Diébédo Francis Kéré: “Mimarlıkla yaptıklarımız kum çölünde küçük bir damla ama umut veriyor...”
Yalnız bir mimar değil, mimarlığın enstrümanlarını kullanarak toplumları güçlendirmeye ve dönüştürmeye çalışan bir aktivist olan ve 2022 Pritzker Mimarlık Ödülü’nü almaya hak kazanan Diébédo Francis Kéré ile, kıtlık koşullarının uç noktalarda olduğu ülkelerde yerel malzeme ve üretim tekniklerini kullanarak öncülük ettiği, toplulukların yaşamlarını geliştiren demokratik ve sürdürülebilir mimari anlayışı üzerine...
Gando İlkokulu Ek Yapı
Burkina Faso'da küçük bir köyde doğdunuz ve okula gidebilmek için henüz çocukken ailenizden ayrılmak zorunda kaldınız. Bugünkü mimarlık üretimleriniz çocukluk yıllarınızdan nasıl etkilendi?
Francis Kere Çok sıcak ve karanlık bir sınıfta, yüzden fazla çocukla bir arada okumak zorunda kaldım. Daha o yıllarda bir gün yetişkin olduğumda her şeyi daha iyi hale getirmeyi hayal ediyordum. Daha rahat ve konforlu sınıflar yaratmak istiyordum. Toplumun hayatta kalmasının her bir üyenin desteğine bağlı olduğu bir toplulukta büyüdüğüm için şanslıydım. Henüz çocukken köyden ayrılıp eğitim almak için yurt dışına gitmek zorunda kaldım. Köydeki çocuklar için kendi topluluklarından, arkadaşlarından, ailelerinden ve kardeşlerinden ayrılmadan eğitimlerine devam edebilmelerini sağlayacak bir okul hayal ediyordum. Berlin'e duvar yıkılmadan hemen önce geldim. Basit bir marangozdum. Lise eğitimimi tamamlamak için beş yıl gece okuluna gittim, ardından 1995 yılında mimarlık eğitimime başladım. Hedefim mimarlık eğitimi alıp sonra Burkina'ya geri dönmekti. Berlin'de kalıp buradaki hayatın tadını çıkartmakla yetinemezdim. Almanya gibi zengin bir ülkede yaşarken fakir bir ülkeyi ileriye götürme fırsatını kullandım.
Ofisinizi nasıl kurdunuz?
FK Ofisimi mutfağımda kurdum. Çizim yapmak ve karalamak için mutfakta yaşıyordum. Eşim o zamanlar çok şikayet ederdi. Akşam eve gelip mutfağa gider, oturup çizim yapmaya çalışırdım. 2005 yılında ailenin huzurunu korumak için mutfaktan çıkıp kendime bir ofis kiraladım. Başlangıçta bazen tek başıma, bazen de bir stajyerle çalışıyordum. Öğrencilerim ya da birlikte mezun olduğum arkadaşlarım gelip giderlerdi. Bazıları daha uzun kalmaya çalıştı, ancak onlara ödeme yapabileceğim kaynağım yoktu. O yıllarda Afrika'daki Gando İlkokulu projesiyle uğraşıyordum. Desteklemek için gelirlerdi ama gidip para kazanma zamanı geldiğinde ayrılmak zorunda kalırlardı.
Ardından 2006 yılında “gerçek” işler yapmaya başladım. 2007’de Burkina Faso’da tamamlanan Dano Ortaokulu aldığımız ilk projeydi. 2008'de Aga Khan Kültür Vakfı beni Bamako’daki Mali Milli Parkı’nı tasarlamam için görevlendirdi. 2009'da buna paralel olarak Burkina Faso'da Opera Köyü'nü başlattım. Alman sanatçı ve yönetmen Christoph Schlingensief ile ortaklaşa geliştirilen bir projeydi. Yavaş yavaş işler büyümeye başladı ve bazı çalışanlarımı bir yıldan fazla tutabilmeye başladım. Ofisim birlikte çalıştığım insanlar için ikinci bir okul gibiydi. Çünkü çalışma şeklimiz onların mimarlık okulunda öğrendiklerinden çok farklıydı. Şu anda ofiste ortalama 12-16 mimar ile çalışıyoruz ve giderek büyüyor gibiyiz.
