SKORER
PEMBENAR
CADDE
YAZARLAR

Beklentiler, COP27’ye ertelenmiş görünüyor

Gezegen için “son umut” olarak görülen COP26 kararlarını başarılı bulanlar da var bulmayanlar da. 2030’da yüzde 45 oranında emisyon azaltımı hedefinin altına tüm ülkelerin imza atması en önemli karar olarak dikkat çekiyor. Ancak genel olarak beklentiler, önümüzdeki sene Mısır’da gerçekleştirilecek COP27’ye ertelenmiş görünüyor.

|

Fatma G. Kabasakallı

Dünyanın dört bir yanında son birkaç yıldır artarak yaşadığımız seller, kasırgalar, toprak kaymaları, yangınlar, kuraklık ve daha pek çok felaketin aslında “doğal afet” olmadığı, iklim değişikliği nedeniyle meydana geldiği bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Bu felaketlerin sıklığı ve insan hayatı, ekonomi, coğrafyalar üzerindeki etkisi arttıkça, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı’ndan beklenti de o kadar yükseldi. Pandemi sebebiyle geçtiğimiz yıl yapılamayan BM 26. İklim Konferansı, İskoçya’nın Glasgow kentinde yaklaşık 200 ülke delegasyonunun ve 30 bin katılımcının bir araya gelmesiyle Kasım ayında gerçekleştirildi. Glasgow kulislerinden gelen haberlere göre, pandemi sebebiyle bir yıl ertelenen, gezegen için “son umut” olarak adlandırılan Konferans’ta dünya liderlerinden iklim krizinden dönüş için somut bir yol haritası da bekleniyordu. Küresel sıcaklık artışını 1.5 derece artışla sınırlamadan, fosil yakıtların kullanımına son verilip verilmeyeceğine, iklim krizinden en çok etkilenen ve yoksul ülkelerin tazmininden bir türlü istenen seviyede uygulanmayan yeşil iklim finansmanına kadar pek çok dikkat çekici konuda dünya gözünü Glasgow’a dikmişti. Konferans’ın sonunda 200’e yakın ülkenin altına imza attığı ve taraf olduğu Glasgow İklim Paktı yayınlandı. Bazıları sonucu başarı olarak nitelerken, bazıları büyük başarısızlık, pek çoğu ise arada bir yerde, umut verici olarak niteledi.

Kurallar Kitabı tamamlandı

Glasgow İklim Paktı’ndan önce, BM 26. İklim Konferansı’ndan beklenen teknik ancak en önemli adımın en azından başarıyla sonuçlandığını belirtmekte fayda var. Paris İklim Anlaşması’nın işler hale getirilmesini ve anlaşma maddelerinin nasıl uygulanacağını tarif eden Kurallar Kitabı tamamlandı. Paris Anlaşması’nın en tartışmalı maddelerinden olan 6. Madde kapsamında, taraf ülkelerin emisyon azaltım taahhütlerini yerine getirmek için piyasa mekanizmalarının oluşturulması, bir başka deyişle karbon piyasalarının ve mekanizmalarının çerçevesinin çizilmesi büyük ihtiyaçtı. 6. Madde kabul edildi ve Kurallar Kitabı’na girdi. Karbon piyasaları, mekanizması ve ticaretinin nasıl yapılacağı konusu tüm ülkeler tarafından da kabul edilmiş oldu.

“COP26 sonuçlarının küresel büyüme ve enerji talebiyle iklim krizi arasına sıkışmış olduğu görülüyor. Dünyada jeopolitik krizlerin arttığı, enerji arz güvenliği açısından küresel olarak büyük sıkıntıların yaşandığı bir dönemde COP26’nın niyeti ortada ancak akıbeti belirsiz.”

Fosil yakıtlar ilk defa anıldı

Neredeyse son on yıldır bilimsel kanıtlarla defalarca gösterilen fosil yakıtların iklim değişikliğine sebep olduğu ilk defa bir COP Zirvesinde kabul edildi. COP26’nın başarıları arasında sayılsa da bu kabulün bu kadar geç yapılmış olmasının iklim krizinde sıcaklık artışının mevcut taahhütlerle 1.8’yi bulacağı gerçeğinin arkasındaki neden olduğunu da unutmamakta fayda var. Nitekim COP26 kararları arasında, kömür ve fosil yakıtlara sübvansiyonlarının azaltılması da yer aldı.

