Avustralya'nın Sidney Üniversitesi Nicholson Müzesi'nde 150 yıldır boş olduğu sanılan Mısır lahitinden 2 bin 500 yıllık mumya kalıntıları çıktı. Sidney Üniversitesi araştırmacıları, 150 yıldır müzede kapalı tutulan lahitin içinde mumya kalıntılarına rastladı. Nicholson Müzesi'nden arkeolog Dr. Jamie Fraser, geçen yıl açtıkları lahitte buldukları mumyalanmış kalıntılarının yaklaşık 2500 yıl öncesine ait olduğunu açıkladı. Kalıntıların, ayak kemikleri olduğuna işaret eden Fraser, Daha önce Mısır mezarı hiç açmadım, ama bu da ona yakın bir şeydi. Gördüğümüz şey inanılmaz derecede şaşırtıcıydı. Nefesimizi tutmaktan başka bir şey yapamadığımız bir andı dedi... Uzmanların, mezar soyguncuları tarafından tahrip edilen mumyanın kime ait olduğunu bulmaya çalıştığını belirten Fraser, lahitteki hiyeroglif yazılara göre, mumyanın M.Ö. 600 yıllarında yaşayan Mer-Neith-it-es adlı bir kadına ait olabileceğine dikkati çekti. Bilgisayarlı tomografi taramaları sonucu, lahitteki kalıntıların bir yetişkine ait olduğunu belirlediklerini söyleyen Fraser, Kemiklerin 30 yaş üstü bir yetişkine ait olduğunu tespit ettik. Önemli bir projeye başlamak üzereyiz. Bu lahitte kimin yattığı sorusunu yanıtlamaya çalışacağız dedi. Lahit, Avustralya'ya 1860'lı yıllarda 3 Farklı Lahitle birlikte Mısır ve İtalya'ya ziyarette bulunan Sir Charles Nicholson tarafından getirilmişti. Uzmanlar diğer 3 lahitin daha renkli olduğu için incelenmesine odaklanmıştı. Sıradan gözüken bu lahitin ise boş olduğuna kanaat getirildi ve bir köşeye kaldırıldı. 150 yıldan fazla bir süre sonra lahitin kapağının açılmasıyla içinin dolu olduğu anlaşıldı... Han Hanedanlığı'ndan Lady Dais, Çin’in ebedi mumyasıdır. 2000 yıldan fazla bir süre içinde bulunan, dünyanın en iyi korunmuş insan kalıntısı. Peru'da bulunan ve el ve ayaklarında 3 parmağı olduğu belirlenen mumyanın dünya dışı bir varlık olup olmadığı araştırılıyor. Peru’nun Nazca bölgesinde geçtiğimiz yıl yaz aylarında bulunan mumyayla ilgili incelemeler sürüyor. İnce uzun bir kafatası ile üçer parmaktan oluşan el ve ayakları olduğu belirlenen mumyanın, farklı bir canlı türü ya da dünya dışı bir varlık olup olmadığı araştırılıyor. Yapılan ilk testlerin sonuçlarına göre mumyanın, insanlarla aynı kromozom yapısına sahip olduğu ancak vücut yapısının hayli farklı olduğu belirlendi. Mumyanın, Amerika kıtasının bulunmasından 1000 yıl önce yaşadığı tahmin ediliyor. Eski Mısır'daki 'Çığlık atan mumya' gizemi uzmanları yıllarca şaşkına çevirmiş, korkunç kalıntıların yıllarca sır olmaktan öteye gidememişti. Bu gizemli mumyayla ilgili yıllar geçtikte çeşitli teoriler üretilerek neden acı içinde öldüğü çözülmeye çalışıldı. Bu teorilerden biri de çığlık atan mumyanın Firavun 3. Ramses'in eşlerinden Tiye'nin oğlu Prens Pentewere olduğuydu. Tahtı ele geçirmek isteyen Prens, babasını öldürmek için girişimde bulununca tuzağa düşürüldüğü için planı başarısızlıkla sonuçlandı. Eski kayıtlara göre, plan başarısız olunca kendi canını almaya çalıştı. Fakat son teori bu açıklamalar hakkında şüphe uyandırıyor. New York Üniversitesi Long Island Üniversitesi'nden arkeolog Dr. Bob Brier, çığlık atan mumyanın vücudunu inceledi ve şu sonuca vardı: 'Bu mumyaya iki güç uygulanmış. Biri kendisinden diğeri ise onu korumaya çalışan kişiden.' Mısır Anıtlar Yüksek Kurulu'ndan Dr Zahi Hawass ise, ailesinin