Sinema yazarı ve arşivcisi Agah Özgüç’ün piyasaya bu hafta çıkan son kitabı Türk Sineması’nda Yeşilçam Aşkları’yla yine olay yaratıyor. Bu kitaptaki aşkların kiminde uyuşturucu, kiminde ihanet, kiminde kıskançlık ve intihar var. Kitaptaki aşkların çoğuna bizzat tanık oldum. Yazdıklarım var, yazamadıklarım ve ölene dek bende sır olarak kalacak ilişkilerle olaylar da var. Bazı ünlüler anılarını yazamazlar. Bunlardan biri Cüneyt Arkın, diğeri Ajda Pekkan’dır. Pekkan’ın hayatında büyük aşk yoktur, büyük maceralar vardır. Hâlâ çekici, hâlâ gizemli ve genç. Onun yaşadığı karmaşık bir dizi aşk öyküsü hâlâ merak ediliyor. Ancak hangi birinden söz edeceğiz ki! O çok bilinenlerden mi ya da hiç bilinmeyenlerden mi? En doğrusu onu benim değil Pekkan’ın yazmasıdır. Belgin Doruk, sinemaya geçmeden önce 1953 Türkiye İkinci Güzeli seçildi. Dönemin ünlü yapımcı-yönetmeni Faruk Kenç, aynı yıl çektiği Köroğlu Türkan Sultan filminde oynayan kızı yaşındaki Doruk’a aşık oldu. Kenç, 54 yaşındaydı. Belgin Doruk o yılları şöyle anlatıyordu: “Annem mesleğimi sürdürmem şartıyla biriyle evlenmemi istiyordu. Faruk Kenç’le evlenebileceğimi söyleyince annemin yüreğine inecekti. ’O senin baban yaşında’ diyerek karşı çıktı . Anneme aldırmadım ve 18’ime girdiğim gün Faruk Kenç’le evlenmeye karar verdim. Annem çok üzülmüştü.” Belgin Doruk ile Faruk Kenç 17 Eylül 1954’te evlendiler. Bu evlilik 27 Ocak 1961’de son buldu. Bu bitişin üç nedeni vardı: Aradaki yaş farkı, Belgin Doruk’un yaşadığı yasak aşk ve İstanbul Film Şirketi’nin sahibi olan Kenç’in iflas etmesi. Sonuçta Doruk’un film yapımcısı Özdemir Birsel’in kollarına düşmesi kaçınılmaz oldu. Birsel’le yasak aşk yaşayan ünlü yıldız, henüz boşanmadığı için kocasını aldattığının farkındaydı. Sonunda Kenç’ten boşandı. Belgin Doruk, ikinci evliliğini 7 Mayıs 1961’de Özdemir Birsel’le yaptı. Ancak Doruk aradığı aşkı ne yazık ki bu evlilikte de bulamadı. Daha sonra Birsel ekonomik krize girince ilişkideki gerilim de arttı. Belgin Doruk’un önce ruh sağlığı, ardından aşırı kilolarıyla fiziksel sağlığı bozuldu. 1995’te Doruk yaşamını yitirdiğinde Özdemir Birsel, Ankara’daydı. Kültür Bakanlığı desteğiyle belgeseller çekmekteydi. Evet, ünlü yapımcı güzelliğiyle dikkat çeken sekreteri Gönül Çağlar’la aşk yaşıyordu. Birsel öldükten sonra Çağlar da sarsıldı, hastalandı ve sonunda kanserden hayata veda etti. Bu sevda oyununda kimsenin suçu yoktu. 1930’lu yıllarda, ünlü operet bestecisi Muhlis Sabahattin Ezgi’nin kızı Melek Ezgi ile dönemin ünlü oyuncusu ve ünlü dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği Söz Bir Allah Bir (1933) filminde başrolü oynadılar. Ardından aynı yıl Milyon Avcıları adlı ikinci filmi çektiler. Bu iki film büyük bir aşkı kamera dışına taşıdı. Ne var ki mutlu olamadılar. Çünkü, Ferdi Tayfur sıkı bir kokain tutkunuydu. Tayfur, uyuşturucuya Melek Ezgi’yi de alıştırdı. Ezgi’nin bünyesi zayıf düşünce, dönemin salgın hastalığı olan vereme (tüberküloz) yakalandı. Genç yaşta kan kusarak ölmeden önce yazdığı hatıralarının bir bölümüne sahaflarda rastladım. İbret verici bir olay. Yeşilçam’ın ilk yasak aşklarından biri Topağacı’ndaki Hürriyet Apartmanı’na düzenlenen polis baskınıyla ortaya çıktı. Baskını