Şirket yönetiminde 2023’ün yükselen değeri: Jeostratejik akıl
"Türkiye’nin kalkınma öyküsü devletin ötesinde şirketlerin başarısı ile yazılacak 2020’lerden 2050’ye uzanan ufukta..."
BAHADIR KALEAĞASI/ Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı/ bahadir@kaleagasi.net- 2023 mü? Önce biraz daha ileri gidelim, alan-zaman sürekliliğinde. Nasıl bir yıl olacak 2050? İnsan uygarlığı yaşadığı gezegenin doğal dengelerinde varlığını sürdürebilecek mi? Temiz hava, su, toprak ve gıda; yenilenebilir enerji kaynakları? Toplumlar nasıl bir evrim içinde olacak? Gelir dağılımı dengesizlikleri, bölgesel farklar, gençlerin istihdamı, emeklilik yaşamı, cinsiyet eşitliği, dijital dönüşüm, yapay zekâ, metavers, kuantum bilgisayarları, nano-teknolojiler, biyoteknolojiler, atmosfer ötesi uzay teknolojileri... Demokrasiler, özgürlükler, hukuk devleti mi belirliyor olacak siyasal sistemleri? Küresel ekonomide etkili bir yönetişim sistemi gelişecek mi? Savaşlar tarih olacak mı? Peki ya iş yaşamı? Verimli, topluma faydalı, doğa ile uyumlu şirketler? Demokrasiyi, ekonomik kalkınmayı, sosyal ilerlemeyi, uygarlık odaklı teknolojik atılımları destekleyen şirketler.
Küresel risk yönetimi
Bugünden hayal etmek, planlamak, harekete geçmek gerekiyor. Çünkü önümüzdeki yılların yükselen şirketlerinin bir başarı kıstası da artık “jeopolitik analiz ile günlük iş akışını bütünleştirmek” olacak. Karar alma süreçlerinde makro ve mikro yaklaşımlar daha iyi sinerji gerektirecek. Şirketler için jeopolitik analiz ve aslında bunun da ötesinde jeostratejik akıl yeteneği geliştirmek mutlak bir hedef. Jeostratejik akıl küresel ve yerel değişim dalgalarına yönelik veri, bilgi, deneyim ve öngörüleri şirket politikaları ve kararlarına uygulamak demek. Kapsamı geniş bir kavram: uluslararası siyaset, finans, pandemi, göç, Ukrayna savaşı, iklim değişikliği, Çin, teknoloji, enerji, toplumsal eğilimler... Jeostratejik analiz ve eylem yeteneği güçlü yönetim kurulu üyeleri, danışmanlar ve yöneticiler sahibi kurumsal sistemler 21. yüzyılın hızlanan değişimlerinde kârlı, değerli ve kalıcı olurlar. Bu yönde “küresel risk yönetimi” kaçınılmaz bir eylem eksenidir. Söz konusu olan fiziksel ve siber boyutlar ötesinde güvenlik: mevzuat uyumu, yatırım ortamı, finansal düzenlemeler, ilişki ağları ve marka değeri açılarından güvenlik. Şirketin hedeflerine odaklı büyümesi amacıyla dış etkenlerin doğru yönlendirilmesi önemli. Bu çerçevede jeostratejik akıl açısından da belirleyici bir gündem konusu var: iyi yönetim arayışı. Siyasette olduğu gibi iş yaşamında da hiç değişmeyen, hep yenilenen bir arayış. Argüden Yönetişim Akademisi’nin de vurguladığı gibi: sürdürülebilir ve kapsayıcı bir gelecek, ancak güven duyulan kurumlar ile inşa edilir. Bu anlayıştan hareketle, kaynakları etkin kullanmak ve riskleri yönetmek, verimli şirketler tesis etmek, toplumsal yaşam kalitesine ve ilerlemeye katkıda bulunmak.
İklim meselesi
Jeopolitik ve ekonomik ortam kırılgan. Gezegenin doğa dengeleri insan uygarlığının aleyhine bozuluyor. S&P 500 şirketlerinin öngörüsü 2026’ya kadar sadece fiziksel iklim felaketlerinin ek bedeli yaklaşık 50 milyar dolar. Paris İklim Değişikliği Antlaşması ve COP süreçlerinin karbondioksit yayılımını 2050’de net sıfır hedefine odaklaması, toplumların yeşil dönüşüme altyapı ve ekonomik davranış açılarından uyumu, finansın yeşil süzgeçlerinin gelişmesi ve devletler, sivil toplum, akademi ve özel sektörün işbirliği seferberliği artık küresel kabul gören eylem eksenleri. Dünya Ekonomik Forumu’nun araştırmasına göre (WEF-PwC, Kasım 2022) şirketler iklim stratejilerini oluştururken üç temel noktaya odaklanmalı: değer zinciriyle bağlantılı olan tedarikçiler ile ortak çalışarak şirket dayanıklılığını artırmak, ekosistemlerin dayanıklılıklarını geliştiren ürün, hizmet ve iş modelleri sayesinde fırsatları değerlendirmek ve çok paydaşlı çalışmalara katılarak iş birliği ile somut değişim yaratmak. Bu vesile ile entegre raporlama kültürünü de geliştirmek. Günümüzde çoğu şirket ESG (Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim) için adımlar atıyor. Kurumsal yönetimler, sürdürülebilirlik raporlaması, çevik işleyiş, hibrit çalışıma ortamları ve Ar-Ge gibi farklı konular bu genel yaklaşıma dahil oluyor. Sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda yeni düzenlemeler ulusal ve uluslararası düzeyde her zamankinden daha fazla olacak. Bazı şirketler ve kuruluşlar karmaşık ve hantal yapılarını yeniden gözden geçirmek ve değer zincirlerini kapsayan raporlamayı nasıl yönettiklerini yeniden düşünmek zorunda. ESG sadece bir iklim meselesi değil, cinsiyet eşitliğinden tüketici memnuniyetine ve finansa erişime uzanan geniş bir sürdürülebilir kalkınma meselesi. Bu çerçevede toplumsal sorumlulukla sınırlı bir değer kazancı da değil söz konusu olan. Finansa erişim, iş ortakları ve müşterilerin talepleri, insan kaynakları stratejileri ve de teknolojiden verimliliğe işbirliği ve destek ağlarına dahil olmak için gerekli ESG.
