taahhütlerinden vazgeçmeden, yatırımları ve desteği artırarak Rus gazından ve fosil yakıtlardan kurtulma çabaları hiç olmadığı kadar önem kazandı.
Denge unsuru olarak
Türkiye Ukrayna’daki savaşla tarihi olarak Rusya ile iş birliği içinde olan Türki Cumhuriyetlerin tutumu mevcut enerji çalkantıları içinde çok net görünmüyor. Avrupa’ya ek gaz tedariki için Azerbaycan ve Türkmenistan gazı alternatifleri konuşulsa da henüz bu konuda net bir gelişme yok. Bununla birlikte Türkiye’nin Türki cumhuriyetlerle ilişkilerinin, son dönemde özellikle TB2 Bayraktar drone’larının Azerbaycan’daki başarısından sonra savunma alanıyla genişlemeye başladığının işaretleri de geliyor. Ankara’nın Orta Asya’da önemli bir güç olma politikasına hizmet edebilecek savunma iş birliğinin, enerjiye yansıyıp yansımayacağı yakın zamanda kendini gösterir. Ancak Ukrayna’daki savaşın Orta Asya ülkelerini, Rusya, Batı ve Çin’i dengeleme gayretine sokması da yüksek olasılık. Türkiye ise Orta Asya ülkelerinin denge politikasında, enerji alanında da kendine yer bulma fırsatına sahip.
LNG yatırımlarını artırdı
Enerji politikaları açısından ise, Türkiye de AB gibi Rus gazına bağımlı durumda. Son birkaç yıldır Rus gazına bağımlılığı düşürmek ve enerji karmasını çeşitlendirmek amacıyla spot LNG’ye yönelen Türkiye, Ukrayna savaşı sebebiyle LNG’ye Avrupa’dan artan taleple spot LNG stratejisinde değişikliğe gitmek zorunda kalabilir. Nitekim doğalgazda geçtiğimiz yıl 61 milyar metreküpün üstüne çıkan talep miktarımız bizi doğalgaz oyununda büyük bir alıcı ülke haline getirse de bir o kadar riskimizi de artırıyor. Öte yandan Türkiye’nin önünde hala akıllı stratejiler ve taktik hareketlerle oynayacağı bir alan var, o da yeni gaz kontrat müzakereleri. Geçtiğimiz yıl süresi biten gaz kontratlarında kullanabileceğimiz fırsatları kullanmadığımız yorumları uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Ancak hala önümüzde yaklaşık 42 milyar metreküplük 2027 yılında bitecek kontratlar bulunuyor. Dışişleri Bakanlığı Enerji Danışmanlarından Caner Can, Türkiye’nin bir kısım kontratlarının 2027 bittiğini belirterek, küresel LNG kontratlarının üçte birinin de aynı yıl sona ereceğine dikkat çekiyor. Can, Türkiye’nin son dönemde yaptığı yoğun yatırımlarla, LNG için yeniden gazlaştırma kapasitesini dört kat artırdığını ve doğalgaz yeraltı depolama kapasitesini artırdığını, bu açıdan 2027 sonrasına hazır olduğunu vurguluyor. Bununla birlikte, Avrupa spot LNG’nin yanı sıra uzun dönemli kontrat bağlamaya çalışırken, Türkiye’nin bu alanda 2027’ye kadar hangi adımları atmayı planladığı ise henüz net değil.
Eski santraller sökülüyor mu?
Bugün küresel enerji görünümünde taşlar yeniden dağıtılıyor ve şu an enerji jeopolitiğinde yeni bir dengenin oluşması arifesindeyiz. Hükümetimiz ve enerji politikasındaki karar alıcılar, bu yeni ortama hazırlanırken, şüphesiz değişen küresel enerji dinamiklerini dikkatle analiz edecektir. Ancak bununla birlikte Türkiye’nin kendi enerji sektörünü de bu yeni ortama hazırlaması çok önemli. Bunun için de öncelikle kamu ve özel sektörün, gerekli mevzuat geliştirmeleri, mevcut ekonomik sıkıntılar sürerken yatırımların nasıl teşvik edileceğine de dikkatle yaklaşması kritik öneme sahip. Bu noktada, başta doğalgaz santralleri gibi mevcut enerji altyapılarının operasyonlarını sürdürmesi için kamudan atılması beklenen adımlar olduğu görülüyor. Nitekim uzmanlar, Türkiye’deki pek çok doğalgaz santralinin sökülerek ikinci elde yurtdışına, daha çok da Türki Cumhuriyetlere satılmaya çalışıldığını belirtiyor. Türkiye’de de temiz enerjiyi destekleme mekanizmaları devam ederken, genel olarak enerji piyasasını rahatlatacak ileri adımlar hala bekleniyor. Elbette Ukrayna’daki savaş tüm dünyada kamunun enerji politikalarında belirleyici etkisinin değerini bir kez daha ortaya çıkardı. Yine de Türk enerji sektörünün serbestleşmesi ve kendi dinamikleri içerisinde hareket etmesi ise hala bekleniyor.