Kraliyet Ailesi'nin hazır cevap editörleri!
Kraliyet Ailesi'ni izlememek gibi bir lüksümüzün olmadığı bir yıl yaşıyoruz.
Sevda Serbest
Alışılmışın fazlasıyla dışında konukları, konuları ve twitter hashtag'leri ile Kraliyet Ailesi, televizyonculuk alanında bambaşka açılımların öncüsü oldu bu yıl. Tolga Üyken, Enes Buladı, Barış Çaka ise sosyal medyanın kalbinden girip, beyninden çıktığı Kraliyet Ailesi'nin vızır vızır çalışan editörleri... Bu muzip ve hazır cevap editörler, sosyal medyanın can damarına asılıp kopardıklarını kendilerine has üsluplarıyla ekrana aktarıyorlar. Okan Bayülgen ile canlı yayın sırasındaki diyalogları, güldüren skeçleri, rahat ve şaşırtan samimiyetleriyle programın ana vagonlarından olmayı başaran bu ekibi, herkes gibi biz de merak ettik.
İşte merak ettiklerimiz ve onlardan gelen hazır cevaplar...
Okan Bayülgen ile nasıl tanıştınız?
Enes: Okan Bayülgen’le defalarca tanıştım. İlk olarak 2007’de tanışmıştım. O sene program yapmıyordu. Sonra Galata’da iki farklı cafe’de tanıştım. En son geçtiğimiz Temmuz, asistanı Burak’ın beni, kendisine önermesi sonucu editörü olmak üzere son kez tanıştım. Çok da güzel iyi oldu.
Barış: Geçtiğimiz yaz Okan Bey'in bir projesine asistanlık etmek üzere önerildim. Güneşli bir yaz günüydü.
Tolga: Okan Bayülgen ile Galata'daki ofisine giderek tanıştım. Oradaydı, başvurumu yaptım. Kendisinin eleman aradığını biliyordum. Klasik mülakattan uzak, kısa bir sohbetin ardından kendisi, onunla çalışma isteğime olumlu yanıt verdi. Yıllardır izlediğim, kendisine karşı hayranlıkla başlayıp büyük bir saygıya dönüşen hislerimle birlikte, yapacağım işlerin onun ekibinde anlam kazanacağını düşünüyordum.
Kraliyet Aile’sinin bir parçası olmak nasıl bir duygu?
Enes: Ailenin her bireyi çok değerli, hem de arkadaş. Okan Bayülgen kendini asla bir öğretmen olarak konumlandırmaz, bu şekilde nitelendirmez ancak kurduğu her cümle, anlayabildiğiniz sürece bir derstir. Keza Reyhan Hanım, TV tecrübesiyle, insan ilişkileri konusundaki doğuştan gelen uzmanlığıyla her gün yeni bir derstir. Genç, yetenekli ve tecrübeli yönetmenimiz Efe Hızır, reji ekibi, diğer editör arkadaşlarım ve ekibin her bir bireyi hem öğrenilen, hem de öğretilen dostlardır.
Barış: Oliver Stone'un Any Given Sunday filminde, Al Pacino'nun karakteri, koçluğunu yaptığı takıma soyunma odasında bir gazlama konuşması yapar. Seyrettiğimden beri, kısa süren spor hayatımı melankolik duygularla anarım. Pacino, oyuncularına bir takımın parçası oldukları için ne kadar şanslı olduklarını anlatır ve bu ayrıcalığın geçiciliğini. Emekli olan sporcuların yıllar sonra galibiyet veya mağlubiyetleri değil de takımdaşlığı özlediklerini. Haftada beş gece biz bir takım halinde alarma geçiyoruz. Takım olabilmek hiç kolay bir şey değil ama Okan Bayülgen gibi bir skorere, Reyhan Tüysüz gibi de bir koça sahip olunca hedefe inanmak daha kolay. Her program bizim için bir final maçı ve her maçı en az 112-0 kazanmalıyız. Bu müthiş bir yardımlaşma, eksiksiz bir ekip ruhu, sonsuza yakın özveri gerektiriyor. Ben bütün çalışma arkadaşlarımı tanımış olmakla da, onların bir parçası olmakla da gurur duyuyorum.
Tolga: Kraliyet Ailesi, Okan Bayülgen'in yıllardır televizyonda oluşturduğu kimliğin, imajın hak ettiği bir isim. Ben bu sürece çok sonradan dahil oldum. 20 yıla yakın süredir Okan Bayülgen'in televizyonda geçirdiği serüvenin çok kısa bir parçasında, son dönemde kendisiyle çalışma şansı buldum. Bu yüzden, Kraliyet Ailesi'nde bulunmak gurur verici olduğu gibi, ona layık olma açısından da zorlayıcı bir durum.