kendisinden utanç duyduğu bir prens olduğuna inanmakta. Diğer kraliyet üyeleriyle aynı yere gömülen ancak koyun kılıfıyla kaplanan mumyayı inceleyen Eski Esnaf Minsteri Dr Hawass da bu durumu şu sözlerle anlattı: 'Eski Mısırlıların koyun derisiyle örtülmesi temiz olmadığı anlamına gelir. Yaşadığı süreçte kötü birşey yapmış olmalı.hiç acı çeken bir mumya görmemiştik. Bu normal değil. Bize bir şey olduğunu söylüyor ama tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz.' Sibirya’nın en kuzeyinde avcılık ve balıkçılık ile uğraşan bilinmeyen bir uygarlığın bir üyesi olan, 900 yıllık çok iyi korunmuş kadın mumya bulundu. Arktik’in sınırında bulunan bakır ve kürklerle donatılmış bu kadın, tamamen erkeklerle dolu bir nekropolde şu ana kadar bulunan tek kadın. 12. yüzyıl kadını, Sibirya’nın en kuzeyinde avcılık ve balıkçılık ile uğraşan bilinmeyen bir uygarlığın bir üyesiydi. 1845 yılında, 134 kişilik mürettebat iki gemi İngiltere'nin Greenhithe Limanı'ndan yola çıkıyor. Zamanın en yeni teknolojilerini barındıran bu gemilerde, planlanan keşif için tüm ekibe üç yıl yetecek erzak depolanıyor. Seferin ilk üç aylık sürecinde beş kişi ekipten çıkarılıyor ve evine gönderiliyor. Geriye mürettebatta 129 kişi kalıyor. Bu noktadan sonrası günümüze kadar bir sır olmayı sürdürüyor. John Torrington'ın ölümünün 138 yıl sonrasında bulunan bedeni ise olayları farklı bir yöne çekti. Torrington'ın bedeni 1984 yılında Antropolog Owen Beattie tarafından keşfedildi. Cesedin mükemmel bir biçimde korunduğunu görerek Franklin’in ekibine ne olduğunu araştırmaya başladı. Torrington'ın baş ucunda üzerine yazı kazınmış bir levha bulundu. Bu levhada; Torrington'ın 1 Ocak 1846'da yaşamını yitirdiğinde sadece 20 yaşında olduğu yazıyordu. Torrington üzerinde yapılan otopside, tıraşlı bir yüze ve uzun kahverengi saçlara sahip olduğunu gösteriyor. Ayrıca yapılan otopside genç adamda hiçbir travma ya da yaralanma izi bulunmadığını ortaya koyuyor. 1.65 metre boyu ve 40 kilogramlık ağırlığına sahip ve bugün hâlâ Beechey Adası'nda yatmakta olan Torrington'ın ölüm sebebinin besin yetersizliği olduğu tahmin ediliyor. Torrington'ın da aralarında bulunduğu 129 kişinin yaşamını yitirdiği gemilerden bir tanesi 2014 yılında, diğeri de 2016 yılında bulundu. Torrington ile yanında yatan John Hartnell ve William Braine adlı iki adamın cesetleri gemi enkazlarından çıkarılarak mezarları öldükleri adaya inşa edildi. Bu gizem dolu seferde hayatını kaybeden üç adam, bugün Beechey Adası'nda zamanda donmuş şekilde yatmayı sürdürüyor ve nasıl öldükleriyle ilgili sırlarının çözülmesini bekliyorlar. Mısır'daki antik Krallar Vadisi yakınında, 3500 yıllık 18. Hanedan'dan kalma ve dönemin üst düzey yöneticilerine ait yeni mumyalar bulundu. Mısır'ın Antik Eserler Bakanı Halid El-Anani, El Uksur kentinin batısındaki Dra Abul Naga nekropolünde yapılan arkeolojik araştırmalarda, firavun dönemine ait altı mumya bulunduğunu açıkladı. El-Anani, bulunan mumyalardan birinin büyük ihtimalle, antik şehirde sulh yargıcı olarak görev yapmış üst düzey bir yönetici olan Userhat'ın mumyası olduğunu ve 18. Mısır hanedanı döneminde kalma olduğunu söyledi. Mısır'da firavunların mezarlarının bulunduğu meşhur Krallar Vadisi yakınlarındaki arkeolojik çalışma yürüten Mustafa El Veziri, ölüler kentinde onlarca tarihi eserin yanı