Öte yandan COP26’da fosil yakıt kullanımına son verme kararının alınamamasının arkasında küresel bir gerçeklik olduğu da açık. Dünyanın çok daha fazla enerjiye ihtiyacı var ve bu sebeple fosil yakıtlar daha uzun süre hayatımızdan çıkamayacak. Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2021 Enerji Görünümü raporuna göre, yenilenebilir enerjiden elde edilen elektrik miktarı bu yıl yüzde 8 arttı tüm dünyada, 2022’de de yüzde 6 artış bekleniyor fakat “yenilenebilir enerji, 2021 ve 2022 küresel elektrik talebinin ancak yarısını karşılayabiliyor. Son aylarda Avrupa ve Asya başta olmak üzere yaşanan enerji krizi de fosil yakıtların küresel enerji ihtiyacını karşılayabilecek tek kaynak olduğunu gösteriyor.

Kömür artık riskli yatırım

Bununla birlikte Glasgow kararlarında kömüre dair son dakika karar değişikliğiyle “kömürden çıkış” yerine “kömür kullanımının azaltımı” iklim savunucuları arasında büyük hayal kırıklığı yaratmış olsa da en azından kömüre yapılacak yatırımlarda risk faktörünü artırmış olması önemli bir işaret olarak görüldü. Ayrıca kömür kullanımını azaltmayı hedefleyen tarihteki ilk anlaşma olduğunun da altını çizelim. Kömür kararı konusunda Türkiye’nin itiraz etmemesi ve 2053 için net sıfır karbon emisyon hedefi, Türkiye’nin bugün olmasa bile önümüzdeki yıllarda özellikle ithal kömüre verdiği desteği azaltmak zorunda kalması anlamına geliyor.

Finansman, hayal kırıklığı

COP26’nın belki de en önemli gündem maddelerinden olan ancak ne geçtiğimiz İklim Zirvesi’nde ne de bu sefer bir adım somut mesafe alınamamış konu finansman. Her ne kadar zengin ülkeler, daha yoksul ülkelere sunacakları finansal desteği iki katına çıkarmayı kabul etse, 100 milyar dolarlık iklim finansman taahhüdünü tekrarlamaktan öteye geçemedi. 2009 yılında iklim kriziyle savaşmak için söz verilen ve 2020 yılına kadar toplanması planlanan 100 milyar dolarlık fonda hayaller 2023 yılına ertelendi. Küresel çapta 130 trilyon dolar varlığı yöneten 450’den fazla finans kuruluşu, 2050 yılı itibariyle net sıfır emisyon hedeflerine ulaşılabilmesi doğrultusunda finansman sağlama taahhüdü verdi, ancak bu finansmanın ne zaman ve ne şekilde sağlanacağı da belirsiz. COP26 sonuçlarının küresel büyüme ve enerji talebiyle iklim krizi arasına sıkışmış olduğu görülüyor. Niyet ortada, emisyon azaltımı için iddialı taahhütlerin pekiştirilmesi olumlu, fakat tüm bu taahhütlerin somut bir şekilde ne kadarının gerçekleşeceği belirsiz. Bu noktada, acaba iddialı taahhütler yerinde gerçekleştirilebilir taahhütler ve kararların altına imza atmak en azından önümüzü görmek açısından daha mı iyi olurdu sorusu ortaya çıkıyor. Dünyada jeopolitik krizlerin arttığı, enerji arz güvenliği açısından küresel olarak büyük sıkıntıların yaşandığı bir dönemde COP26’nın niyeti ortada ancak akıbeti belirsiz. Öte yandan emisyonların yüzde 80’inden sorumlu enerji sektörünün tartışmalarda ve gündemde hak ettiği yerini alamamış olması da önemli. Küresel düzeyde düşük veya sıfır karbona hedefiyle enerji dönüşümü konusunun adım adım yol haritasının çıkarılması COP26 toplantısında eksik kalmış görünüyor.