Haftada 5 gün program yapmak yorucu olmuyor mu? Nasıl hazırlanıyorsunuz?
Enes: Uyumuyoruz. En güzel hazırlık bu. En güzel resimler, sonradan hatırlanmayan rüyalarda ortaya çıkıyor. O rüyaları uyanıkken yaşıyoruz. Unutmuyoruz. Yani kalkıp meditasyon, buhar banyosu, reiki, meiki yapmıyoruz. Reiki denen illete inanmıyorum zaten. Evren bana bir şey gönderecekse, biliyor ne göndereceğini. Hepimiz şimdiye kadar olduğundan daha fazla kitap okumaya, film, belgesel izmeye, araştırma yapmaya başladık. Belgesellerde de, skeçlerde de detaydan genele çıkmaya çalışıyoruz.
Barış: Programa kadar yapılan hazırlık mutlaka yorucu ama tam zamanlı herhangi bir işten ne eksik ne fazladır gibi geliyor bana. Dediğim gibi, her yayınımızın olabilecek en iyi şekilde gerçekleşmesinden tüm ekip olarak en üst düzeyde kendimizi sorumlu hissediyoruz. Bunun da herkeste zaman zaman psikolojik yorgunluğu olabiliyor.
Tolga: Sezon başında uzun bir hazırlık süreci geçirdik. Yaz aylarında hiç tatil yapmadık ve bu beş gecelik çılgın tempo için hazırlandık. Türkiye'de "Kervan yolda düzülür" mantığında bir işleyiş hakim olsa da ve sezon içerisinde programların içeriklerine eklemeler, düzenlemeler yapılsa da ana hatları sezon öncesinde belirlediğimizi söyleyebilirim. Beş gün program yapmak elbette zor ve yorucu ama sevdiğimiz işi yapıyoruz, bir yandan da ekmeğimizin peşindeyiz.
Twitter ve Kraliyet Ailesi ilişkisinden bahseder misiniz?
Enes: Özellikle Kraliyet Ailesi’yle bir ilişkisi yok. Türkiye’de Twitter’ın dünyanın geri kalanından farklı bir iç dinamiği var. Bu topraklarda, özellikle gençler kendilerini ifade etme açlığında, Twitter bu ifade özgürlüğünü en çıplak haliyle sergileyen medya organı ve Okan Bayülgen de gençlere en yakın ünlülerden birisi olduğu için, Kraliyet Ailesi programları internetle özdeşleşmiş bir görünüme sahip. Yani şunu diyorum, televizyonların faks zamanlarında gelmiş olan bütün fakslardan daha fazla mention geliyordur muhtemelen Twitter vasıtasıyla. Bu da, dediğim gibi, ifade açlığı ve 20 senelik televizyon kariyeri boyunca genç kalmış, gençlerle kalmış bir adam sayesinde ortaya çıkan doğal bir durum.
Barış: Twitter ve televizyon diye bakmak daha doğru olur belki, ama o da yeterli değil. İnsanlar evlerinde televizyon izlerken bir yandan da dünyanın geri kalanıyla birlikte sohbet etmekte. Özel olarak bizle alakalı bir durum değil. Pek çok program twitter'ı, yani seyircinin kendi öz ifadesini, programın içeriğine kattı. Ama sanki biz biraz daha iyi beceriyoruz, bana öyle geliyor. Televizyonda seyircinin rolü, konumu değişiyor. Biz de ailecek çemberin tam ortasında olmak durumundayız.
Tolga: Twitter'ın Kraliyet Ailesi'yle ile doğrudan bir ilişkisi yok. Yani Reyhan Hanım'a bir şey soracağımız zaman Twitter'dan mention atmıyoruz, gidip insan gibi konuşuyoruz. Kraliyet Yayınları açısından, sosyal medyanın günümüzde en etkili mecrası olduğu için Twitter'ı feed-back almak için kullandığımızı söyleyebiliriz. Eskiden sözlüklerle kısıtlı olan bu geri bildirim mekanizması, artık çok daha hızlı ve net bir rapor sağlayan Twitter üzerinden kolaylıkla yürüyor. Twitter, kullanıcılarına "özet geç" dediği için, bu hızlı ve net geri bildirim işimize geliyor.
