2021 yılında, ‘petrol ve gaz devinin’ uykuda beklediği ispatlandı
Boru hattı politikaları hiçbir şekilde yok olmadı, bunun için Azerbaycan, Rusya, Norveç, ABD, Katar, BAE ve Mısır’a bakmak yeterli. Boru hattı politikaları Avrupa için de geri geldi. 2021 yılı petrol ve gaz devinin sadece uykuda olduğunu ispatladı. Fakat odadaki fil geri döndü, yani görmezden geldiğimiz bariz gerçek tekrar karşımızda.
Dr. Cyril Widdershoven, Enerji Risk Danışmanlık Firması VEROCY kurucusu, Kıdemli Jeopolitik ve Ülke Riski Danışmanı
Bir döneme boru hattı jeopolitiği damga vurdu. Bugünse enerji dönüşümü gündemde fakat yüksek enerji fiyatlarıyla karşı karşıyayız. Enerji ve politikalarında bugünü ve yakın dönemi nasıl değerlendirirsiniz?
Petrol ve doğal gazın ya da hidrokarbonların ve jeopolitiğin rolünün henüz bitmediğini düşünüyorum. Bazı yayınlarda beni “hidrokarbon dinozoru” olarak niteliyorlar, fakat bugün 2021’de nerede olduğumuza bakarsak, petrol ve gazın ölmediğini görürüz. Üstelik aksine, intikamla geri dönmüş durumdalar. 2019 yılında olduğundan da daha iyi bir pozisyondalar. Çünkü “yeşil analistlerin” çoğu petrol ve gaza talebin büyük oranda azalması, petrol fiyatlarının negatife düşmesi gibi 2020 yılındaki gelişmelerden çok memnundu. Fakat insanların unuttuğu birkaç şey var. Öncelikle tüm enerji piyasaları volatile durumda, fiyatlar yukarı da çıksa düşse de eğer borsadaysanız yine çok para kazanabilirsiniz. Petrol ve gaz yatırımcısıysanız da sorun değil, bir şey meydana gelmeden satan taraf olmanız yeterli. Dolayısıyla petrol fiyatları 156 dolardan eksi 35’e düşünce, ne olabilirdi ki? Bu petrol ve gaza ihtiyacımız olmadığı anlamına gelmiyor.
“Peak oil” 2040 yılında gerçekleşir
2021 yılında petrol ve gaza olan talebin 2019 yılı seviyelerine geldiğini gördük, eğer Omicron çıkmasaydı 2019’un da üzerine çıkacaktı. Ve insanlar “peak oil”den (petrol üretiminde ulaşılabilecek en yüksek düzeyi ifade eden petrol tepe noktası) bahsetmeye başlıyorlar. Ben gençken de “peak oil” konuşuluyordu. Evet Hubbert “peak oil teorisini” ortaya attığında haklıydı ama ne zaman olacağı konusunda tamamen yanıldı. Bana sorarsanız, “peak oil” 2040 yılında gerçekleşecek, “Peak gaz” ise 2050 yılında. Ve bugün önümüzdeki iki, üç yılda neler olacağını konuşuyoruz. Bugünden 2050 yılına bakınca, ilk olarak söylenmesi gereken şey, 2 ila 2,5 milyar insanın daha nüfusa ekleneceğidir. Bugün yenilenebilirden elektrik üretiminde artış tüm dünyadaki mevcut elektrik talebini bile karşılayamazken, 2050’de artan nüfusun talebini nasıl karşılayabilir. Evet yenilenebilir artarak büyüyor, ama toplamda Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) son raporuna göre, mevcut yenilenebilir enerji artışı, enerji talebindeki artışın sadece yüzde 89 ila 95’ini karşılayabiliyor. Geriye kalan en azından yüzde 5 başka yerden sağlanmak zorunda. Bu kömür olmayacak ama umalım ki nükleer olsun. Karbondioksit emisyonu sorunundan dolayı nükleer en uygun çözüm gibi duruyor. Yine de Türkiye ya da Hollanda örneğin, bugün nükleer santral inşa etmeye karar verse, faaliyete geçmesi için en az 5 ila 8 yıllık bir süreden bahsediyoruz.
“Bugün Avrupa’da rüzgar ve güneşe tek yatırım yapanlar petrol ve gaz şirketleri, çünkü yeşil olmaya zorlanıyorlar ve fosil yakıtlardan para kazanarak, rüzgar ve güneşe yatırım yapıyorlar. Petrol ve gazı elden çıkarırlarsa, temiz enerjiye yatırım yapılamaz. Yaşanan tüm bu durum kazan-kaybet durumu aslında.”