sıra, firavunlara ait 6 mumya, tabut ve heykeller bulunduğunu açıkladı. Eski Mısır hanedanlarında sulh hakimi unvanının nadir bir meslek olduğunu belirten El Veziri, bulunan mumyaların iyi durumda olduğunu ifade etti. El Veziri; Mezar küçük olsa da, içerisinde çok sayıda renkli maske bulunuyor. Arkeolojik çalışmada, mezardaki mumyaların bilinmeyen bir hastalıktan öldükleri anlaşıldı, dedi. El Veziri ayrıca, 1050'den fazla tarihi heykel bulunduğunu, kazıların devam ettiğini belirtti. T şeklindeki mezar, açık avludan geçerek ulaşılan dikdörtgen şeklinde bir salon, bir koridor ve iç odadan oluşuyor. Mısır'ın 18. hanedanı, milattan önce 1550–1298 arasında hüküm sürmüştü. Bulunan tarihi eserlerin yaklaşık 3500 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Eski Mısır’da mumyalama işlemi farklı statüdeki ölen kişiye göre, farklı şekilde uygulandı. Firavunlar mumyalanırken, iç organları özenle çıkartıldı, beyni dahi yerinden itinayla sökülüp alındı. En önemli kısım ise o dönem için ölen firavunun burnuydu. Firavunun burnunun zarar görmemesi için özenle çalışırdı ustalar. Ölümden sonraki yaşama inanan Eski Mısırlılar, ölen kişinin ruhunun geri döneceğine ve döndüğü zamanda eski bedeninin hazır olarak onu beklemesi gerektiğine inandı. Bu nedenle de bedeni bir şekilde saklamaları gerektiğini düşündüler ve bu sebeple mumyalama işlemini yaptılar. Keçeye sarılmış halde bulunan ve bir Türk kadınına ait olduğu bilinen mumya, Orta Asya’da bulunan ilk eksiksiz Türk mezarı olma özelliğini taşıyor. Mezarın içerisinden ayrıca, kadının ölümünden sonra bilerek ve isteyerek öldürüldüğü düşünülen bir atın kemikleri de çıktı. Kadınla alakalı bir diğer bilgi ise yaşadığı dönemde soylu bir insan olmadığı. Çünkü o dönemlerde ölen soylu insanlar kullandıkları yay ile birlikte gömülürdü, fakat kadının mezarında yaya dair bir emare yok. Kadının ayağında bulunan ayakkabı, Adidas markasıyla özdeşleşen üç çizgili, günümüzde herkesçe bilindik ayakkabılara çok benziyor. Mumya keşfedildikten sonra incelemek için ülkemizden de bir heyet Moğolistan’a gitti. Onların da onayladığı bilgiye göre, ayakkabının üzerindeki çizgiler bilerek öyle işlenmemiş, ayakkabıdaki bağcıklar çürüdükçe sanki ayakkabının üzerindeki motifler gibi gözükmeye başlamış. Mumya ile alakalı incelemeler halen sürmekte ve o dönemin şartlarını daha net anlamamız açısından arkeoloji dünyası için büyük önem taşımaktadır. Çinli kadının bedeni tam 2000 yıldır korunuyor. Üstelik hala ilk günkü gibi duran kaşı kirpiği bile var. Çünkü o şimdiye kadar bedeni en iyi saklanmış mumya. Teni hala yumuşak, kolu ve bacakları var; inanmayacaksınız ama vücudunda kan bile var! Onun mezarı, Çinli işçiler tarafından hava saldırılarından korunmak için yapılan barınak kazıları sırasında bulundu. Otopsi raporuna göre bu kadar sağlam kalmayı başarmış olan mumya; kilolu, sırt ağrısı çeken, tansiyonu olan, tıkalı damar, karaciğer hastalığı ve kalp gibi birçok hastalığa sahipti. Yine tahminlere göre 50 yaşında vefat ettiği düşünülüyor. Yerin 12 metre altına gömülen mezarında, içinde ipek elbiseler, makyaj eşyaları ve daha birçok pahalı eşyadan oluşan 180 parça bulunmuş. Bakterilerin çok az ürediği bir mezarda korunan mumyanın yine de bunca yıl nasıl bu kadar sağlam kaldığının hala bilimsel bir açıklaması yok. Bu yüzden ' 'Diva'' mumya hala gizemini koruyor. Bu da mumyanın hayattayken yaşadığı lüks hayatı kanıtlayan fotoğrafı. O yüzden mumyasına da ' 'Diva'' lakabı takılmış. Mısır’ın El Uksur kentinde kazı yapan İspanyol arkeologlar 3000 yıllık bir mumya bulundu. El Uksur’da kazı çalışması yapan İspanyol arkeolog grubu, M.