Toplumları mimarlık yoluyla güçlendirmek sizin için nasıl önemli hale geldi? Toplum odaklı mimari projelerin dünyanın diğer bölgelerinde de başarılı olabileceğini düşünüyor musunuz?
FR Bu çok önemli bir soru. İster o binanın bir sakini olsun, isterse komşusu olsun mimaride öncelikle insanları o projeye nasıl dahil edeceğinizin düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. Ekonomik olarak Batı ülkelerinden çok daha geride olduğumuz Burkina'da, toplumu inşaatın bir parçası haline getirmek çok faydalıydı. Çünkü yerel emek sayesinde bir binanın potansiyel maliyetlerini azaltıyorsunuz ve aynı zamanda bilgi aktararak insanları güçlendiriyorsunuz. İnsanlara bir parçası olma fırsatı verirseniz, o zaman birlikte başardığınız işin kalitesini takdir etmeyi öğrenirler.
Geleneksel teknikleri ve malzemeleri çağdaş mimariyle bu denli kusursuz şekilde birleştirebilmenin formülleri neler?
FR Küresel olarak modern bir şey yaratmak için çok farklı malzemeler kullanabilirsiniz. Zamanın ihtiyaçlarına cevap veriyor veya çağın trendlerini temsil ediyorsa zaten çağdaş olduğu anlamına gelir. Ekoloji fikri, geri dönüşüm ve yenilenebilir enerji de bunun bir parçası. Yani, belirli bir malzemeyi nasıl uyguladığınıza bağlı olarak, yukarıda belirtilenlerin tümüne saygı duyarsanız, çağdaş bir bina yaratabilirsiniz.
Gando İlkokulu
Sürdürülebilirlik hemen her alanda çok sık kullanılan bir terim haline geldi. Sizin için ne anlama geliyor ve projelerinizde bu konuyu nasıl ele alıyorsunuz?
FR Kişisel bağlarımdan dolayı çok sevdiğim Norman Foster bana sürekli “Francis, sürdürülebilirlik kelimesini çok fazla kullanan insanlardan bıktım” deyip dururdu. Ben de bu kelimeyi sık kullanmamaya dikkat ediyorum; sadece uyguluyorum. En uygun kaynağın ne olduğunu ve çevre üzerinde büyük bir etki yaratmadan belirli bir kaliteye ulaşmak için çok basit teknikleri nasıl kullanabileceğimi görmeye çalışıyorum. Bu yüzden benim için sürdürülebilirlik, yarattığımız şeyler arasında bir denge kurmaya çalışmak, kaynakları korumak ve çevreye dikkat etmek anlamına geliyor. Zengin ülkeler de -adeta geçmişten kalma birer dinozor olan- parlak binalar inşa etme girişiminde kaynakları israf etmeyi göze almamalı. Sürdürülebilirlik, ne kadar kaynağa sahip olursanız olun doğa ile uyum içinde çalışmaktır; doğa bir kez yok edilirse sonsuza kadar yok olur.
Gando'daki ilkokul projeniz hakkında neler söylersiniz?
FR Hiçbir şeyiniz olmadığında ve topluluğunuzu bir fikre inanmaya ikna etmek istediğinizde, herkes sizinle çalışmaya başlayabilir, ancak onları ikna etmek için savaşmaya devam etmeniz gerekir. İlk binanızı hayata geçirdiğiniz anda insanlar “biz bunu yapabiliriz” diye düşünmeye başlarlar. “Biz” duygusu, bir kimlik katalizörü olarak çalışır. Gando’daki okul projemizde, insanların inşa ettiklerimizle güçlü bir bağ kurduğunu ve onunla özdeşleştiklerini görebiliyordum. Sonunda yapı, herkesin anladığı ve parçası olmaktan gurur duyduğu bir şey haline geldi. Bu proje, “ortak değer” ifadesinin ne anlama geldiğini öğrenmek için yaşadığım en güçlü deneyimlerden biri oldu. Yani başaran ben değildim, bizdik. Bölge halkının fakir insanlara özgü olduğunu düşündüğü ve önceden beridir çok iyi bildiği kil gibi geleneksel malzemeleri dönüştürerek kullandık. Yenilik yapmak için inanmak gerekiyor, siz inanırsanız ve inandırırsanız insanlar mutlaka bunun bir parçası oluyor.