Odadaki fil geri döndü
Bununla birlikte, boru hattı politikasının hiçbir şekilde yok olmadığını da hatırlatmak isterim, bunun için Azerbaycan, Rusya, Norveç, ABD, Katar, BAE ve Mısır’a bakmak yeterli. Boru hattı politikası Avrupa için de geri geldi. Her ne kadar Avrupa rüzgar, güneş gibi kaynakları kullanacağını ve Ukrayna, Türkiye, Azerbaycan ve gaza ihtiyacımız yok dese de, 2021 yılı petrol ve gaz devinin sadece uykuda olduğunu ispatladı. Fakat fil yine odaya geldi, yani görmezden geldiğimiz bariz gerçek tekrar karşımızda. “Hidrokarbon dinozoru” ya da “petrol ve gaz ucubeleri” olarak köşeye sıkıştırılanlar hariç, kimse bunu görmüyordu. Dünyadaki hiçbir ekonomi bugün petrol ve gaz olmadan baş edemez. Petrol ve gaz talebi belki Avrupa’da durgunlaşmış olabilir, ama Türkiye dahil dünyanın geri kalanında artıyor. Türkiye normalde 45 ila 48 bcm doğal gaz ithale diyordu, bugün yüzde 60’lara çıkmış durumda, ki enerjinin yüzde 45 civarı yenilenebilirden elde ediliyor. Evet, yenilenebilir de artıyor ama doğal gaz da aynı şekilde artıyor.
Enerji piyasasındaki temel dinamiklerin değişmediğini söylüyorsunuz, peki ne değişti?
Hükümetlerin açıklamaları değişti. Temel prensipler aynen devam ediyor. Örneğin Hollanda, önceden Avrupa’nın en büyük dünyanın da en büyük üçüncü doğal gaz ihracatçısıydı, ama aniden doğal gazdan çıktığımız açıklandı. Yılda 150 bin evin doğal gaz bağlantısını kesmek planlanıyordu. Aradan 3 yıl geçmesine rağmen toplamda sadece 10 bin ev doğal gazdan çıktı. Hollanda’da bu başarılamadı. Almanya’ya da benzer şekilde her şeyden çıkıp, tamamen yenilenebilire geçecekti. Bugün Almanya hiç olmadığı kadar kömür tüketiyor, hiç olmadığı kadar doğal gaz ithal ediyor. Dolayısıyla bize söylenen şeylerle, piyasanın ve tüketicinin yapmak istediği arasında büyük bir farklılık var. Evet, yeşil dönüşüm gerçekleştirmek istiyoruz, fakat eğer faturalarınız artarsa, gaz şebekesinden çıkıp ev başına 20, 25 bin dolar civarındaki ısıtma pompaları takmak zorunda kalırsanız, bu işe yaramaz.
Yeşil Mutabakat hemen uygulanamaz
Yeşil Mutabakat konusunda ise, evet Avrupa Birliği’ndeki tüm üyeler buna oy verecek, gayet iyi de bir maaşları var Birlik için çalışanların. Fakat AB’de alınan her türlü karar ulusal hükümetin önüne gelmek zorunda. AB, bir Kovid krizinin ortasında olduğumuzu unutuyor. Ekonomimizi ayakta tutmak için trilyonlarca Euro koyduk ortaya. Bu para nasıl geri alınacak? Tabii ki vergi olarak. Dolayısıyla Yeşil Mutabakatı planlıyoruz, uygulanabilecek mi, evet ama şimdi değil. Bugüne kadar Yeşil Mutabakat zaten pek çok kez değişti. Almanya ve Hollanda gibi ülkeler Mutabakat doğrultusunda ne gerekiyorsa yapabilirler. Peki ya Polonya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, İtalya ve İspanya? Bu ülkeler ise yapamaz. Öte yandan bu saydığım ülkeler bizden daha az kömür bağımlılar. Dolayısıyla gördüğüm planlar fazla iyimser. Avrupa’daki hükümetler normalde 4 yıl görevde kalırlar ve Yeşil Mutabakat gibi her plan 2050 yılını hedefliyor. Net sıfır konusunda ise, ekstra 2,5 milyar nüfus düşünüldüğünde, mevcut teknolojilerle 2050 yılında net sıfır olmak mümkün değil.
Bu boş bir hayal mi yani?
