Genç oyuncu, başarılı oyunculuk performansı nın yanı sıra bakın hangi işlerde de boy gösteriyormuş... Dizinin yanı sıra 1.5 senedir NTV’de haber muhabiri olarak çalışıyordum. Çünkü işin mutfağını merak ediyordum. Ekran önünde ne kadar iyi olursanız olun, sahaya inmeden ve insanların gözünün içine bakıp onlara soru sormayı öğrenmeden hep bir şeyler eksik kalıyor. Ben şanslıydım. Hem dizide kamera önü iş yapıyordum, hem de muhabirlikte kamera arkasını öğreniyordum... Tahmin edersiniz ki, bu çok yorucu bir tempoydu ama bu program teklifi de gelince bütün bu çabaya değdiğine eminim. Daha önce hiç sunuculuk yapmamıştım ve kameradan metin okuma eğitimim yoktu ama en büyük avantajım kamera önünde olmaya alışık olmamdı. Birkaç deneme çekimi yaptıktan sonra, yönetim Teknoloji Bülteni’ni benimle yapmaya karar verdi... Programın adı Teknoloji Bülteni ve her gün teknolojiyle ilgili gelişmeleri aktaracağız. Teknolojinin çok hızlı ilerlediği konusunda hemfikiriz. Ama ben dahil çevremdeki herkesin kafasında “Her gün aktaracak bu kadar çok yenilik var mı?” sorusu beliriyordu... Aslında teknoloji o kadar hayatımızın içindeki fark etmeden de olsa gelişmeleri sürekli takip ediyoruz, konuşuyoruz ve sosyal medyadan paylaşıyoruz. Biz de programda teknoloji dünyasındaki haberleri, gelişmeleri ve ürünleri derleyip dinamik bir dille tek bir ağızdan aktaracağız... Güncel olması için programın çekimlerine yeni başladık. İşin en uzun ve zor kısmı ilk günlerdi. Düzene oturttuktan sonra ne kadar zamanımı alacağını henüz net olarak bilemiyorum... Teknolojiden soyutlanamayacağımız bir dönemdeyiz. Bu yüzden bu program başlamadan önce de teknolojinin pasif takipçisiydim. Ama bu programla birlikte özellikle teknolojiyle ilgili haberleri takip etmeye başladım ve algıda seçicilik sayesinde zaten teknolojiyle ne kadar iç içe olduğumu farkettim... Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden yeni mezun olmuş, hayatıyla ilgili önemli kararlar vermeye çalışan bir kızdım. Aslına bakarsanız ne oyuncu ne de muhabir olmak aklımdan geçiyordu. Ama çocukluğumdan beri televizyonda kendi programımı yapmak hayalimdi... O yüzden geçirdiğim bu iki senede hem medyada çalışmak, hem de kamera tecrübesi edinirken tanınırlığımın artması hedefime giden yolda hızlandırılmış ders programı gibiydi... Bu ekibin bir parçası olduğum için kendimi gerçekten çok şanslı buluyorum. Sadece çok iyi oyuncularla beraber olma fırsatını yakaladığım için değil, oyuncu ekibinin yanı sıra yapımcılar ve set ekibi dahil çok iyi bir ekipti. Bu da benim moralimi ve motivasyonumu her zaman olumlu yönde etkiledi... Gerçekçi olmak gerekirse dizi bittikten sonra ne sıklıkta görüşebiliriz bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki, büyürken bizim evin küçük kızıyken şimdi gözümün önünde serpilen dünya tatlısı 2 kızkardeşim ve kocaman bir ailem daha var... Alemin Kralı çok taze bitti ama şimdiden görüştüğüm birkaç proje var. İş dışında ilgilendiğiniz özel uğraşlarınız var mı? Çocukluğumdan beri müzikle ve sporla uğraşmayı çok severim. Zaten yıllardır bale yapmanın getirdiği bir disiplin var. Ne kadar yoğun olursam olayım sabah erken kalkıp yüzerek güne capcanlı başlamayı ya da yapmam gereken bir şeyin başına oturmadan biraz piyano veya keman çalarak kendimi dinlendirmeyi tercih ederim... Aslında hem beynen hem bedenen bir ihtiyaç. Sonuç da “Fabrika ayarlarına geri dön’müş gibi!” Kafamın içini boşaltıp rahat bir nefes aldığımda işime de daha iyi konsantre oluyorum... Özel uğraşların bence sonu yok. Şimdi kendi internet sitemi yapmaya koyuldum, tabii ki teknoloji bülteni sunsam da bilgisayar yazılımlarını bilmediğim için biraz fazla vaktimi alıyor ama bana ait bir siteyi kendi başıma yapıyor olmak beni çok mutlu ediyor... Erkek arkadaşınız Aras Bulut İynemli, aşkı “Karın ağrısı olarak” değerlendirmiş, sizin için aşkın anlamı ne? Yanılmıyorsam aşkın soyut bir tanımının olmadığından bahsetmiş “Benim için karın ağrısıdır, senin için göz parıltısıdır” diyerek. Hem karnımız üzüntüden de heyecandan da ağrımaz mı? Bana kalırsa aşkın ne tanımı ne de formulü