Öncelikler, eylemler
Geride bıraktığımız, bıraktığımıza inandığımız, inanmak istediğimiz pandemi bize bir gerçeği hatırlattı. Önce sağlık! Ya da ve yoksa önce ekonomi mi? Hangisi? Sağlıksız toplumlar ekonomiyi çökertiyor anlaşıldı fakat ekonomi çökerse sağlık sistemi nasıl işleyecek? İşte bu paradoksu aşmak 2020’li yıllarda insanlık uygarlığının çetin sınavı. Başka paradokslar da var. Örneğin güvenlik ve özgürlükler. Her anlamda özgürlük: bireysel özgürlükler, sivil toplumsal özgürlükler, ekonomik ortamın özgürlüğü; yaratıcılığa, girişimciliğe, yatırımlara, sosyal sorumluk hareketlerine açık toplumlar. Diğer yandan vatandaşların devletlerden güvenlik beklentisi de öncelik: can güvenliği, sağlık güvenliği, ekonominin güvenliği, doğal afetlere karşı güvenlik. Ülkelerin küresel rekabet gücü bu çelişkileri nasıl yönetecekleri ile şekillenecek 2023 ve ötesinde. Şirketlerin iş ortamları da. Tabii ki Türkiye’nin acil reform gündemi bu paradoksların çözülmesini beklemeyecek: başta enflasyon olmak üzere makroekonomik istikrar, insan hakları, hukuk, yargı, eğitim, iş piyasası, finansal piyasalar, Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum, dijital dönüşüm, kadın hakları, çalışan hakları ve gelir dağılımı dengesizlikleri öncelik olmak üzere sosyal ilerleme. Kovid salgını ve Ukrayna savaşı ile küresel tedarik zincirlerinde değişim hızlandı. Tedarik ötesinde, küresel değer ağları söz konusu: ticaret, finans, enerji, yatırım, teknoloji, tarım, turizm, lojistik, veri... Anahtar kavramlar “çeşitlendirme” ve “yakınlık”. Ülkeler ve şirketler Çin veya diğer tedarikçilere bağımlılığını azaltma çabasında. Kimi bunu yüzde beş oranında başarır, kimi yüzde ellibeş, fakat eğilim güçleniyor. Yeni uluslararası iş kurguları üzerinde çalışmalar hızlandı. Yatırım danışmanları planlar hazırlıyor. Jeostrateji uzmanları olasılıkları değerlendiriyor. Amerika ve Avrupa gibi büyük ekonomik alanlara çok yakın olmak önemli. Bu yakınlık sadece bir coğrafi yakınlık kriteri değil. Mevzuat ortamı, yatırım ortamı, siyasal ilişkiler ve sosyal sempati gibi çok önemli başka kıstaslar da devrede; özellikle Türkiye gibi hızla gelişmesi şart olan ülkeler için. Türkiye’nin kalkınma öyküsü devletin ötesinde şirketlerin başarısı ile yazılacak 2020’lerden 2050’ye uzanan ufukta. Pandemi ve ekonomik kriz dalgalarıyla ile pekişen veya tetiklenen sorunları bazı şirketler aşacak; aşıyor. Bazıları kaybedecek. Her zaman olduğu gibi birincil etken: para! Şirketlerin finansal durumu. Nakit akışı, faturalar, krediler, borçlar, sigortalar, yatırım planları. Daha da önemlisi, insan kaynakları ve dijital dönüşüm. Sadece kendileri için değil! Müşterileri, tedarikçileri, altyüklenicileri ve rakipleri ile ekosistemin bütünü. 2023 ve ötesinde ülkeler fırsat değerlendirip muazzam yatırım çekecek, teknoloji transfer edecek, geleneksel ve dijital yeni üretim ağlarında yerini alacak, enerji tedarikinde rahatlayacak, sanayisi, tarımı büyüyecek, Kovid sonrası yeni sağlık sektörü ve turizm ağlarına dahil olacak. Dolayısı bazı akıllı ülkeler ve şirketleri gelir ve istihdam yaratacak; geleceklerini kurtaracak. Türkiye bu ülkeler arasında yer almalı. Türk şirketler yeni atılım dalgalarını yakalamalı. Birkaç yıllık bir fırsat penceresi var ve derhal şimdi eylem zamanı.