Beklentiler seneye kaldı

COP26’yı başarılı bulanlar veya bulmayanlar olabilir. Ancak ortaya çıkan en net sonuç, emisyon azaltımı taahhüdünün tekrar vurgulanması ve hatta Glasgow Paktı’nda 2030’da 2010 yılına kıyasla yüzde 45 oranında emisyon azaltımı hedefinin altına tüm ülkelerin imza atması. Şimdi sırada bu taahhütleri yerine getirmek var. Onun dışındaki kararlar ve beklentiler ise, önümüzdeki sene Mısır’da gerçekleştirilecek COP27’ye kaldı.

Türkiye’nin 2053 hedefi için tek çare kömürden çıkmak

Türkiye, ilk defa bir İklim Zirvesi’ne Paris Anlaşması’nın tarafı olarak katıldı. Türkiye’nin Anlaşmayı imzalaması elbette hem diğer taraf ülkeleri hem de ülkemizdeki iklim savunucularını memnun etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2053 için iddialı bir sıfır karbon hedefi koyması ülkemizin iklim krizinden en çok etkilenecek Akdeniz bölgesinde yer almasından dolayı geleceğimiz için hayati önem taşıyor. Şimdi sırada bu hedefe giden yolu döşemekte. Türkiye enerji sektörünün AB’nin sınırda karbon vergisine karşı yakaladığı hazırlık ivmesini iklim krizine karşı da göstermesi büyük önem taşıyor. Özellikle enerji altyapılarını etkileyen iklim krizinin, tüm sektör için bir dönüşümü zorunlu kıldığı açık. Öte yandan uzmanlar, Glasgow Paktı’ndaki kömür kullanımının azaltımına itiraz etmeyen Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine ulaşması için kömürü enerji sisteminden çıkarmak dışında başka yolu bulunmadığını vurguluyor.

Protestolar damga vurdu

Dünya liderlerini ve COP26’nın somut karar alamamasını eleştiren protestolar da Glasgow’da 30 bin kişiyi ağırlayan İklim Zirvesi’ne damga vurdu. COP26 protestolarında dünya liderlerinin daha cesur atması için baskı yaratılmaya çalışıldı. Ancak BM İklim Konferans’larının vazgeçilmezi ve gerçekten ülke delegasyonları üzerinde etki bırakan protestoların, Mısır’da düzenlenecek COP27 zirvesinde nasıl karşılanacağı meçhul.

Nükleer enerjinin muhteşem dönüşü

Küresel sıcaklık artışının 1.5 derece ile sınırlandırılma hedefi her ne kadar COP26 kararları arasına girse de bu hedefin nasıl gerçekleştirileceği tüm dünyada hala büyük bir sorun. Enerji talebinin gittikçe artan eğride yükselmesi karşısında yenilenebilir enerjinin ve temiz teknolojilerinin yetersizliği sorununun çözülmesi gerekiyor. Bu noktada Japonya’daki Fukuşima faciası sebebiyle gözden düşen nükleer enerji, COP26’da göz kamaştırıcı bir dönüşe de imza attı. O kadar ki, nükleer karşıtı 5 AB ülkesi COP26’da kendi aralarında nükleer karşıtı ittifak kurmak zorunda kaldı. Her ne kadar COP26 kararlarında nükleer konusuna girilmemiş olsa da Fransa’nın liderliğinde, Kanada, İngiltere, Slovakya ve Romanya gibi ülkeler ise nükleerin net sıfır emisyon hedefleri için önemli olduğunu vurguladı. Nükleerin geleceği önümüzdeki aylarda gündemi meşgul etmeye devam edeceğe benziyor.