Bir strateji kurmak önemli elbette. Amerika’da Martin Luther King “Bir hayalim var” derken hayali gerçekleşti mi? Hayır gerçekleşmedi. Ama Amerika’yı değiştirdi, evet. Peki bu yeşil stratejiler Avrupa’yı ve dünyanın bir kısmını değiştirecek mi? Elbette. Bizi, hidrojen, nükleer ya da henüz bilmediğimiz başka bir kaynak gibi yeni enerji opsiyonlarını düşünmeye zorlayacak. Fakat şu an elimizdeki enerji opsiyonlarıyla, ana sorunumuz elektriğe ihtiyacımız olduğu an, istediğimiz kadar sahip olmak için elektriği depolayamamız. Buna endüstriyel düzeyde bir çözüm bulamazsak, önümüzde uzun yıllar petrol ve gaz hala jeopolitik olarak devam edecek. Insanlar bunu duymak ya da konuşmak istemeyebilir ama aynı miktardaki başka opsiyonlara kıyasla, hala petrol ve gaz en iyi ulaştırma opsiyonu durumunda. Tabi şunu da unutmamak gerekiyor, konu sadece petrol ve gazın enerjide kullanımı değil, plastik, gübre olarak kullanımı da önemli. Gaz ve petrol olmazsa, dünya gıda üretimi de düşer.
Yeni enerji opsiyonları aranmalı
Yeni enerji opsiyonları aranmalı
Gezegenin sıcaklığını 1.7 derece artışta sınırlamak oldukça zor olacak. Maalesef kesinlikle daha yüksek olacak bu oran ve IPCC ve diğer araştırmaların öngördüğü gibi gerçek bir felaket söz konusu. Ayrıca önümüzdeki 100 yıl nasıl yaşadığımız üzerinde de etki yapacak. Ancak istediğimiz değişimi gerçekleştirmek 2050 yılının çok daha ötesine geçecek, çünkü dünyanın büyük çoğunluğu refah düzeyini artırmak istiyor. Bu isteklerin gezegen üzerinde etkisi olacak. Belki de toprak ananın, dünya üzerinde çok fazla insan olduğuna dair yanıtıdır bu durum. Emisyonlarla birlikte petrol ve gaz kullanımının da yükseldiğini gösteren grafikler var. Fakat bu grafiklerin yanına 1920 yılında insanların nasıl yaşadığını ve kaç insanın yaşadığını da ekleyip öyle bakalım. Şu anki normal hayatımızı olduğu gibi sürdürürsek, hedeflerimize ulaşmak daha da zorlaşacak.
Arap Varlık Fonlarının yatırımlarına bakın
Bununla birlikte bizim planlarımız, dünyanın geri kalanının çoğunun aklında yok. Nijerya, Çad ya da Mali’den insanlarla konuştuğumda, “neden bizim petrol ve gaz üretimimizi engellemeye çalışıyorsunuz? Yollarımızı, okullarımızı, toplumumuzu inşa etmek için kazandığımız ilk para buradan geliyor” diyor. Bu ülkeler bu kaynakları yerin altında tutmaya ve enerji dönüşümüne zorlanırsa, yerine hidrojen, PV gibi solar kaynaklar mı verilecek? Bunlar Çin, IMF, Avrupa Bankaları ya da Dünya Bankası’ndan bağış olarak mı yapılacak? Sonuç olarak, gözlerimizi açıp herkesin kullanımına sunulabilecek, aynı jeopolitik bağları olmayan yeni enerji opsiyonlarını nasıl getiririz bunun peşine düşmeliyiz. Şu an elimizdeki opsiyonlara baktığımızda ise, rüzgarda teknoloji Avrupa’dan geliyor ama Çin’de üretiliyor. Güneş enerjisinde kendi kurallarımızı koyuyoruz ama Çin’de üretiliyor. Peki hidrojen nerede üretilecek acaba, belki Suudi Arabistan, BAE yada Cezayir’de mi? Bu resimde petrol ve gaz jeopolitiğiyle örtüşen, benzeşen bazı noktalar görüyorum ben. Petrol ve gazdan para kazanıp yeni enerji kaynaklarına yatırım yapanlar da var son dönemde, Arap Varlık Fonları’nın nereye yatırım yaptığına bakın. Dolayısıyla biz belki de daha çeşitlendirilmiş, bağımsız enerji kaynakları olacağını düşünüyoruz ama öyle değil. Bir başka deyişle, PV’ler ve yenilenebilir enerji kaynakları için gerekli mineraller Avrupa’nın değil Çin’in elinde. Dolayısıyla bu boru hattı politikalarının başka bir seviyedeki hali aslında. Aynı zamanda, petrol ve gaz boru hatları da çalışmaya devam ediyor çünkü net sıfır değiliz. Net sıfır, petrol ve gaz kullanmayacağımız anlamına gelmiyor, petrol ve gazın sebep olduğu emisyonları telafi etmek için opsiyonların olması demek.
