Çin yerine tedarik üssü olarak Türkiye öne çıkabilir
Limanlarımızın kapasitesini ve komşu ülkelerle bağlantılarını artırmamız gerekiyor. Türkiye’de lojistik altyapısını düzgün kurgulayabilirsek, ülkemizi demir yolu ile Avrupa’ya daha iyi bağlayabilirsek, şu anki ihracatı en az 2’ye, 3’e katlayabiliriz.
Haldun Kavrar, ATF Forwarding Genel Müdürü
Dünyada küresel piyasalardaki volatilite, yüksek petrol/gaz fiyatları ve Ukrayna’daki savaş, tedarik zincirinde öngörülemeyen hangi sorunları ortaya çıkardı? Bu sorunların aşılması için kritik adımlar neler sizce?
Bu konuda en büyük sorun, petrol ve doğalgaz fiyatlarının artması. AB ve ABD, kendilerine yeşil yol haritası belirlediler. Örneğin, gemilerde düşük sülfürlü yakıt kullanamıyorsanız AB limanlarına geminizi yanaştıramıyorsunuz. Düşük sülfürlü yakıt oldukça pahalı. Aynı şekilde çevreci olabilmek adına sıvı ve yoğunlaştırılmış doğalgazla çalışan gemiler üretilmeye başlandı. Doğalgazla çalıştığı için daha yeşil ve çevreci olacaktı. Ancak Ukrayna ve Rusya savaşıyla birlikte doğalgaz fiyatları da arttı. Dolayısıyla savaş tedarik zincirinde navlunların artmasına sebebiyet veriyor.
Şu an navlunlarda düşüş yaşanıyor
ABD’de enflasyonun sebebi olarak artan navlunlar ve yakıt fiyatları görülüyor. Armatörler de limanlardaki sıkışıklıklardan dolayı navlunların arttığını belirtiyor. Fed’in faiz artırımları ise tüketimin azalacağı anlamına geliyor. Bu da navlunlardaki artışları sınırlayacak, sistem bir şekilde kendi kendini dengeleyecektir. Örneğin şu anda navlunlarda bir düşüş yaşanıyor.
Gemilerde hala petrol ve gaz kullanılıyor
Ukrayna-Rusya arasındaki savaş nedeniyle de maliyetler ciddi oranda arttı. Rusya dünyanın en büyük doğalgaz üreticilerinden. Bu nedenle savaş her şeyi kökünden değiştirdi. Ancak hala gemilerde doğalgaz ve petrol yerine başka bir yakıt kullanamıyoruz. Bu sorunların aşılabilmesi adına kısa vadede yapılabilecek çok şey yok gibi aslında. Savaşın sona ermesi ortamı sakinleştirir tabi ancak, ülkeler ya da birlikler bazı kararlar alırken, örneğin yakıt kullanımını değiştirirken, yarın Rusya’da sorun olursa ne yaparız diye çok düşünmemiş gibiler.
Avrupa limanları yük kabul edemiyor
Daha önce Ukrayna’daki savaş nedeniyle yeni bir konteyner krizinin kapıda olduğundan bahsetmiştiniz. Bu kriz ne aşamada?
Her güne yeni bir hikâye ile uyanıyoruz ve bu hikâyeye uygun kendi iş senaryolarımızı planlarımızı oluşturuyoruz. Bu nedenle önümüzü görebilmek oldukça zor. Örneğin, Rusya’ya giden yükler ya tren yoluyla ya da Avrupa’nın kuzeyindeki aktarma limanlarından tırlarla ülkeye taşınıyordu. Ancak savaş sonrası AB, o demir yolu hattının kullanılmaması amacıyla bir yaptırım uyguladı ve o hat kapandı. Diğer yol da kapanınca bütün yükler ve konteynerler bu limanlarda kaldı. Limanlarda, bu konteynerler yüzünden operasyon yapabilecek hareket alanları kalmadı. Mesela Hamburg Limanı’nda operasyon kabiliyeti şu an dip seviyede. Depolar da bu yüklerle doldu. Bazı liman işletmecileri liman dışında konteynerleri koyacak yerler arıyor. Bu savaşın yol açtığı ilk kriz, Kuzey Avrupa limanlarının şişmesi oldu. Ancak Çin’de uygulanan Kovid-19 tedbirleri ve “sıfır vaka” politikasının etkisiyle Şanghay Limanı operasyonları durunca oradaki sirkülasyon birden durdu, diğer büyük limanlara yük çıkamadı ve dolaylı yoldan nefes aldırdı. Sadece Avrupa’da Rusya ile ticaretin yürütüldüğü limanlar özelinde ciddi sorunlar yaşandı. Operasyon verimlilikleri hâlen çok düşük. Yoğunluktan dolayı yük kabul edemiyorlar
Avrupa artık Çin’den mal almak istemiyor
Türkiye için mevcut taşımacılık ve tedarik zinciri sorunları ne gibi fırsatlar sunuyor, bu fırsatları yakalamak için ne yapmak gerekir?
