Yıkımlar Usulüne Uygun mu?
Kentsel dönüşüm sırasında çevreye zarar vermeden binaların nasıl yıkılması ve kentsel dönüşümün nasıl olması gerektiğini biliyor musunuz?
Kentsel dönüşüm nedeniyle İstanbul tam anlamıyla bir şantiye alanına dönüştü. AE Mimarlık Yönetim Kurulu Başkanı Mimar Ahmet Erkurtoğlu, kentsel dönüşüm sırasında çevreye zarar vermeden binaların nasıl yıkılması ve kentsel dönüşümün nasıl olması gerektiğine dair önemli bilgiler paylaştı.
Gelecek 20 yılda ekonominin lokomotifi konumuna gelecek kentsel dönüşüm tüm hızıyla İstanbul’un çeşitli semtlerinde ve öyle ki Türkiye’nin bazı illerinde başladı. Deprem riski taşıyan ve buna bağlı olarak niteliksiz konut stoku yaratan binaların yıkılıp yerine yeni binaların yapımı sürerken, en büyük sorunu ise binaların yıkım aşaması oluşturuyor. Öyle ki geçtiğimiz günlerde Ankara Altındağ’daki kentsel dönüşüm çalışmaları sırasında 5 katlı bir bina çökmüş ve bir kişi hayatını kaybetmişti. İstanbul Anadolu Yakası’nın en büyük 3 mimarlık ofisinden biri olan ve Fikirtepe’nin ilk kentsel dönüşüm projesi “Evim Kadıköy” projesinin mimarı, AE Mimarlık’ınYönetim Kurulu Başkanı Mimar Ahmet Erkurtoğlu, “Kentsel dönüşümle birlikte özellikle İstanbul’un şantiye alanına döndüğünü söylemek yanlış olmaz. Ancak yapıların bu kadar iç içe geçtiği bir şehirde yıkım işlemleri de bazı problemler yaratıyor.” açıklamalarında bulunuyor.
Yıkımda zaman baskısı ortadan kalkmalı
Ahmet Erkurtoğlu’nun verdiği bilgilere göre; kentsel dönüşümle birlikte insanlar denetim firmalarıyla anlaşıp binalarına testler yaptırıyorlar ve bu doğrultuda binalarına sağlam ya da çürük raporu alıyorlar. Bina çürükse de akabinde inşaat firmasıyla anlaşıp bir an önce yeni binalarına kavuşmak istiyorlar ki bu durum sadece kentsel dönüşümden faydalanmak için geçerli değil. Deprem riski taşımayan ancak kullanım alanının yetersizliği nedeniyle ya da sadece yenilemek için binaların yıkılması da söz konusu. “İnşaat firmaları zamanla yarıştığı için yıkım da riskli bir süreç yaratıyor. İstanbul gibi binaların bitişik nizam ya da çok yakın olduğu bir yerde yıkım işlemini gerçekleştirmek de zorlaşıyor. Yapımı sırasında deniz kumu, önceki yönetmelikler gereği az demir kullanımı gibi nedenlerle riskli statüsüne giren çürük binalarda, kazaların yaşanma riski de yüksek oluyor.” diyen Ahmet Erkurtoğlu, çürük binanın yıkımı sırasında yakınındaki binalara zarar verilmemesi için çok dikkatli önemler alınması, içindeki insanların tahliye edilmesi gerektiğini vurguluyor. Şehrin içerisinde düzgün bir yıkımın yapılabilmesi için kurallara uymak gerekiyor. Örneğin; 4-5 katlı binalarda kullanılan makine tipiyle, yüksek binalarda kullanılan makine tipinin tamamen farklı olması büyük önem teşkil ediyor. Erkurtoğlu, “Yıkımın yavaş olması gerekiyor. Kolonlara halatlar bağlayıp iş makinesiyle çekme sonucunda kolonlar kırılıp binada anında çökme meydana geliyor. Ancak yıkım firması için hızlı ve ucuz olan bu yöntem, çoğu zaman kazalara da sebebiyet veriyor. Bu nedenle yıkım konusunda bir yönetmelik bulunmadığından dolayı, yıkım esnasında çevre, binalara ve insanlara ve de yıkım esasında çıkabilecek tozlardan dolayı doğaya zarar verilmeyecek şekilde tedbir ve önlemlerin alınması mutlaka gerekiyor.” ifadelerine yer veriyor.
Doğru bir kentsel dönüşüm gerçekleşmeli
Kentsel dönüşümle birlikte gündeme gelen diğer bir konu ise kentsel dönüşümün yapıldığı yerlerde siluetin nasıl olacağı? Başka bir deyişle kentsel dönüşüm çarpık yapılaşma sorununu ortadan kaldırabilecek mi? Ahmet Erkurtoğlu, “Kentsel dönüşümün en büyük avantajı, binaların deprem riskine karşı mevzuata uygun bir şekilde yapılıyor olması. Deprem riskine karşı bu dönüşümün çok önceden başlaması gerekiyordu. Ancak kentsel dönüşümü, sadece çürük binaların yıkılıp yerine yenilerinin yapılması olarak düşünmemek lazım. Kentsel dönüşüm aynı zamanda doğru şehirciliği ve de estetiği gündeme getirmeli. İnsanlar için ev, sadece barınabilecekleri bir alan değil, aynı zamanda sosyal donatıları sayesinde kendilerine ve çocuklarına zaman ayırabilecekleri, doğasından faydalanabilecekleri bir alan olmalı da.” diyor. Binaların mimari açıdan bulundukları coğrafi ve kültürel değerlere uygun olarak yapılması gerektiğini söyleyen Ahmet Erkurtoğlu, insanların ihtiyaçlarına uygun ve estetik projelere imza atmak için mimarlara büyük iş düştüğünü de belirtiyor.