Ö. 1075-664 yıllarına ait olduğun tahmin edilen bir mumya keşfetti. Mısır Eski Eserler Bakanlığı, canlı renklerle boyanmış tahta bir tabutta bulunan mumyanın ‘çok iyi durumda’ olduğunu kaydetti. 18. Hanedan’ın 6. firavunu 3. Thutmose’un mezarının yakınlarında bulunan mumyanın kime ait olduğu resmen açıklanmasa da hanedan ailesinin Ameneref isimli uşağına ait olduğu tahmin ediliyor. Rusya'da bulunan 800 yaşındaki bu mumyanın iç organları henüz çürümemiş. Bu durum bölgede kazı yapan arkeologları dahi şaşırttı. Kuzey Kutup dairesinde kazı yapan bir grup arkeolog bölgede kadim çağlarda yaşamış olan gizemli kabilelere ait kalıntılara ulaşmaya çalışırken bu mumyayı buldu. İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, mumya, Sibirya'nın en ücra bölgelerinden Zelind Yar'da Kuzey Kutup Dairesi'nin 18 kilometre uzağındaki mezarlık alanında bulundu. İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, mumya, Sibirya'nın en ücra bölgelerinden Zelind Yar'da Kuzey Kutup Dairesi'nin 18 kilometre uzağındaki mezarlık alanında bulundu. Bu mumya dışında bölgede 32 mezar daha var. Uzmanlar, bir mezar töreni esnasında cenazenin yanlışlıkla mumyalandığı kanısında. Rus arkeologlar, bu mumyanın Pers (İran) uygarlığı ile bağlantısı olan bir başka uygarlığa ait olduğunu düşünüyor. Arkeologlar buldukları bu mumyaya 'kızıl saçlı adam' ismini verdiler. Vücudu bakırla kaplı olan 'kızıl saçlı adam'ın yanında bir takım başka defin cisimleri de bulundu. Rus bilim insanları 'kızıl saçlı adam'ıın mumyası üzerinde yapacakları genetik çalışmalar ile Rusya'nın bu gizemli bölgesindeki bilmeceyi çözmeyi amaçlıyor. Kaynak: acun.com Moğolistan’da Altay Dağları’nda 6. yüzyılda yaşamış bir Türk kadına ait olduğu düşünülen çok iyi korunmuş bir mumya bulundu. Mumyanın Orta Asya’da bütün halde bulunan ilk Türk mumyası olduğu belirtildi. Kadınla birlikte gömülen kişisel eşyalarınım, 1500 yıl önceki günlük yaşama dair ipuçları vermesi bekleniyor. Eğer, dizgin, vazo ve ahşap çanak bulunan eşyalardan bazıları. Şu ana kadar sadece elleri ve ayakları için kazı çalışması yapılan mumyanın dikişli ve desenli kıyafetler giydiği görülebiliyor. Türk tarihine ışık tutması beklenen mumya 2800 metre yükseklikteki tepelerde bulundu. Mumyanın kadın olduğuna, okuyla birlikte gömülmediği anlaşılınca karar verildi. Aynı zamanda mumyanın elit kesimden değil, halk tabanından geldiği düşünülüyor. Araştırmacılar bulunan mezarın, Orta Asya’da bulunan ilk eksiksiz Türk mezarı olduğunu söyledi.Kaynak: 1500 yıllık türk mezarı bulundu Peru'da eski dönemlere ait bir yerleşim yerinde bulunan mumyalanmış bebek cesedi, ülkede gündem oldu... Peru'da bin yıl öncesine ait olduğu tespit edilen mumyalanmış bebek cesedi arkeologları şaşkına uğrattı... Hükümet tarafından desteklenen çalışmada yerleşim yeri aranırken çıkan bebek mumyası araştırmanın boyutunu tamamen değiştirdi. Hollanda'daki Drents Müzesi uzmanları, heykeli Meander Tıp Merkezi'ne gönderip bilgisayarlı tomografisini çektirdi. Yapılan DNA testlerinin ardından, mumyanın günümüzden bin yıl