var. O yüzden bence D) şıkkı, hepsi... Oyunculukla ilgili önemli bir adım attım ama bu yolda daha ne kadar yürüyeceğimi isteklerimin yanı sıra bu yolda önüme çıkan fırsatlar ve engeller belirleyecek. Alemin Kıralı benim için iyi bir başlangıçtı ama ben kendime bir şeyler katıp daha iyisini yapabileceğimi biliyorum... Kurallar koyarak başlamadım bu işe ama aile komedisi de olsa tedirgindim. Mesela ilk bölümlerden birinde senaryo gereği babamdan gizli karnıma dövme yaptırıyordum, ama sahneyi çekerken aklım çıktı ve ben karnımı açmam diye kırk takla attım. Şimdi düşününce gülüyorum halime. Bu yüzden oyunculukla ilgili kurallarım, oyunculukta devam etme kararlılığımla doğru orantılı olarak esneklik gösterebilir... Mesleğin ne? sorusuna verebilecek tek bir cevabım yok. Aslında ne oyuncu ne muhabir, spiker. Ben ‘hikâye anlatıcı’yım. Dansla, müzikle, farklı karakterleri canlandırken, sokaktan insanlarla konuşurken veya teknolojideki gelişmeleri aktarırken yaptığım işin temeli hep hikaye anlatmak. En büyük hayalimse dünyanın farklı yerlerini ve renklerini keşfedip hikayelerimi anlatmaya devam etmek... 2008’de, sokak çocukları için gönüllü olarak iki ay boyunca Hindistan’da kalışım. Hep uzaklara gitmeyi ve kendi başıma kalıp keşfetmeyi istiyordum. Özellikle büyükbabam “Gitsin!” dedi. Yalnız başıma yurt dışına ilk çıkışımın otesinde hayatımda ilk kez zor koşullara rağmen dik durup başkalarına yardım etmeye çalıştığım bir dönemdi... Bir yandan içecek temiz su bulmakta zorlanırken diğer yandan kalpleri kadar büyük gözleri olan çocuklarla bütün bir günü geçiriyordum: Ben onlara bale öğretiyordum onlar bana kendi danslarını... İngilizce bilmedikleri için lisan sıkıntısı vardı ama sevgiyle yaklaştığınız herkesle iletişim kurmanın ne kadar kolay olduğunu öğrendim. Onun dışında benim gibi gönüllü olan diğer üniversite öğrencileriyle Hindistan’ı gezdim; 16 saat trenlerle seyahat ettim, midemden dolayı hasta oldum, üç gün deve üzerinde safariye çıktım... İki ay boyunca edindiğim deneyimleri ne bir kitaptan okuyarak ne de filmden izleyerek yaşayabilirdim. Neticede ben oraya onlara yardım etmeye gittim, ama bugün ben onlardan ‘Hayatımın dönüm noktası’ diye bahsediyorum. Çünkü o duyguyu bir kere tattıktan sonra emin oldum ki ben insanlara değer katacak bir iş yaparsam kendimi değerli hissedeceğim. O yüzden de yukarda bahsettiğim gibi hayal mesleğim dünyanın farklı yerlerine gidip, insanlarına dokunup, renklerini keşfedip hikayelerimi anlatmaya devam etmek... Elvinimin... Aslında çocukluktan kalma bir alışkanlık. Babamın bana ait bilgileri elvinimin dosyası, CD'si, resimleri diye sınıflandırması çok hoşuma giderdi. Ben de ilk kez kullanıcı adı oluştururken Elvinimini seçtim, öyle de kaldı... Yıllarca sanal dünyada ve sosyal medyada da bu ismi kullanınca sadece benim değil çevremdekilerin de diline dolandı. Hatta size bahsettiğim internet sitesi de Elvinimin Sayfası olacak... Henüz hiç böyle bir durumla karşı karşıya kalmadım. Ama keşfetmeyi sevdiğim için kendimi tekrarlamamayı tercih ederim... En son işimde bir aile komedisinde iyi halli bir ailenin kızını canlandırdıysam, yeni bir projede farklı rollerle bunun dışına çıkabilmeyi isterim... Hayatta en çok üzüldüğüm olaylarda bile geri dönüp baktığımda “İyi ki böyle olmuş!” diyorum. Tabii ki, ilk anda pişmanlıklar daha yoğun olabiliyor ama yine de inanıyorum ki bir kapı kapanıyorsa başka bir kapı kesinlikle açılır ve yaptığımız seçimlerle o açılan kapının ardında daha çok mutlu olabiliriz... Ailemle. Her zaman. Mühendis bir anne babanın çocuğu olarak onların bilgisi dahilinde olmayan bir konu da olsa -mesela lisede konservatuvarın bale bölümünü kazandığımda veya ilk kez bir reklamda oynama kararında- kısacası konu ne olursa olsun benim için en iyisini bilirler... Annem. Öyle sevgi dolu, sabırlı, başarılı, eğlenceli, çalışkan ve zeki birini kendime idol olarak seçmişim ki, beni hem yukarı taşıyor hem de onun gibi olmanın ne kadar zor olduğunu hatırlatıyor... Özdemir Asaf...Babamın çok sevdiği bir şair olduğu için bende çok küçükken tanıştım şiirleriyle.