Topluluğunuzu onlar için çok sıradan olan bu malzemenin doğru seçim olduğuna nasıl ikna ettiniz?
FK Kolay olmadı. Konuşmak, açıklamak için zaman harcamak zorunda kaldım ama bu da tek başına yeterli olmadı. Numuneler, maketler yapmamız gerekti. Kile çimento ekleyerek tuğlaların suya ve yağmura karşı direncini artırmayı başardık. Yaptığımız tuğlayı suda beklettik. Bir süre sonra çıkardık ve malzeme hala sağlamdı. Bu ikna edici bir sonuçtu. Paralel olarak, nemin binayı tahrip etmemesi için bir bodrum katı, sağlam bir temel oluşturmamız gerektiğini açıkladık. Yarattığımız bina yeni görünüyordu, moderndi; ancak insanların nasıl işleyeceklerini aslında çok iyi bildikleri geleneksel malzeme olan kilden yapılmıştı, sadece kil çok farklı bir şekilde kullanılmıştı. Ancak bu sonucu elde etmek için halkımı ikna etmek kolay olmadı.
Kili hava koşullarına karşı daha dayanıklı hale getirmek için ne tür yöntemler kullandınız?
FK Öncelikle binanın altına onu çok iyi koruyacak bir ayakkabı giydirmeniz gerekiyor. Yani suyun kırılgan kil duvarlara ulaşmasını önlemek için inşa edilen ve en az 30 cm yüksekliğinde olan bir bazadan söz ediyorum. İlave olarak, yağmurun duvarları uzun süre doğrudan etkilememesi için koruyucu bir şemsiyeye, yani çatıya ihtiyacınız var. Sürekli yağan yağmurlar tuğlaları, duvarları ve nihayetinde tüm binayı zamanla yıpratır. Yaptığım şey sadece bu unsurları korumaktı. Aslında, kile çimento eklemeden de bunu yapabilir ve başarılı olabilirdik. Bina nasıl korunur? Korumak istediğin şeyin üzerine büyük bir çatı tasarlarsın. Kısaca güçlü, sağlam ayakkabılara ve büyük bir şemsiyeye ihtiyacımız vardı.
Burkina Faso'da tasarladığınız okul yapılarında iklim ve çevre koşullarıyla mücadele etmeye ve termal konfor yaratmaya yönelik ilginç çözümler kullanıyorsunuz.
FK Gando çok fakir bir yer ve insanların elektrik faturası ödeyecek parası yok. Çoğu yaşam alanının kamu enerji şebekesiyle bağlantısı bile yok. Yaptığım şey pasif sürdürülebilirlik çözümleri aslında. Bu da temelinde binanın nefes alması ve kendini havalandırması anlamına geliyor. Bunu hava akımı oluşturarak başarabilirsiniz.
İlk olarak, doğrudan okul yapısına büyük bir kanopi yapmanız gerekir. Bunun için sınıfın üstüne bir tavan yerleştirir, sonra da tavanda açıklıklar oluşturursunuz. Sadece fizik bilgisiyle çözüm geliştirirsiniz: Ağır ve daha soğuk hava yere yakın olarak alçakta kalırken, daha hafif olan sıcak hava üstteki küçük açıklıklardan kaçar. Bazen ağır, temiz havanın girmesine izin vermek için yatay pencereler yerleştirebilirsiniz. Doğal bir havalandırma yaratırsınız, hava hareket eder ve vücudunuzu soğutur. Oda sıcaklığında büyük bir fark oluşmaz belki, ancak hava akışı size ferahlık hissi verir. Sınıflarımda pasif bir havalandırma sistemi oluşturmak için bu basit fiziksel stratejiyi kullanıyorum.
