Banka sahne o Maestro
“Hep sahnede olduğumu düşünerek hareket ettim. Nasıl bir maestro, orkestrayı uyum içinde tutuyorsa ben de herkesin birbirini bütünlediği bir kültür oluşturmanın önemine inandım”
Ebru Sungur
Çocukluğu, gençliği sanat ve sporla dolu dolu geçmiş, her iki alanda da başarılara imza atmış birinin sonunda ülkenin önde gelen bankalarından birinin genel müdürü olacağını kim düşünür? DenizBank Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Hakan Ateş, “Aklımın köşesinden bile geçmezdi” diyor. Bununla birlikte sanatın insana kattığı empati ve incelikli düşünme yeteneğini, sporun ise rekabet ederken centilmenlik, ekiple yarışırken tek yürek olma hasletlerini, profesyonel yaşamında kendine kılavuz almış Hakan Ateş.
Bugün de DenizBank’ı yönetirken kendisini, sahnede orkestrasını uyum içinde dinamik tutan bir maestro (orkestra şefi) gibi hissettiğini söylüyor. İşte Hakan Ateş’in kariyer öyküsü: “Şöyle bir dönüp baktığımda bambaşka bir kariyer yolculuğuna çıkmam da mümkün olabilirmiş. Zira, 11 yaşındayken, radyonun altın çağını yaşadığı günlerde Ankara Radyosu Çocuk Kulübü’ne girdim. ODTÜ’den mezun olana kadar seslendirme kariyerim devam etti. Aynı yaşlarda aletli jimnastik ile de meşgul oluyordum. Yani, sanat ve sporla dolu geçen bir çocukluk ve gençlik döneminin ardından bankacılık sektörüne adım attım. O dönem tercihimi sanat ya da spordan, ki iki disipline de kendimi çok yakın buluyorum, biri için kullanmış olsaydım hangi noktada olacağımı ara ara ben de kendime soruyorum.”
“Okul yıllarındayken bir bankanın genel müdürü olmak aklımın köşesinden dahi geçmezdi” diyen Hakan Ateş şöyle devam ediyor: “Gelin görün ki, sayısız değişkenin etki ettiği yaşam pratiği sizi bir anda bu yola sokabiliyor. Bankacılığı ilk olarak 1980’de Hisarbank’ta çalışmaya başlayarak tanıdım. Ardından da İş Bankası’nın açtığı Teftiş Kurulu sınavı ile 1981 yılında stajyer müfettiş yardımcısı oldum. Mesleğe adım atmamda asıl etken annemdi.
Apartmanımızda oturan bir banka müfettişinin aldığı ikramiyeler annemi etkilemiş olacak ki, beni sınava girmeye ikna etti. Ben de girdim ve kazandım. Kaderin cilvesi olarak 1980’de yaşanan askeri darbeden sonra ikramiye uygulamasına son verildi.”
Sanatla olan uğraşımın yönetim anlayışıma hep olumlu etkisi oldu
Anadolu’da piştim
İş Bankası Teftiş Kurulu’na girdikten sonra, 5 yıl süreyle 6 aylık periyotlarda Anadolu’da görev yaptığını anlatan Hakan Ateş şunları söylüyor:
“Anadolu’da karış karış gezip halkımızı tanıyınca, toplumu daha ileriye taşıyacak devrimci aksiyonları üniversite duvarları arkasında bir başınıza değil, aksine bizzat onları da yanınıza alarak gerçekleştirebileceğinizi gördüm, hayatı öğrendim. Bir bireyi olgunlaştıran ya da halk ağzıyla pişiren, temel kaynağın toplumsal gerçeklik olduğu kanaatindeyseniz, ben işte o kaynağı, ülkemizin dört köşesinde, en çıplak haliyle gözlemleme şansını elde ettim. Gördükçe, tecrübe ettikçe de ne kadar az şey bildiğimi idrak ettim.
Bankacı olmanın hayalini hiç kurmadım belki ama zaman içinde bankacılığı sevdim, yurdumu sevdim ve daha iyisini yapmak için çalıştım. İşimin memlekete katkısını ön planda tuttum. Çalışma arkadaşlarıma da hep bu misyonu aşıladım.”