Okan ile çalışmak nasıl? Anlaşması zor biri mi?
Enes: Bir kere şunu netleştirelim. Patronla “anlaşamamak” hiçbir yerde söz konusu olamaz. Bir de Okan Bayülgen’in, her zaman bizzat dalga geçtiği, medyanın “herkese bir lakap takmalıyız” dürtüsüyle yarattığı “ailenin yaramaz çocuğu” etiketi nedeniyle anlaşması zor birisi imajı vardır. Okan Bayülgen, kendisini “emredersiniz paşam” patronluğuna indirmediğiniz, onunla beraber düşündüğünüz, “abi aklımda acayip bir fikir var” diye gitmeyip o fikri gerçekleştirip gösterdiğiniz zaman, anlaşması çok kolay ve çok keyifli birisidir.
Barış: Aksine hiç değil. Çok canayakın, pozitif bir patron olarak tanımlayabilirim kendisini. Üstelik çok eğleniyoruz çalışırken, ama kimse onu hayal kırıklığına ugratmak istemez. Yani anlaşmak kolaydır da beğendirmek pek değildir. Böylesi hepimizin için en iyisi.
Tolga: Okan Bayülgen ile çalışmak herkes için aynı şeyi ifade etmeyebilir. Program sonrasında gecenin köründe yapılan uzun toplantılar onunla çalışan biri için "eve gitmeyi geciktiren gereksiz muhabbet" olabilirken, başkası için Okan Bayülgen'in halini tavrını gözlemleyip, anılarından, anlattıklarından bir şeyler kapma fırsatı şeklinde yorumlanabilir. Ben Okan Bayülgen'le çalışmayı "öğretici" olarak nitelendirebilirim.
Daha önce çalıştığınız işlerin Kraliyet Ailesi’ne bir etkisi var mı?
Enes: Daha önce çalıştığım işleri bırakın, daha önce hayatıma girmiş, beni üzmüş, beni üzmüş olduğum, beni aldatmış, benim aldatmış olduğum, bir gecelik, bir senelik her kadının bundan sonraki hayatıma bir etkisi vardır, sadece Kraliyet Ailesi için değil. Hayat ya da başarı bir ihtirassa eğer, her anın, sonraki anlara bir etkisi vardır. Yani ben diyeyim, yedi senelik medya kariyerimin elbet buradaki iş yetkinliğime etkisi vardır, siz anlayın hayat, anıları mevcut ana doğru aktarma başarısıdır.
Barış: Bizi biz yapan tüm tecrübelerin çalıştığımız yere etkisi var tabi. Ben soruyu mu anlayamadım? :) Daha önce yazı yazdığım ve çeviri yaptığım için burada editörlük yapabiliyorum. 5 ay muhasebecilik de yaptım, burada hesaplara karışmayacağım tabi ki. Ama o kısa sürede dahi yaşadığım ofis hayatı, ticaret ile ilgili edindiklerim filan, benim zihnimin bir parçası olarak Kraliyet Kapısından içeri giriyor benimle birlikte. Tek tek etkilerini ölçmedim ama.
Tolga: Daha önce çalıştığım işlerin değil ama daha önce beraber çalıştığım insanların bana etkisi olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki üniversite insana bir şeyi öğretmez de, içinde bulunduğunuz ortam, beraber aynı havayı soluduğunuz insanlar sizi geliştirirse, ben de Kraliyet Ailesi'nden önceki iş hayatımda büyüklerimden, benden daha tecrübeli insanlardan bir şeyler öğrenmeye gayret ettim. Daha önce periyodik yayınlarda, örneğin dergilerde çalışmış olmamın bana, hız kazandırdığını düşünüyorum. Daha önce periyodik bir yayında çalışmamış olan kişiler, televizyonun hızına yetişmekte güçlük çekebiliyor. Kendimle ilgili olumlu bir şey söylememin de ne kadar saçma olduğunu bu röportaj sayesinde öğrenmiş oldum. Bir daha yapmam herhalde.
Kraliyet ailesi neden bu kadar sevildi?
