Kısa, orta ve uzun vadede afete dirençli şehirler
‘Sorunumuz ortak, çözüme de herkes ortak olmalı’ diyen Şehir Plancısı Ali Faruk Göksu, afete dirençli bir şehir planlama ve yapılaşma sürecinin ana öğelerini; kısa - orta ve uzun vadede yapılabilecekleri sıralıyor...
Yeni bir sistem nasıl tasarlanır?
1- ÖNCE SÜREÇLER YENİDEN TASARLANMALI: Planlamanın yalnızca imar planı, tasarımın ise mimari ya da ürün tasarımı değil, bir sistem tasarımı olduğu benimsenmeli. Doğal sistemleri keşfeden tasarım ve sistem düşüncesi yeni planlamanın kılavuzu olmalı. Süreci tasarlarken farklı disiplinlerin ve paydaşların bir araya geleceği etkileşim ortamları yaratılmalı. Yaşam ve mekânın yeniden kurgulanmasına yönelik öncelikli stratejiler, kamusal sistemlerin tasarımı ve süreçlerin yönetimi konularını içermeli. Kentsel dönüşüm yalnızca yapı riskleri azaltma odaklı değil, yaşam risklerinin de azaltılması öncelikli olduğu bir süreç olarak tasarlanmalı. Bu nedenle, kentsel dönüşüm projelerinde yaşama dair toplumsal kalkınma ve ekonomik gelişme programları öncelikli olmalı.
2-SONRA, SÜREÇLER İYİ YÖNETİLMELİ: Planlama ve tasarım süreçleri yalnızca merkezi ve yerel yönetimlerin gücü ile olmamalı. Süreç her kesimin ve herkesin katılımının sağlanacağı bir şekilde tasarlanmalı ve yönetilmeli. Şehirlerin; değer, yoksunluk, yoğunluk, risk ve siluet haritaları hazırlanarak yeni bir ‘öncelikli dönüşüm senaryosu’ yazılmalı. Bu temel haritalar dikkate alındığında öncelikli riskli alanlar ile öncelikli dönüşüm alanları ortaya çıkarılmalı. Yerleşimlerin tarihsel ve kültürel kimliğini dikkate alan kapasite ve kaynak analizlerini ortaya koyan kamu, özel ve sivil örgütlerin katılımının sağlandığı yeni yerleşim senaryosu yazılmalı.
‘Sorunumuz ortak, çözüme de herkes ortak olmalı’ diyen Şehir Plancısı Ali Faruk Göksu, afete dirençli bir şehir planlama ve yapılaşma sürecinin ana öğelerini; kısa - orta ve uzun vadede yapılabilecekleri sıralıyor.
Kentsel dönüşüm için bunlara dikkat edilmeli...
Türkiye ve İstanbul özelinde yeni ve yerinde bir yapılaşma için risklerin öncelikli dönüşüm senaryosuyla yönetilmesi gerektiğini anlatan Ali Faruk Göksu, yerelde yapılması gereken planlamalara da dikkat çekiyor...
1- KENTSEL DÖNÜŞÜM MODELİ GELİŞTİRİLMELİ: Kentsel dönüşümün ‘gayrimenkul odaklı bir geliştirme’ süreci olmadığı, yalnızca mekânsal değil, toplumsal ve ekonomik boyutlarının da hem yasa hem de uygulamada ele alındığı iyi örnekler geliştirilmeli. Kentlerin; değer, yoksunluk, yoğunluk, risk ve silüet haritaları hazırlanarak yeni bir ‘öncelikli dönüşüm senaryosu’ yazılmalı. Bu temel haritalarla öncelikli riskli alanlar ile öncelikli dönüşüm alanları ortaya çıkarılmalı.
2- AÇIK ALAN YARATILMALI: İstanbul’un en temel sorunlarından biri olan açık alan yetersizliği ve kişi başına düşen yeşil alan miktarı dikkate alındığında geliştirilecek en öncelikli proje, yaşayanların nefes almalarını sağlayacak yeşil odaklı projeler olmalı. Açık alan sistemlerin kurgulanmasında ‘kentsel mavi ve yeşil örtü’ yeni bir planlama stratejisi olmalı. Bu stratejinin de uygulanmasında ‘yeşil yol’ ve ‘yeşil kuşak’ projeleri kamu yönetimi tarafından öncelikle gündeme alınmalı. Bu alanlar olası depremde toplanma alanı olacak şekilde park olarak tasarlanmalı.
3 -KENTSEL DÖNÜŞÜM FONU OLUŞTURULMALI: Toplu Konut Fonu’na benzer bir ‘Kentsel Dönüşüm Fonu ise özellikle gelir seviyesi düşük yurttaşlarımızın kredi alma potansiyelini artırması ve yerel odaklı dönüşüm projelerinin gerçekleştirilmesi açısından önem kazanacaktır. Fonun kaynakları; yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve girişimciler arasında 1/3 oranında eşit olarak kullandırılmalı.
10 şehir için yeni yapılaşma süreci...