Hakan Ateş, “Yaşam hikâyenize baktığımızda sanatın hayatınızın her safhasına dokunmuş ve izler bırakmış olduğunuz görüyoruz. Bu disiplinin ruhu yaşantınıza ve kariyerinize nasıl yansıdı?” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Hayatımın erken döneminde sanatla olan uğraşımın, bankacılık kariyerime ve yönetim anlayışıma her zaman olumlu etkileri oldu. Bir kere, bugün DenizBank’ta tüm faaliyetlerimizin merkezinde yer alan, kurumsal yönetişim ilkeleri tabir ettiğimiz saydamlık, hesap verebilirlik, sorumluluk ve adalet kavramlarının ne anlama geldiğini, henüz 10 yaşında boyumun mikrofona yetişmediği dönemde tecrübe ettim. Çalışıp, emek karşılığı para kazanmanın ve adil olmanın, kimsenin hakkını yememenin kıymetini öğrendim. Baktığınızda hayat da bir sahne. İzleyici yerine karşınızda kim varsa, ‘Ben açığım, sana hesap verebilirim ve bu bir ekip işi, katkına ihtiyacım var’ hissini ortaya koymak çok kıymetli. Aksi takdirde güven oluşturamazsınız. Ben de hep kanlı canlı sahnede olduğumu düşünerek hareket ettim. Oynayacağım rolün provasını bile sergileyeceğim temsil o an sahnede bütün gerçekliği ile yaşanıyormuş gibi hissederek yaptım. Ve gerçek olmanın ön koşulu olarak da kendimi çok ciddiye almadım. Bu samimiyet, iletişim mesafelerini kat etmenizi hızlandırırken güven ilişkisinin tesisini de kolaylaştırıyor. Gerektiği yerde yetkiyi devrettim. Her zaman ortak akla danıştım ve bunun artılarıyla yola devam ettim. Nasıl bir maestro, orkestrayı uyum içinde bir arada tutuyorsa ben de kurumumu bir arada, dinamik tutmak için herkesin potansiyelini sonuna kadar sergileyebildiği ve birbirini profesyonelce bütünlediği kültür oluşturmanın önemine inandım.”
Pruva’yı sahiplendi
Hakan Ateş, pandemide DenizBank’ın bahçesine gelip gitmeye başlayan bir Alman çoban sokak köpeğine sahip çıkmış ve geminin önü anlamına gelen ‘Pruva’ adını vermiş. Genel Müdürlük’te özgürce dolaşan Pruva’nın yaka kartı bile var...
Finansta doğru formül: 4 ana ilke + sevgi
Hakan Ateş, finans sektöründe herkes için optimum faydayı yaratmanın formülünü şöyle anlatıyor: “Ben kurumsal yönetişime kalben inanmış biriyim. Saydam olabilmek, hesap verebilmeye ve sorumluluk almaya hazır olmak, en önemlisi de adil olmak lazım. Bize güvenerek mevduatını emanet eden vatandaşlarımıza, kreditörümüze, sermaye koyan hissedarımıza karşı sorumluyuz. İşimizi sağlıklı yapmak durumundayız. Bu dört ilkeden oluşan ana iskeletin üzerine sevgiyi de ilave ettiğinizde, her koşulda size yol gösterecek mekanizmayı işler kılarsınız. Sevgi, özellikle bizim mesleğimizde son derece önemli yere sahip. Çünkü bankacılık, rakamlardan ibaret görüntüsü sebebiyle uzak durulan bir meslek. Oysa sermayeyi akıllıca kullanmak ve geri dönüşü olan akıllı yatırımlara yönlendirmek ekonominin birinci kuralı ve bunu bankalar yapıyor.”
Deniz’cilerin misyonu
“Bizim şemsiyemiz hem yağmurlu havada hem de güneşte açık” diyen Ateş, bu kavramı şu şekilde açıklıyor: “Kadın girişimcilerimizden çiftçilerimize ve en küçük ölçekli KOBİ’lerimize; ihtiyacı olan tüm iş alanlarını sahipleniyoruz. Finansman sağladığımız firmanın kazancına, biz kazanmış kadar seviniyoruz. Çünkü misyonumuzu yurtsever bir eda ile yerine getiriyoruz. Denizlerin hükmü kıyıda biter ama biz sınır tanımayan Deniz’iz. Verdiğimiz hizmeti sınır boylarına kadar ulaştırıyor, çiftçimizin ocağına, esnafımızın dükkânına gidiyoruz. Denizci olarak tanımladığımız her çalışanımızın da bankamızın kapısından girdikleri andan itibaren bu misyonu benimsemelerini önemsiyoruz.”
‘Çocuklarımızın çalışmak isteyeceği bir kurum olmak...’