Elektriğe ödenecek kaynağın olmadığı bir kıtlık ortamında çözüm bulmak için uyguladığımız bu yöntemlerin sadece yoksul insanlar ya da yoksul bölgeler için geçerli olduğunu düşünmek yanılgı olur. Günümüzde çok zengin ülkeler de enerjiyi tasarruflu kullanmak zorunda. Pasif çözümler mükemmeldir. Bakın, şimdi Batı ülkeleri Coronavirüs nedeniyle binaların içinde doğal hava akımı oluşturmaya çalışıyor. Bu yüzden klimaları kapatıp pencerelerinizi açmanız gerekiyor.
Yerel kaynakları yenilikçi bir şekilde kullanarak ilham veriyorsunuz. Bu anlamda mimari yapıtlarınız, mimarlığın fiziksel sınırlarını aşarak sosyolojik ve eğitsel bir derinlik de kazanıyor. Afrika’daki gibi ekonomik ve sosyal olanaksızlıklar yüzünden küçük yerleşimlerden büyük kentlere doğru göç dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan bir sorun. Kentlerin göçler nedeniyle aşırı büyümesinin önüne geçmek için Gando örneği gibi mikro ölçekli girişimler çözüm teşkil edebilir mi?
FK Başladığımda kaynaklar çok sınırlıydı. Bir okul inşa etmek için yeterli param yoktu. Ayrıca, emek vermeleri için topluluğu dahil etmem gerekiyordu. Bu yüzden, farklı bölgelerden daha iyi inşaat becerilerine sahip insanları işe almak yerine, yerel topluluğa biraz bilgi aktararak onları sürecin bir parçası haline getirmeyi tercih ettim. Daha iyi bir iş ve yaşam için kırsal bölgelerden şehirlere doğru göç Afrika’da çok yaygın. Yaptığım şeyi yaparak halkım için fırsatlar yarattım. 200'den fazla genç bu sayede iş sahibi oldu. Bu insanların çalışmak ve eve para göndermek için komşu ülkelere gitmelerine gerek kalmadı. Bu işi kendi başlarına yapabilmeleri için onları bir inşaat sürecinde eğitmek çok faydalıydı.
Küresel ölçekte düşünürseniz, aslında bu bölgesel ekonomiye çok küçük bir katkı. Ancak, belirli bir perspektiften baktığınızda, insanların Avrupa'ya gitmek için küçük teknelerde hayatlarını riske attıklarını da düşünürseniz, bu katkının anlamını daha iyi hissedersiniz. Mimarlıkla yaptıklarımız kum çölünde küçük bir damla ama umut veriyor. Biliyor musunuz, Afrika'daki son çalışmalarım daha önce eğitim verdiğim insanlar tarafından inşa edildi. Bu durum beni inanılmaz mutlu ediyor.
Centre for Health and Social Welfare
Eğitiminizi Almanya’da almış olmanız ve Batı kültürü, yerel kimlikteki mimarlık üretimlerinizi nasıl etkiledi?
FK Batı göz alıcıdır. Kültürünü nasıl sunacağını bilir. Batı'da üretilenler tüm dünyaya hükmediyor. Bir sürü harika bina inşa ediliyor. Benim için önemli olan belirli bir iklimde yarattığım projeler için bu binalardan nasıl ilham almam gerektiğiydi. Anahtar buydu. Almanya'daki sanayi öncesi yapılarda tuğlaların nasıl kullanıldığını öğrendiğim için şanslıydım. Orada öğrendiklerim bana Gando'da sıfırdan başlamak için ilham verdi. Bu şekilde akıntıya karşı gelmeyi başardım. Öte yandan, Batı'nın çekiciliğine direnmeyen de bir sürü insan var. Batıdaki “harika” mimarinin berbat kopyalarını Afrika’da yapmaya devam ediyorlar.
Mimarlığın pek çok kişi için erişilmez ve “lüks” olarak kaldığı bir dünyada bize hala umudun var olduğunu gösteriyorsunuz.