Enes: Yurtdışına çıktığımda bazen strip club’lara giderdim. Centilmen bir erkek eğlencesidir. Beş gecelik Portekiz gezimde aynı strip club’a üç gece arka arkaya gitmiştim. İlk gittiğim gece Brezilyalı Jinna bana, beni yıllardır tanıyormuş da, beni gördüğüne çok sevinmiş gibi davranmıştı. Çok etkilenmiştim. Kendimi çok önemli hissetmiştim. Sonraki gece yine gittim. Kadın beni tanımadı bile. Sonraki gece yine gittim. Yine tanımadı. Ama aynı iştiyakla yaklaştı bana. Aynı hazzı yaşattı. O “Memento” hali beni hayatımda hiç olmadığı kadar delirtmişti. Her gün yeniden tanışmak, “50 First Dates” filminin içinde olmak gibi... Kraliyet Ailesi, haftanın bir günü, her hafta gibi bitip, sonraki hafta yine aynı gizemle biten diziler yerine, haftada 5 gece, bir önceki geceyi hatırlamadan, uyumadan hanelere misafir olduğu için sevildi. Aynı pilavı her gece ısıtmadığı için, hep farklı bir arzuyla ekrana çıktığı için sevildi. Her program için yeni fikirler düşünüyoruz, yapım ekibi konunun en uzman konuklarını buluyor, kostümleri ayarlıyor, biz konuya uygun belgeseller, skeçler yazıyoruz, reji ekibi en güzel şekilde çekiyor, kurguluyor. Haftada 7 olmasa da 5 gece güneş bir sonraki pozisyonundan batıyor.
Barış: Dolu dolu, samimi, orjinal işler yapmaya çalıştık. Yapıyoruz. Bence daha da çok sevileceğiz.
Tolga: Kraliyet Yayınları'nın televizyondaki diğer işlerden sıyrılmasının nedeni, benim fikrime göre, yaşayan bir üretim olması. Bir haber merkezi gibi çalışması, kaybettiğimiz bir sanatçıyla ilgili mini-belgeselin aynı gün programa yetiştirilmesi, salt eğlence formatındaki programlarında bile bir şekilde gündemle dirsek temasında olması ve tabii ki çok tecrübeli iki televizyoncu; Okan Bey ve Reyhan Hanım tarafından yönetilmesi.
Devam edecek mi program?
Enes: Bu sene içinde ekip ve özellikle programın her yükünü sırtlayan Okan Bayülgen çok yoruldu. Bu yüzden önümüzdeki sezon bu seneki gibi programlar yapmayacağını açıkladı. Neler olacak görelim.
Barş: Okan Bey gelecek sezon için başka planlar yaptığını bir-iki kez açıkladı, bir yarışma programı olabilir.
Tolga: Bu konuda benim bir şey söylemem doğru olmaz. Okan Bayülgen, önümüzdeki sezon bir yarışma programı yapacağını birkaç farklı mecrada ifade etti. Bekleyip göreceğiz.
Okan Bayülgen ile yeni projeniz var mı?
Enes: Televizyon Makinası’nın jenerik şarkısı vardı “Kafamdaki Makina” diye. Okan Bayülgen’in kafası gerçekten bu şekilde çalışıyor ve yanında yer alan her insaın kafasının da uyumadan bu şekilde çalışmasını bekliyor. Halihazırda zaten on8tv projesi var. Okan Bayülgen’in yıllardır ekibini gençlerden oluşturmasının ardından, tamamen gençlere yönelik ve tamamen gençler tarafından yürütülen “Yalnızca senin için” sloganıyla yola çıkan bir medya projesi makinanın en önemli ürünlerinden birisidir. Şu sıralar arzumuz, hevesimiz en yoğun şekilde bu projeye yönlenmiş durumda.
Barış: On8 Tv isimli nurtopu gibi bir kanalımız şu an test yayınında. Birlikte, ailecek hazırlayacağımız bir gençlik kanalı, eltinizin, halanızın, yeğenlerinizin televizyonu değil, "senin televizyonun!" diye sunabileceğimiz bir kanal. Bu bir projeden ziyade bir evlilik gibi, çocuk yetiştirmek gibi bir şey.
Tolga: Bildiğiniz üzere, TV8 bünyesinde on8 adı verilen bir gençlik kanalı kuruldu ve test yayınına başladı. Önümüzdeki sezon, "abi kanallar" gibi olmayan, tamamen bireyi hedefleyen ve gençlerin hayatının her yönünü yansıtan bu kanal için çalışacağız. Türkiye'de gençlere sunulan medya çok kısıtlı ve köhne. Çünkü bu medyanın üretimleri genç beyinler tarafından yapılmıyor. Yıllardır gençlerle çalıştığı için zihni genç kalmış Okan Bayülgen'in yönetiminde ve genç bir ekiple, bu kanal için dirsek çürüteceğiz ve Türk televizyon tarihinde çok önemli bir yer tutacak bu girişimin bir parçası olacağız.
