Oyumu kime vermeyeceğim?
Oyumu kime vermeyeceğim?
Herkesin ağzında bir 19 Nisan'dır gidiyor. Ben de bu durumdan çok mutlu oluyorum. Herkes o günün öneminin farkında... Her şey değişecek, yepyeni kararlar alınacak, daha mutlu, daha iyi olmak için sözler verilecek ve bu sözler tutulacak. En azından ben böyle yapacağım; gerçekten benim için çok önemli bir gün o gün. Çünkü benim doğum günüm...
Keşke 19 Nisan'da her şey değişse, aydınlık yıllar başlasa. Ama aynı kavgacı, çıkarcı, koltuk düşkünü insanlarla, ne değişebilir ki?
Ama biz yine de değerli oylarımızla istediğimize yakın bir durum yaratmaya çalışalım, uslu uslu gidip oyumuzu atalım.
Hıncal Uluç ve Metin Toker gibi "oyumu boş vereceğim" diyenleri anlayamıyorum. Hele sandık başına kadar gidip boş vermek çok anlamsız geliyor bana. "Hiçbirinizi beğenmiyorum diyenleri çoğunluk yapalım" diyor Hıncal. Bence o en beğenmediklerimiz var ya, onlara ders olsun diye, az da beğensek birilerine oy vermeliyiz. Vermezsek, hiç istemediğimiz kişilere kapıları açmış olmuyor muyuz? Hem Allahaşkınıza boş oylar çıktığında hangi parti lideri bundan etkilenecek de ders alacak?
Oyumu kime vereceğimi düşündüğümde en kınadığım şeye düçar olduğumu, yani "kararsız kaldığımı" anladım ve kendi kendimi eleştirdim. Çünkü kararsız ya da çekimser kalmak ilkesizlik gibi gelir bana.
Ama kararım oyumu kime vermeyeceğim konusunda kesin... Oyumu zaten bugüne dek, övüne övüne, sanki bir marifetmiş gibi muhafazakar olduklarını söyleyenlere vermedim. Yolsuzluklarla dolu, çetelerle bağlantı kurmuş, din gibi kişisel ve hassas konuları bile çıkarları için kullanan, sürekli yalan söyleyen, asık suratlı, insan haklarına hiç değinmeyen, solcu gibi görünüp takiye yaparak kamu çalışanlarına cuma namazı izni isteyenleri aday gösteren, hayatının son demlerini başbakan olarak geçirmekten başka şey düşünmeyen partililere zaten bugüne dek hiç oy vermedim. Bu yıl da onlara oyum yok elbette.
FP, ANAP, DYP, MHP ve DSP'den oluşmuş, CHP ve ÖDP'siz, koyu sağcı bir Meclis'i düşünemiyorum bile. Cezalandırılacak onca insan varken sürekli Baykal'ı gündeme getirmeyi çok tuhaf buluyorum.
"Küçük partilere verirsem oyum boşa gider" düşüncesinden de vazgeçtim. ÖDP, yani Ufuk Uras, Adalet Ağaoğlu, Can Yücel, Sadun Aren Meclis'e girse fena mı olur?
İstanbul için ise gönlüm, içten, gerçekten dürüst, çalışkan, sevimli, yalana dolana sapmayan, tutulmayacak sözler vermeyen, yüzde yüz "temiz" olduğuna inandığım bir adayda.
Can Yücel'in tanımı...
İdare - i Maslahat
Ortanın sağı,
Ortanın solu ne ola ki?...
Bunu bilmeyecek ne var.
Sabahın pantolonun giyerken
Maslahatını sağa korsanız
Ortanın sağı olursunuz
Sola korsanız,
Ortanın solu...
Şimdi bana soruyorlar "sen nereye koyuyorsun" diye...
Ben ileriye koyuyorum...
Ben de bir zamanlar kitabını bana imzalarken içine "karı kuvvetleri"ne yazan sevgili Can Yücel'e soruyorum. Kadınlar için ortanın solu ve sağı nasıl belirlenecek? Ya da ilerisi...
İşte Beyoğlu Belediyesi...
İşte size bir İstanbul örneği; Cihangir Lenger Sokak'ta SİT alanı olup da imara kapalı bir bölgede bir inşaat başladı. İnşaatı yapanların belediye yandaşı olduğu biliniyordu. Ama çevre halkı inşaat yasağı olan bu sokakta bu binanın yıkımı için aylarca uğraştı. Sonunda Feziletli Beyoğlu Belediyesi burayı yıkmak zorunda kaldı. Ama çevre halkına ceza vermek istercesine yıkıntıyı kaldırmadı. Yıkıntıyı kaldırmayan inşaat sahiplerine ceza da vermedi. Şimdi bu yüzden çevre evler zarar görüyor, su alıyor, rutubetle boğuşuyor ve çöplüğe dönüşen bu yıkıntıyla yaşamak zorunda kalıyor. Başkanlar da bol keseden atıyor, ama icraat da bu işte.