Depremden etkilenen şehirlerde bir taraftan geçici barınma imkânları hayata geçirilirken, diğer yandan ise yeni konutların yapılacağı alanlar seçiliyor ve inşaat başlıyor. Ali Faruk Göksu, bu yeni yapılaşma sürecine ilişkin ise şu önerileri iletiyor:
Bölgesel strateji şemaları çizilmeli: 10 şehri etkileyen deprem sonucunda yaşam alanları yeniden tasarlanacak. Tasarım yalnızca şehirlerin planlaması, bina projelerin tasarımı değil, sosyal ve ekonomik bileşenleriyle yeni sürecin tasarlanması olmalı. Kalıcı çözümlerin geliştirilmesi sürecinde pek çok konu gündeme gelecek. Bunlardan birincisi şehirlerin yeniden yerleşim stratejisi. Stratejinin geliştirilmesi konusunda; şehirler mevut yerlerinde mi yoksa farklı alanlarda mı ya da her ikisi de mi olmalı, temel soruları tartışılmalı. Yeniden yerleşim stratejisi bölge ölçeğinde ele alınmalı. Bölgesel ölçekte şehirlerin bölge içindeki stratejik rolü ve şehirlerin gelişme yönleri ne olmalı? Sorularının yanıtları gelişim şemaları üzerinde tartışılmalı. Şemalarda; bölgeleme, ulaşım, sektörel kümelenme, kamusal alan ve bütünleşme stratejileri geliştirilmeli. Özellikle şehir ölçeğindeki şemalarda yeni kentsel doku, ekonomik odaklar ile merkez yeni yerleşim bağlantıları detaylı ele alınmalı.
Tasarım ilkeleri kılavuzları hazırlanmalı: İkinci konu ise tasarım ilkelerinin kılavuzlarının hazırlanması olmalı. Kısa sürede yaklaşık yüz bin bina ve yerleşimler için kamusal alanların tasarlanması gündemde olacak. Kılavuz; bölge ve şehirlerin tarihsel, kültürel ve doğal farklılıklarını dikkate alan yöreye özgü kentsel kimliği ön plana çıkaran ilkeleri içermeli. Mahalle kavramının ve değerlerinin yeniden keşfedildiği, bina, sokak ve yapı adası ölçeklerindeki temel ilkeler çeşitlilik ilkesi dikkate alınarak belirlenmeli. Zemin artı üç ya da dört kat genellemesi yerine yükseklikler, doku ve yapı formları, büyüklükler içeren uyumlu bina, yaşayan sokak ve bizim mahalle ölçeklerinde kodlar belirlenmeli. Ulusal ve yerel tasarımcılara çağrı yapılarak uzlaşılmış tasarım ilkeleri çerçevesinde tasarımlar geliştirilmeli.
Sosyal etki değerlendirilmesi raporları hazırlanmalı: Üçüncü konu ise sosyal etki. Depremin etkisi çok boyutlu ve büyük. Hem bölgede hem de şehirlerde büyük bir travma yaşanmakta. Depremin yaşama ve mekâna olan etkisini ortaya çıkaran ve etkileri kaldıracak ya da minimize edecek programlar ve projeler geliştirilmeli. Sosyal etki değerlendirilmesi raporları mekânsal, ekonomik, toplumsal boyutları ile hazırlanmalı. Raporlar; özellikle kalıcı ve geçici yer değiştirme stratejileri, zararların karşılanması, iş yaratılması, kültürel ve doğal mirasın restorasyonu ile sosyal uyumun sağlanması gibi konularda somut eylemler önermeli.
Sorun ortak, çözüme de ortak olunmalı: Sonuç olarak, yaşanmış ve olası afetler hepimizin ortak sorunu. Ortak sorunun çözümüne de herkes ortak olmalı. Sistematik risklerin azaltılması için birlikte olmak zorundayız. Ortak hareket kültürünü geliştirme zorundayız. 6 Şubat depremi ardından gösterdiğimiz dayanışma başarısını, yeni sistemlerin tasarlanması konusunda da göstermeliyiz. Tüm bunları yapabilecek bireysel ve kurumsal deneyimimiz, uzmanımız, sivil örgüt gücümüz var. Önemli olan dayanışma sürecinde gösterilen işbirliği gücünün her alanda gösterilmesi.
‘Doğa sürekli mesaj veriyor’
Merkezi yönetim; yerel yönetimlere, sivil toplum örgütlerine, tasarımcılara ve konuyla ilgili tüm paydaşlara çağrı yaparak sürece dahil olmalarını sağlamalı ve onları ortak sorunun çözümünde sahiplendirmeli. Bir tarafta yaşadığımız son bölgesel deprem, diğer tarafta ise olası depremler ortak hareket kültürünün geliştirilmesi yönünde mesajlar vermekte. Yani, doğa sürekli mesaj veriyor. Doğanın verdiği temel mesaj kentleşme sisteminin yeniden tasarlanması. Bunu yaparken de doğanın yenileyici sistemini çok iyi anlamalı ve kentsel sistemlerin tasarımı sürecinde yararlanılmalı. Depremler değişimin fırsatı olabilir. Tarihte, bazı büyük sorunların değişimleri tetiklediğini biliyoruz. Eğer sistemler yeniden tasarlanacaksa özellikle deprem ve virüs salgınının verdiği temel mesajlar unutulmamalı. Risklerin azaltılmasında tasarımın gücü kullanılmalı.