öncesine ait olduğu tespit edildi. Heykel ve içindeki mumyanın interaktif tomografisi, mayıs ayına kadar Macaristan'daki Ulusal Tarih Müzesi'nde sergilenecek. Ancak yapılan incelemede Buda heykelinin içinde, Budist bir rahibe ait olduğu tahmin edilen mumyalanmış bir beden çıktı. Asya’daki Budist keşişlerin arasında kendini mumyalama uygulamasına sıklıkla rastlanıyor. Yakın zamanda Moğolistan’da bulunan 200 yıldır meditasyon pozisyonundaki mumya de bu uygulamaya bir örnek teşkil etmişti. Moğolistan'da 200 yıl önce meditasyona geçen bir rahibin lotus pozisyonunda oturur vaziyette bulunan mumyalaşmış bedenidünyayı şoke etmişti. Yeni iddiaya göre, rahibin beden hala canlı ve 'derin meditasyona' devam ediyor. İngiliz The Independet gazetesinin haberine göre, Moğolistan’ın Songinokhairkhan eyaletinde, 200 yıl önce meditasyona geçen Lama’nın ( Tibetli rahip) mumyalaşmış bedeni hala yaşıyor.. İddia, Moğolistanlı Budist akademisyenlerden geldi. Gazete, geçtiğimiz hafta bedeni gün ışığına çıkan Budist’in 'lotus’ duruşu adı verilen pozisyonda olduğu ve açık olan sol eli ve Sutra öğütlerini sembolize eden sağ eli, eski geleneklere göre ’tukdam’ (Budalık mertebesinden bir önceki aşama) meditasyonunda olduğuna dair bir işaret olduğunu yazdı. TUKDAM EVRESİNE ULAŞMIŞ; BUDALIĞA BİR ADIM KALMIŞ Mükemmel şekilde korunmuş kalıntıların adli tıp uzmanları tarafından hala araştırıldığının ifade edildiği haberde, mumyanın aslında hala derin meditasyonda olduğu ve tukdam denilen çok özel bir ruhsal evrede olduğunun tahmin edildiği ifade edildi. Tukdam denilen ruhsal evre mumyanın ölmediği ve gerçek bir Buda olmaktan bir adım uzakta olduğu anlamına geliyor. Bedeni inceleyen adli tıp uzmanları, mumyalaşmış bedenin Tibetli bir Budist öğretmene ait olduğunu düşünüyor. Başkent Ulaanbataar'a götürülen kalıntı uzmanlar tarafından incelecek. Kalıntının bir öğretmen olan Lama Dashi Dorzho Itigilov'a ait olduğu düşünülmektedir. Dashi-Dorzho Itigilov, 1852'de doğmuş bir Buryat Budist Lama'ydı. Kalıntıların makroskobik çörümeye maruz kalmadığı tespit edildi. Bilim insanları, 500 yıl önce kurban edilerek, Arjantin topraklarındaki bir yanardağın zirvesine gömülen Inka mumyasının ölümüne ait sır perdesini kaldırmayı başardı. 500 yaşındaki bu İnkalı kız kurban edildiğinde henüz 13 yaşındaydı. İnkalı kızdan aldıkları saç örneklerini inceleyen bilim adamları kurban edilme töreninin korkunç yüzünü de açığa çıkardı. Yapılan testlerde kızın bira ve koka yapraklarıyla ağır bir şekilde uyuşturularak, donması için Andes Dağı'na terk edildiği ortaya çıktı. 'Buz kardeş' olarak da bilinen İnkalı kız, iki kardeşiyle beraber 1999 yılında Arjantin'de Andes Dağı'nda bulunmuştu. Aradan geçen 500 yıla rağmen dün ölmüş gibi canlı duran ve hiçbir organı hatta üzerindeki giysiler bile çürümeyen kız, İnka kabilesine bağlı. Kızla birlikte 7 yaşında bir çocuk ve 6 yaşındaki başka bir kız daha bulunmuştu. 1999 yılında bulunan bu inanılmaz mumya üzerinde yıllardır araştırmalar yapılıyor. Kızın akciğerinde tüberküloza benzeyen akciğer enfeksiyonlarına rastlandı. İlk kez bir mumyada bir enfeksiyon bulundu. DNA testlerinde de bütün hücrelerinin sağlam olduğu belirlendi. 3 küçük çocuğun yanında bulunan altın, gümüş, giysiler, yiyecekler ve bilinmeyen bir beyaz kuş tüyleri çocukların kurban edilmiş olma ihtimalini arttırıyor.