Sektör oyuncuları, iklim değişikliği ve enerji dönüşümünü yorumladı

İklim ve enerji alanındaki küresel gelişmeler ve Türkiye’ye etkileri, Sabancı Center’da ‘Dünyada Enerji ve İklim Trendleri ve Türkiye’ye Yansımaları’ başlığı ile düzenlenen IICEC Konferansı’nda ele alındı. Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı, Sabancı Üniversitesi olarak, enerji ve iklim konularına uzun süredir öncelik verdiklerini belirterek, “Sabancı Üniversitesi kampüsünü net-sıfır yapmayı hedefliyoruz. Bunu ilk defa burada sizlerle paylaşıyoruz. Çalışmalara başladık neticelerini de paylaşacağız” dedi. Enerji sektörünün önde gelen isimleri de dünyada ve Türkiye’deki iklim ve enerji gelişmelerini değerlendirdi.

AHMET ERDEM,
Shell Türkiye Ülke Başkanı

Bugün içinde bulunduğumuz dönemde iklim değişikliği artık dünyada gündeminde olmayan kimsenin, ülkenin, bölgenin kalmadığı bir konu. Bunun ana sebebi enerji tüketiminden kaynaklanan emisyonlar. Öyle bir noktadayız ki şu anda bunu çözmemiz gerekiyor. Böyle önemli bir görev düşüyor. Hepimizin üzerinde bu işi ele alma ve çözme yönünde bir sorumluluk söz konusu. Paris Anlaşmasının onaylanmasıyla ilgili kanunun meclisten geçmesi çok sevindirici bir şey. Bunun yanında ülkemiz ekonomisi açısından baktığımız zaman, Avrupa’yla başlayan ve başka coğrafyaların ülkeler olsun veya ülkeler birliklerinin olsun, uluslararası ticarette getireceği bu anlamda önlemler de ekonomimiz açısından tabi çok çok büyük bir önem arz ediyor. Bugün Türkiye Avrupa’nın bir numaralı çimento ikmalcisi, üç numaralı demir çelik ikmalcisi, alüminyumda 7, yani dolayısıyla şu anda bu işin kapsamına giren birçok sektörde de çok büyük bir önem arz ettiğini de görüyoruz.

ERKAN KAFADAR,
Borusan Holding CEO’su

Bütün sektörler bir dönüşüm içerisinde ve bu dönüşümü en doğru şekilde yönetmeniz ve yönlendirmeniz lazım. Borusan’da aslında biz bunun adına 3İ diyoruz, iklim, insan ve inovasyon. Bunların birbiriyle çarpan etkisi olduğuna inandığımız için de buna İ-KÜP diyoruz… İşlerimizin arasında iklimle en çok ilişkilendirilebilecek konu çelik, diğerleri de seramik, cam ve çimento sektörü. Tabi demir çelik sektöründe Avrupa’nın en önemli oyuncusuyuz ve önemli bir ihracatçısıyız. Sınırda karbon vergilendirmesi hayatımıza girecek ama hayatımızın içerisinde zaten demir çelik sektörü olarak birtakım engellemeler var. 2018 yılında Trump zamanında, 232 diye bir uygulama başladı ve dünyadaki tüm ülkelere bir ithalat vergisi kondu. Onu takip ederek Avrupa da benzer bir vergilendirme yaptı. Bunların üzerine bir de karbon vergilendirmesi geliyor. Avrupa bizim tabi ki en büyük pazarımız olduğu için birçok ürünle birlikte Avrupa’daki uygulamalara uyumlanmamız çok önemli. Özel sektörle kamunun belki de en önemli iş birliğinin bu konuda olacağına inanıyorum. Ülkemizdeki karbon vergilendirmesinin Avrupa’yla eşlenmesi, ödenebilecek bu vergilerin ülkemizde kalmasına ve bu vergilerin tekrar yatırıma dönmesine imkân sağlayacaktır.