Hakan Ateş, banka olarak dünyanın geleceğine ilişkin sorumluluklarının farkında olduklarını, her adımı bunu düşünerek attıklarını vurgulayarak şunları söylüyor: “Bizim ilk günden kurduğumuz bir rüya var: Gelecekte çocuklarımızın çalışmayı isteyecekleri bir kurum yaratmak. Yaptığımız her işte, çocuklarımız için hayal ettiğimiz geleceği oluşturmak üzere çalışıyoruz. Bunun için en önemli kriterlerimizden biri de bizi barındıran, besleyen yerküreyi koruyarak üretmek. İnsanlık olarak temiz enerji, doğal kaynakların korunması, kadının iş gücüne katılımı ve küresel ısınma konularında üzerimize düşeni bugüne kadar yapamadık. Z kuşağı, dahli bulunmayan olmayan bir yıkımın etkileriyle yüz yüze yaşıyor. Dolayısıyla, buradaki sorumluluğumuzu acilen almak, boynumuzun borcu. Geleceğin akışını belirlediğimiz bir eşikteyiz. Dünya üzerindeki sınırlı kaynaklarla kalkınmanın yolları üzerine beraber daha sesli düşünmeye başlamalıyız. DenizBank olarak bizden sonraki nesillere bırakabileceğimiz en kıymetli mirasın üzerinde yaşayabilecekleri temiz bir dünya olduğu bilinciyle çalışıyoruz. Bir finans kurumu olarak çevre ve toplum üzerinde, özellikle kredilerimiz yoluyla yarattığımız dolaylı etkilerin farkındayız. Tüm kredi değerlendirmelerimizde sürdürülebilirlik kriterlerini devreye alıyoruz.”
Dijital AVM: Mercan
Diğer yandan, inovasyon ve teknoloji tarafında da yüzlerini tamamen geleceğe döndüklerini belirten Ateş şöyle devam ediyor: “Start-up kültürüyle yoğrulmuş iştirakimiz NEOHUB, bankamızı yarınlara taşıyacak yenilikçi ürünler ve işbirlikleri geliştirmek noktasında sorumluluğu devraldı. Son derece dinamik, işini bilen, genç bir ekip ile çalışmalarını sürdürüyor. Yakın zamanda bu çatı altından superapp’imiz Mercan’ı hayata geçireceğiz. Mercan, e-ticaret siteleri, üreticiler ve hayata dokunan her uygulamayı tek çatı altında toplayan bir uygulama. Hayatına, esnafından büyük işletmesine her ölçekten firmayı barındıran bir dijital AVM olarak başlıyor. Zamanın ruhuna uygun olarak ileride metaverse evrenine de dönüşebilir.”
‘Makinelere’ insanlık dersi
Hakan Ateş, teknolojik gelişmelerin hız kazandığı finans sektöründe gelecek 10 yıla ilişkin öngörülerini şöyle ifade ediyor: “Finans sektöründe dijitalleşme konusunda önemli adımlar attık. Yapay zeka ve makine öğrenmesi sayesinde müşterilerimizi daha iyi tanıyabiliyoruz. Ancak insan faktörünün önemi, bu uygulamalar ile azalmıyor, aksine artıyor. Bahsettiğimiz araçların çalışma prensibi de yine insanı ve davranışlarını temel alıyor. Yani biz bu makinelere insan olmayı öğretmeye çalışıyor, rutin ve insan müdahalesi gerektirmeyen işleri onlara emanet ediyoruz. Yorumlama ve aksiyon ihtiyacı duyduğumuz aşamalarda, yine gücümüzü insan kaynağımızdan alıyoruz. Önümüzdeki 10 yılda finans sektöründe insanın önemi, özellikle analitik yorumlama gerektiren süreçlerde artacak. Blockchain teknolojisi yeniliklerin önünü açacak. Aracıya ihtiyaç duymadan dağıtık defter yapısı ile değer saklanması ve transferi, sektörümüz için son derece önemli. Blockchain teknolojilerinin yapay zeka ve makine öğrenmesi ile harmanlanıp geleceğin finans kurumları üzerinde belirleyici olacağını öngörüyoruz.”
‘Yeni anlayış ile yürüyelim’
“KOBİ’ler, tarımsal işletmeler, genç girişimciler... Yakın zamana kadar kamu bankacılığının konusu sayılan bu alanlarda artık tüm sektörün daha fazla çözüm ürettiği gözleniyor. Sizce bu değişimin ana motivasyonu nereden geliyor?” Ateş yanıtlıyor: “Sorumluluk almak hepimizin görevi. Burada kamu bankacılığını ayırmak bir yana, birlikte öğrenmeyi esas alan ‘rekaberlik’ anlayışıyla hareket etmek önemli. Küresel salgın ciddi bir şekilde düşünmemizi sağladı. Gezegenin sürdürülebilirliği için herkesin elini taşın altına koyduğu bir yaklaşımını odağımıza almadığımız takdirde, kaybedeceğiz. Bu iklimde iş birlikleri ile kaldıraç sağlayıp, kazan kazan modeliyle hizmet üretmemiz gerekiyor. Birlikte yenilikçi çözümler üretebilirsek bayrağı sonraki nesillere gönül rahatlığıyla devredebiliriz.”