Sosyal medya ile ilişkinizden bahseder misiniz?
Enes: Düzeyli bir ilişki olduğunu söyleyebilirim. Birden fazla sosyal medyayla ilişkim var, hepsinin de birbirinden haberi var. Ekşi Sözlük’te altı senedir yazıyorum. Duygusal bir bağım var Ekşi Sözlük’le. Twitter da var. Yoğun kullanıyorum sosyal medya gereçlerini, ıvırlarını kıvırlarını, Facebook’ta Like’ımı esirgemiyorum da nasıl anlatacağımı bilemediğim bir hızlı internet kullanıcısı profili var. Oradan oraya anında geçiyor, orada yazıyor, aynı anda öbür tarafta fotoğraf çekiyor, diğer yerde onu paylaşıyor... O hızda değilim, o başımı döndürüyor. Ama zaten bu durum, sosyal medya kullanıcılarının ifade etme açlığını, kendilerini özel hissetme dürtüsünü tatmin ettiği için, geleneksel medya, sosyal medyanın hep önünde. Üstelik geleneksel medyanın da, sosyal medya içinde bir yapılanmayla, en azından aynı kafayı koruyarak gücünü devam ettireceğini düşünüyorum. Zira, insanların kendilerini ifade etmek istediği, düşüncelerini aktarmak istediği yerde haber verilemez, objektif haber hiç verilemez.
Barış: Ben biraz geriden geliyorum arkadaşlarıma oranla. Bir dönem blog yazdım, herkes kadar forumlarda zaman geçirmişimdir. Twitter'a yeni yeni alışıyorum, facebook ise paylaşımdan ziyade adres defteridir benim için. Stumbleupon'un hastasıyım, çok sık ve zevkle kullanırım, tüm benzerlerinden üstündür.
Tolga: Sosyal medya, insanlara kendilerini "özel" hissettiren bir ortam. Herkes "özel" olduğunu düşündüğü için, insan doğasıyla örtüşen bu vaadi, sosyal medyayı hızla hayatımıza soktu. Ben herkesin "özel" olduğunu düşünmediğim için, bana çok inandırıcı gelmiyor. Sosyal medyayı; kendisini geleneksel medya üzerinden doğrulayan, hayatımızın içerisinde çok işlevsel ancak her zaman ikincil bir mecra olarak görüyorum. Sosyal medyayı kullanıyorum ama ona çok anlam yüklemiyorum.
Kraliyet Ailesi’nin editörlerinden biri olarak yaptığınız işi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Enes: Yaptığımız iş, insanların hanelerine izinsizce giren bir sisteme sahip. Davetsiz misafirleriz ve ne mutlu ki, insanlar bizi ağırlamaktan zevk alıyorlar. Biz de bu yüzden misafir olurken, zarif, yakışıklı, güzel, seksi ve kibar olmak zorundayız. Ben zarif, yakışıklı, güzel, seksi ve kibar olduğumuz konusunda kaniyim. Michael Haneke’nin Funny Games filmi vardır ya. İki beyazlar içinde, güzel suratlı adam bir çekirdek ailenin evine girer, sebepsiz yere şiddet uygulamaya başlar. Haneke, seyircisine öyle bir şiddet uygular ki, o iki adamın eliyle, izleyen olarak rahatsız olursunuz. Halbuki, şiddetin, tecavüzün, çarpık ilişkilerin evlerimize, takım elbiseli bir “dizi” babalar tarafından girmesine izin veriyoruz. Yani çok klişe, berbat bir tanım olacak ama biz kendi evimizde görmek istemediklerimizi, misafirlikte yanımızda getirmiyoruz.
Barış: Önemli olan bizim değerlendirmemiz değil, ama hep daha iyisini yapmak lazım.
Tolga: Birkaç soru önce kendimi övmenin ne kadar saçma olduğunu fark etmiştim. Zaten övülecek bir şey de yok. Ancak şunu söyleyebilirim; yaptığımız iş, çok insana ulaşıyor. Evvelden beri üretimimi daha fazla insana ulaştırma gayesinde olduğumdan, bu benim için müthiş bir fırsat. Her gün binlerce blog yazısı yazılıyor, YouTube'a yüzlerce komedi içerikli video yükleniyor, milyonlarca tweet atılıyor; bu bilgi ve ürün çöplüğünde, yazdıklarımın, anlattıklarımın -kitlelere ulaşma açısından- sıyrılmasından mutluyum.