SİNAN AK,
Zorlu Enerji Başkanı

Türkiye net sıfır emisyona ulaşmak için hedef tarihini koydu. Avrupa’yla paralel olarak ilerleyeceğimiz aşikâr. Çünkü biz genel olarak biraz geriden de olsa oradaki teknolojileri zaman içerisinde, belki daha iyi bir şekilde kendi kendimize adapte edebiliyoruz. Onlar tabi teknoloji geliştiriyorlar ama biz de kullanımı açısından daha ucuz maliyetli yapabiliyoruz. En önemlisi, aslında hidrojen yakıtları olduğuna Avrupa’da kanat getirilmiş durumda, ki enerji sektöründe en çok yatırımın yapıldığı alan olmuş son iki yıldır… Özellikle çimento ve demir çelik sektörünün yeşillenebilmesi için, onların net sıfıra dönebilmeleri için hidrojen yakıtları da büyük önem arz ediyor. Bunun nakliyesi, tabi çok önemli, yüksek barlarda şu an, 700 bar civarında bir seviyede bunlar nakledilebiliyor. O yüzden bu alanda da ciddi yatırımlar var. Türkiye olarak bizim de hidrojen, yeşil hidrojene ulaşmanın yollarını aramamız gerektiğini düşünüyorum. Gelecek hidrojende gibi gözüküyor.

KIVANÇ ZAİMLER,
Sabancı Holding Enerji Grup Başkanı

Konunun bir ucunda iklim değişikliği, çevre var, diğer bir ucunda bu dönüşümün getirdiği maliyet, fiyat var, diğer tarafında da arz güvenliği var. Bu imkânsız üçlüde her bir amacı maksimize edemiyorsunuz, bir optimizasyon yapmanız lazım. Bugün iklim ve çevreyle başlarsak, bu konuyu desteklememek, çabalamamak mümkün değil. Küresel riskler arasında en tepede bizi etkileyen bir konu, ekonomik ve siyasi boyutları var. Türkiye açısından, burada biz fedakârlık yapan ülkeler arasındayız. Çünkü iklim değişikliğinin aynı zamanda suiistimal edilmesine de ülke olarak izin vermememiz lazım. Ticaret bariyerleri, uygulanacak vergiler konusunda proaktif davranmak lazım. Maliyeti ve fiyat konusunda ise, çok büyük bir dönüşüm olacak, söz konusu 100 milyar dolar uluslararası fonlardan mı çıkacak, kamu mu karşılayacak, yoksa enerji tüketicileri olarak bizler mi? Bugün ülkelerin enerjide geçtiği bir serbest piyasa modeli var. Burada sübvansiyonların ne kadar zararlı olduğunu da görüyoruz. Üçüncüsü, arz güvenliği. Kamu termik santral yapsın diyor. Neden yapıyor bunu, çünkü özel sektör yapmıyor bu yatırımı. Dolayısıyla kamunun bunun neden yapılmadığını sorgulaması lazım… İklim, maliyeti, arz güvenliği birlikte yönetmeliyiz. Bu üçlüyü değiştirecek tek şey var, burada verilen taahhütler, finansmanları.

HAKAN YILDIRIM,
Sanko Enerji CEO’su

İklimle ilgili tartışmaları çoğunlukla yatırım ve teknoloji üzerinden yapıyoruz. Teknoloji ve yatırım ön planda ancak itici güç o olmayacak. Bence iklim değişikliğiyle mücadelede ihtiyaç duyulan en büyük özellik liderlik. Kendi ajandasını bir kenara bırakacak ve insanların problemin ne olduğuna ve uygulanabilir çözümlerin ne olduğu konusunda ikna edecek, onları peşinden sürükleyecek liderlere ihtiyacımız var… Bana göre bu tip yıkımların yaklaşmakta olduğu dönemde, toplumları ancak şu kurtarabilir; bireyler, ev hanımları, çocuklar, öğretmenler, mahalle muhtarları, bankacılar, patronlar… Biz Sanko Enerjide yenilenebilir enerji alanında yatırım yapıyoruz. Yeni coğrafyalarda yatırım yapmak istiyoruz ama bir taraftan da şunu düşünüyoruz, bunu bir kitle hareketine getirebilecek şekilde, toplumun bireylerinin sahipleneceği, çözümün bir parçası olacağı, paydaşların bu çabayı destekleyebileceği bir ortam kurabilir miyiz? İklim problemi daha ziyade aktivistlere, hükümetlere, uluslararası enerji kuruluşlarına havale edilmiş gibi görünüyor ancak biz bu problemi çözebiliriz, eğer çözüm ve problem bireylere kadar iner, kanıksanır ve fedakârlık gösterme çabası gösterilirse.

© Copyright 2024

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.