Gölgen Bemgü Kemal Sunal ile birlikte oynadığı Meraklı Köfteci adlı filmle sinemaya geçerken 'herkes sinema yeni bir yıldız kazandı' diyordu. Oysa durum Gölgen Bengü için çok farklıydı. O yılllarda kendisine gelen film tekliflerine ise Önce okul, sonra film cevabını veriyordu. Kariyeri boyunca sadece iki filmde rol aldı. Son olarak 1977 yapımı Aslan Bacanak filminde Halim'in kardeşi rolünde izlediğimiz Bengü, daha sonra sinemadan koparak akademik kariyerine ağırlık verdi. Bengü, Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü'nden mezun oldu. ABD'deki North Carolina A&T State University'de yüksek lisans, Clemson University'de doktorasını tamamladı. Şu anda New Jersey Institute of Techology'de Makine ve Endüstri Mühendisliği Bölümü'nde Profesör unvanıyla öğretim üyeliği yapıyor. ZEYNEP DEĞİRMENCİOĞLU Yeşilçam'ın en ünlü çocuk yıldızlarından biri olan Zeynep Değirmencioğlu ya da tarihe geçen adıyla Ayşecik de şöhretinin zirvesindeyken mesleğe veda edenlerden. Dönemin futbolcularından Serkan Acar ile evlenen Değirmencioğlu sinemadan uzaklaşıp emlakçılık yapmaya başladı. Değirmencioğlu, kameraların önünden uzaklaşıp sıradan bir insan gibi yaşamaya başladı. SELİN TOKTAY bir zamanlar podyumların en çılgın mankeniydi Toktay. Özel hayatını bile kameraların, objektiflerin önünde yaşardı. Ama bir gün hayatının aşkı, işadamı Ali Rıza Özderici ile tanıştı ve yaşam onun için başka bir dönemece girdi. İlk sürpriz Toktay'ın evlenmesi oldu. Sonra da ilk bebeğini dünyaya getirdi. Bir ara Umre'ye de giden Toktay, ışıltılı dünyanın çok uzağında mütevazı bir hayat sürdürüyor. Eşi ve oğluyla parklarda oynuyor. Bir zamanlar magazin basınını peşinden koşturan bir ünlü olması dışında milyonlarca anneden hiçbir farkı yok. Toktay, yakında ikinci bebeğini kucağına alacak. ERGÜDER YOLDAŞ 1980'lerin başında eEşi Nur Yoldaş'ın seslendirdiği Sultan-ı Yegah 45'liğiyle Türk müziğinde çığır açan besteci ve aranjör Yoldaş, başarısına ve şöhretine rağmen Büyükada'da fundalıkların arasında münzevi bir hayat yaşamaya başladı. Daha sonra İstanbul'a getirildi ama büyük kentte daha fazla kalamadı. Tekrar Büyükada'ya kaçtı. Yapayalnız ve yoksul bir hayat sürdürdü. Uzun bir süre sonra İstanbul'a döndü. GRETA GARBO Dünya üzerinde yaşamış en güzel kadın olarak Guinnes Rekorlar Kitabı'na da giren Greta Garbo, sinemanın efsane yıldızlarından biriydi. Sinema tarihine soğuk sarışın olarak damgasını vuran Garbo, bir çok unutulmaz filmde rol aldı. 1941'de son filmi İki Yüzlü Kadın'ı çevirdiğinde sadece 36 yaşındaydı. Bu onun kamera karşısına geçtiği son film oldu. Garbo inzivaya çekildi ve öldüğü 1990 yılına kadar da çevresindeki gizem perdesini hiç kaldırmadan gözlerden uzak yaşadı. JOAQUIN PHOENIX Hollywood'un en başarılı genç kuşak aktörlerinden biriydi. Geleceği daha da parlak görülüyordu. Ama o aniden bir karar verdi ve aktörlüğe veda edeceğini açıkladı. Phoenix bundan böyle kariyerini müzik alanında sürdürmeye karar vermişti. Milyar dolarlık malikanesinden bile taşındı. Ünlü aktör en son objektiflerin önüne çıktığında o temiz yüzlü görüntüsünün yerinde yeller esiyordu. DORIS DAY Hollywood'un bir dönemine damga vuran romantik prenses Doris Day de artık kameralar önünde yaşamayı reddedenlerder. Çok gerekmedikçe kalabalık içine de çıkmayan ünlü yıldız tek oğlu Terry'yi 2004 yılında kanserden kaybettikten sonra deyim yerindeyse hayata küstü. 1950 ve 60'ların gözde yıldızı olan Doris Day, Alfred Hitchcock'un Çok Şey bilen Adam filminde söylediği Que Sera Sera şarkısının yanısıra Julie, Yastık Sohbetleriy, Kalamiti Jane'in de aralarında bulunduğu bir çok unutulmaz filmde canlandırdığı karakterlerle sinemanın unutulmazları arasına girmişti. Doğum adı Doris Mary Ann Von Kappelhoff olan Doris Day, bundan böyle gerçek soyadı olan Kappelhoff ve takma adı olan Clara adıyla anılmak istiyor. Day artık bir döneme damga vurmuş bir ünlü değil sıradan bir kadın gibi görünüyor. J.D. SALINGER Ülkemizde Gönülçelen adıyla çevrilen The Catcher in the Rye adlı romanıyla tanınan Jerome David Salinger edebiyat tarihinin en gizemli yazarlarından bir SYD BARRETT Müzik tarihine damga vuran gruplardan Pink Floyd'un kurucularından olan Barrett, yaptığı işten tatmin olamadığı için gruptan ayrıldı. Önce solo kariyer şansını denedi sonra başka bir grupla çalışmayı... Ama bir kaç denemeden sonra bunu da bıraktı. Bir süre Londra'da bir otel odasında yaşadı. Parası bittiğinde de Londra'dan annesinin evine 50 millik yolu yürüyerek katetti. Syd Barrett, Cambridge'deki evinde inziva hayatı sürdürüyordu ve resim yapmaya devam ediyordu. 7 Temmuz 2006 günü 60 yaşında iken, Cambridge'deki evinde pankreas kanseri sonucu hayatını kaybetti.