yaptıran ünlü oyuncu Yılmaz Duru, basılan da nikahlı eşi Nilüfer Aydan ile yönetmen Halit Refiğ’di. Bu yakınlaşma Refiğ’in yönettiği ve Aydan’ın başrolde olduğu bir film setinde başladı. İlginçtir, o filmin adı da Yasak Aşk’tı. Olay sonrası Yılmaz Duru boşandı, Halit Refiğ de Nilüfer Aydan’la evlendi. Kıskançlığın en çarpıcı ve somut örneği Muhterem Nur ile Işın Kaan arasında yaşandı. Dönemin ünlü yıldızı Muhterem Nur’la evli olan oyuncu Kaan, askerliğini yaparken izlediği karısının başrolde oynadığı filmden sonra boşanma kararı aldı. Işın Kaan’ın 20 Eylül 1961 tarihli Kars damgalı asker mektubunda şu satırlar çok önemlidir: “Pazar sabahı Genç Osman filmine gittim. O öpüşme ve aşk sahnelerinde duyduğum utancı tarif edemem. Dünden beri son derece bozuk bir haleti ruhiye içindeyim. Senin bir filmde şehvetle ve defalarca öpüşmeni kabul edemiyorum. Bunu hiç sıkılmadan, kocanın ne hale geleceğini düşünmeden yaptın.” Bir filmle başlayan aşk, bir başka filmin neden olduğu kıskançlık nedeniyle son buldu. Muhterem Nur ve Işın Kaan iki buçuk yıl evli kaldıktan sonrra 11 Kasım 1963’te boşandılar. Evli barklı ve üç çocuk babası olan ünlü film yapımcısı Nevzat Pesen, 1958’de yönettiği Kızımın Başına Gelenler filminde oynayan Neriman Köksal’a aşık oldu. Bu yasak aşk 1965’e kadar sürdü. Köksal, Konyakçı filminde oynarken tanıdığı görüntü yönetmeni Feridun Kete ile yıldırım nikahıyla evlenirken Nevzat Pesen’in bundan haberi bile yoktu. Bir süre sonra Pesen Film Şirketi’nin iflasıyla daha da sarsılan Nevzat Pesen, Köksal’la ayrıldıktan sekiz yıl sonra Etiler’deki evinin beşinci katından kendisini boşluğa bırakarak hayatına son verdi (1973). Asıl filme şimdi geliyoruz. Neriman Köksal, 1999’da hayata gözlerini yummadan önce yüreğinde gizli kalan aşkın kahramanı olan erkeği son kez görmek için hastane odasına davet etti. Bu onun son arzusuydu. Köksal’ın aşkı, Anadolu Çocuğu (üstte) ve Kimse Fatma Gibi Öpemez filmlerinde başrol oynadığı İzzet Günay’dı. Köksal, içini Çolpan İlhan’a döktü. Önce Çolpan İlhan, sonra Ediz Hun ricacı oldular. İzzet Günay tedirgindi. Sevgili eşi İpek Hanım’a ne diyecekti? Zor günler yaşayan İzzet Günay’ın imdadına “Hadi kalk, hastaneye gidiyoruz” diyen eşi İpek Hanım yetişti. Neriman’ın yattığı Surp Agop Hastanesi’ndeki oda o gün kalabalıktı. Çolpan İlhan, herkesi dışarı çıkardı. Neriman, büyük aşkıyla baş başa kaldı. Hastanedeki bir daha yaşanılması ve çekilmesi imkansız bu dramatik buluşmanın fotoğrafını Neriman giderken yanında götürdü, İzzet Günay’ın ise o kısacık süre belleğinde çakılı kaldı. Rüçhan Adlı’nın Türkan Şoray’la yaşadığı aşkı ve beraberliği bilmeyen yoktur. Ben size Rüçhan Adlı’nın Türkan’dan önce yaşadığı aşkı anlatmak isterim. 19 yıllık büyük aşkı Türkan Şoray’a sevda dolu kartlar yollayan Adlı, ondan önce aynı aşk sözcüklerinin yer aldığı kartları Nebahat Çehre’ye de yolladı. Rüçhan Bey’in Çehre’ye yurtdışından postaladığı Hamburg damgalı ve 15 Ağustos 1962 tarihli kartta (üstte) şu satırlar yer alıyordu: “Çehrem, Laleler memleketinden, güzel çiçeğim Nebahat’e selamlar. Rüçhan.” Türk Sineması’nın en güzel kadınlarıydı yaşamına girenler. Hepsi solmayan birer laleydi. Rüçhan Adlı laleleri ne kadar seviyordu.