Avrupa artık Çin’den mal almak istemiyor. Navlun fiyatları, taşıma süreleri, taşıma sırasında ortaya çıkan yüksek karbon salımı hepsi etkili. Hindistan’ın altyapısı da Çin’in boşluğunu doldurmaya uygun değil. Biz Türkiye’de lojistik altyapısını düzgün kurgulayabilirsek, ülkemizi demir yolu ile Avrupa’ya daha iyi bağlayabilirsek, şu anki ihracatı en az 2’ye, 3’e katlayabiliriz. Örneğin Sınırda Karbon Vergisini tehdit olarak görmek yerine pazar payımızı artırmak için bunu bir fırsat olarak görmemiz gerekiyor. Bütün sanayi şehirlerimizi elektrikli lokomotifler ile sıfır karbonla Avrupa’ya, limanlara ulaştırabiliriz. Ülke olarak yeşil ekonomiye geçersek, en azından lojistikte bunu yapabilirsek ülkemizin marka değerini yükseltir, ihracatımıza müthiş bir ivme katarız. Bu yılın ilk çeyreğinde ABD’ye, Cumhuriyet tarihimizin en yüksek ihracatını yaptık. Yine burada da Çin’den ABD’ye taşıma sürelerinin 100 günün üzerine ulaşması etkili. i. Biz 20 günlük sürelerde Türkiye’den ABD’ye taşıma gerçekleştirebiliyorsak, fırsat ayağımızda demektir. Yeter ki bunu kullanabilelim.
Çin yerine Türkiye öne çıkabilir
Ayrıca Çin’de tekrar bir kapanma olmayacağını kimse bilmiyor. Örneğin Çin’in Tayvan’a saldırıp saldırmayacağının garantisi yok. Bu da şu anda gerçekleşmesi yüksek bir ihtimal gibi duruyor. Çin, Batılı ülkelerden ambargo yiyeceğini bildiği için kendi ekonomik bölgesini yaratmaya çalışıyor. Çin yerine tedarik üssü olarak Türkiye öne çıkabilir.
İhracat yerli armatörlerle uçuşa geçer
Enerji arzı konusunda sıkıntı yaşayan AB ile enerji tüketimi artan Asya gerçeği karşısında, taşımacılık ve tedarik zinciri sistemlerinde alışılmışın dışında yakın zamanda bir kriz ya da büyük bir dönüşüm bekliyor musunuz?
Ankara’da, Mart sonunda bir iklim zirvesi yapıldı. Burada ABD ve AB’den katılımcılarını dinlediğim kadarıyla iklim değişikliğinin lojistik süreçleri ve tedarik zincirine etkileri konusunda ciddi bir hazırlıkları olmadığını gördüm. Lojistik sektöründe de AB ve Asya ülkelerinin enerji arzı konusunda herhangi bir önlem almadıklarını düşünüyorum. Kongrede AB delegasyonundan bir yetkili, 2022 karbon nötr hedefinin oldukça gerisinde olduklarını itiraf etti. Bence ‘yeşil politikaları’ ya da en azından hedefleri çok gerçekçi değil.
Elektrikli lokomotifler önemli
Özellikle savaştan sonra artık kimse çevreyi masanın üstüne koymuyor, koyamıyor. Radikal bir dönüşüm beklemiyorum. Kendi göbek bağımızı kendimiz kesmemiz gerekiyor. Demir yoluna mutlaka yatırım yapmamız gerekiyor. Enerjiye bağımlılığımızı azaltmak için elektrikli lokomotifleri yaygınlaştırmamız lazım. Limanlarımızın kapasitesini ve komşu ülkelerle bağlantılarını artırmamız gerekiyor. Mesela Yunanistan ciddi yatırımlar yapıyor. Bizim de armatörlerimize destek olmamız, devlet teşvikleri vermemiz şart. Onları büyütebilirsek global armatörlerle rekabet edebilir duruma geleceklerdir. Bu da Türkiye’de ihracatı, üretimi ve istihdamı artıracak dolayısıyla ekonomi çok büyük bir ivme kazanacak, âdeta uçuşa geçecektir.