Öncelikle enerji yoğunluğumuzu düşürmeliyiz
Tüm süreci bir nevi telafi sistemi olarak tarif ediyorsunuz?
Suudi Aramco, ADNOC (Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi), belki BOTAŞ, TÜPRAŞ ve benzeri elbette “2050’de net sıfır” hedefi koyabilir, çünkü kimse bunu bir kanunla tanımlamadı. Emisyonunuzu başka bir şeyle telafi ediyorsunuz ya da başka bir şey için kullanıyoruz. Bu noktada oldukça şüpheciyim, çünkü hala petrol ve gaza ihtiyaç duyduğumuzu, ancak aynı zamanda yenilenebilire de ihtiyacımızın olduğunu biliyorum. Öte yandan yenilenebilir üretebilmek için de petrol ve gaza ihtiyacımız var, madencilik için de öyle. Öncelikle enerji yoğunluğu daha az olan bir opsiyon bulmalı, enerji yoğunluğu ve enerji kullanımına odaklanmalıyız. Enerji yoğunluğumuzu ve kullanımımızı net sıfıra indirebilecek bir yol bulamadığımız sürece, gezegen oldukça sıcak olacak. Sonuçta net sıfır için mantıklı ve gerçekçi bir strateji üzerinde çalışmalıyız, çünkü inanın, 2050 yılında da bugünkü kadar petrol ve gaz kullanacağız. Bugün yapılmaya çalışılan şey enerji dönüşümü değil, enerji devrimi. Ve bana tarihte kansız olan tek bir devrim gösterin. Petrol ve gaza yatırımları azaltmaya devam edersek veya bu yatırımları yapan şirketleri başka alana yatırım yapmaya zorlarsak, iki şey meydana gelir. Birincisi, ya petrol ve gaz üretimi azalacak ve fiyatlar yükselecek, Türkiye örneğinde enflasyon da daha yüksek olacak. Dünya çapındaysa, ihtilaller, ayaklanmalar, protestolar ve ekonomik krizler göreceksiniz. İkincisi ise, başka yöne çevrilen varlıkların piyasada yok olmadığını göreceğiz. Basitçe Hollanda’daki insanların ne düşündüğünü umursamayan birilerine satılacak. Ya bir ulusal petrol şirketi ya da özel sermaye fonu olacak. Özel sermaye fonu daha fazla üretmek ister, bu da daha fazla emisyon anlamına gelir. Tam da bu yüzden, petrol ve gaz şirketlerinin tecrit edilerek, ekonomiden çıkarılması ve tüm yatırımı yenilenebilir enerjiye yönlendirmek çevre için bile iyi değil. Bu strateji sadece petrol ve gaz varlıklarının sahiplerini değiştirecek, yeni sahiplerin ise umurunda olmayacak. Dolayısıyla bugün yaptığımız şey eksik, koordine bir strateji değil.
Bedava enerji yok!
Önümüzdeki senelerde Avrupa’da nasıl bir rota bekliyorsunuz? Avrupa hükümetleri değişince, iklim değişikliğine karşı tutum da değişir mi?
Gerçekçi yaklaşımın tekrar geri geleceğini düşünüyorum. Şu an elektrik fiyatı bir yıl öncesine göre yüzde 250 daha pahalı. Bu durum sonucunda, hükümetler yeşil ekonomi, hidrojenle ilgili konuşurken, insanlar, seçmenler, aynı enerji için çok daha yüksek enerji faturası ödediklerinin farkına varacak, yeni durumla yüzleşecek. Bunu kabul etmeyeceklerini düşünüyorum. Çünkü bugüne kadar herkes, rüzgar ve güneşin daha da ucuzlayacağını ve insanların kendi elektriğini üretebileceğini söylüyordu. Fakat siyasetçiler bir hata yaptı, o da şu: bedava enerji yok! Rüzgar ve güneş alanında çalışan bir şirket veya proje geliştiricisi de para kazanmak zorunda. Öte yandan bugün Avrupa’da rüzgar ve güneşe tek yatırım yapanlarsa petrol ve gaz şirketleri, çünkü yeşil olmaya zorlanıyorlar ve petrol ile gazdan para kazanarak, rüzgar ve güneşe yatırım yapıyorlar. Eğer petrol ve gazı elden çıkarırlarsa, temiz enerjiye yatırım yapılamaz. Yaşanan tüm bu durum kazan-kaybet durumu, ki aslında çabuk kazan- uzun sürede kaybet olarak da tarif edebiliriz.