FK Oscar Niemeyer'in mimarisi sınır tanımıyor. Onun gibi mimarlardan ilham alarak, minimumu yapmaya çalışıyorum. Küçücük ekiplerle kıtlık koşullarında yaşayan insanlara güzellikler sunabilirsiniz. Kaynaklarınızın sınırlı olması sıradanlığı kabul etmeniz anlamına gelmiyor. Mimarlık sıradan olmadan, evrensel ve demokratik olabilir.
Kendi mimarlığınızı tariflerken “ütopya ve pragmatizmin kesişiminde” çalıştığınızı ve “hayal gücünü afro-fütürist bir vizyonla besleyen” bir mimari yarattığınızı vurguluyorsunuz. Bu yaklaşımınızı biraz daha detaylandırır mısınız?
FK Ütopya ile vizyondan bahsediyorum. Sadece gerekliliklere takılıp kalmamalı, büyük düşünmeli, biraz vizyoner olmalıyız. Bunu yaparak, insanları daha fazla düşünmeye itebiliriz. Mütevazı olmamız gerektiğini biliyoruz, ancak büyük düşündüğümüzde gerçeklikten bir adım daha ileri gidebiliriz. Mümkün olacağını hayal edemediğiniz şeyleri yapmak bir ütopyadır.
Pragmatizm, komisyon almanın başka bir yolu olmadığını bilmektir. Takımınızla sonuca varmalısınız. Ancak bu, sonucun banal olması gerektiği anlamına gelmez. Basit olabilir. Sadelik, sıradanlık demek değildir.
Afro-fütürizm ise, yaratma, hayal etme, yenileme, Afrika'daki mimari manzaraya yeni fikirler getirme potansiyelini, kapasitesini göstermektir. Geleceğe yönelik olumlu düşünmek ve taze fikirlerle gelmek...
Village Opera
Dünyanın küresel ölçekte ele alınması ve çözülmesi gereken büyük sorunları ile küçük topluluklarda etkileri olan yerel sorunlar arasında sizce ne tür bir ilişki bulunuyor?
FK Küçük ve yerel müdahalelerle hızlı ilerlersiniz, acil ve öncelikli sorunları çözebilirsiniz. Sadece büyük sorunları düşünürseniz, madalyonun diğer yarısını kaybedebilirsiniz. Dünya bir organizma gibi ya da vücudumuz gibi; sağlıklı olabilmek için bütünde ve detayda her ölçekte düşünmeniz gerekir. Küresel sorunlarımız olduğuna ve harekete geçmek için bir araya gelmemiz gerektiğine inanıyorum. Hepimiz aynı havayı soluyoruz.
Burkina Faso'daki parlamento binası projeniz hakkında neler söylersiniz?
FK Devrim sırasında hayatını kaybedenler için bir müze ve anıta da ev sahipliği yapacak bir parlamento binası tasarlamamı istediler. Ve bir piramit tasarladım. Burkinabe'nin, Ouagadougou halkının o piramidin tepesine çıkmasını ve kamusal alan olarak kullanmasını istiyordum. Ancak yönetim anlaşamadı ve beklemeye alındı. Binanın bir sonraki devrimde yıkılmayacak şekilde inşa edilmesini hayal ettim. Silahlarla korunan duvarlar olmamalı. İnsanlar ona sahip çıkacak ve onu koruyacaklar; çünkü bu onların binası olacak. Afrika gençliğine ilham verecek bir şeylere ihtiyacımız var; o zaman daha büyük bir geleceğimiz olacak. Ve benim işim sadece işlevi olan bir bina yaratmak değil. Bu yapının iyi düşünülmüş, insanların ruhuna ve kültürüne uygun bir anlamı olmalıydı.
Şu anda üzerinde çalıştığınız güncel projeler hangileri?
FK Münih'te bir Waldorf okulu, Burkina Faso'da bir merkez tasarlıyoruz ve Kampala'da bir oyun alanı projemiz var. Bir sürü yeni proje de geliyor. İyi şeyler bizi meşgul ediyor.