'Ayşecik ile Ömercik' filminde'Nevin' karakterini oynayan Semra Sar'a bir de şimdi bakın... Bir dönem Yeşilçam'ın en ünlü oyuncuları arasında gösterilen Hasan Yıldız, Çetin Başaran ve Nejdet Kökeş dert yandı New-York'ta Beş Minare filminde “deccal' ismiyle oynayan- Güney: - Şimdi yeni jönlerimiz, jöndamlarımız var, ilk önce bizi bağırlarına basarlar, siz olmadan film çekmeyiz derler, bizden bir şeyler kaptıktan sonra yolda yüzlerini çevirirler - Unutulmaz kavga sahnelerinin isimlerinden Yıldız: - Yeşilçam'ın devam etmesi için emekçilere bir iki rol vermeleri lazım Yeşilçam'ın sinema emektarı oyuncuları, yeni projelerde yer alamamaktan yakınarak vefa beklediklerini belirtiyor. HASAN YILDIZ Güney, gazetecilere yaptığı açıklamada, Türk sinemasının Yeşilçam'la doğduğunu söyledi. Yeni nesil oyuncuların bazılarını takdirle izlediklerini Güney, ancak büyük bölümünde vefasızlık olduğundan yakınan Güney, şunları kaydetti: Biz sinemada yeni nesillerin doğmasına saygı duyuyoruz. 3 günlük dünyada yaşıyoruz bugün varız, yarın yokuz tıpkı diğerleri gibi. Gönül ister ki Türk sineması Yeşilçam olarak kuruldu, Yeşilçam olarak devam etsin. Ama ne yazık ki tiyatro kökenli kardeşlerimiz tabii ki ekmek yesin fazlasıyla kazansın ama birlik ve beraberlik içinde kardeşliği bilselerdi, saygıyı yitirmeseydiler. Şimdi yeni jönlerimiz, jöndamlarımız var, ilk önce bizi bağırlarına basarlar, siz olmadan film çekmeyiz derler, sonra da bizden bir şeyler kaptıktan sonra yolda yüzlerini çevirirler. Biz hiç bir zaman kula kulluk yapmadık, açlığımızı dışarıda belli etmedik. Zaman geldi çocuğumuza süt alamayacak geceleri yaşadık, karamsarlık çöktü bedenimize, hep güçlü göründük. Nerede güçlüyüz. ÇETİN BAŞARAN Çok kanalda kostümlü diziler çekilmesine rağmen kendilerine teklif gelmemesinden şikayet eden Güney, Bu suratlara göre bir sahne yok mu? Bizdendaha mı iyi atlara binerler. Biz Battal Gaziler'i çekerken paramız yoktu, bizimle 'o filmlerde uçak görünüyor, saat görünüyor' diye dalga geçiyorlar, o zaman bir asistan bir yönetmenle çekerdik monitör diye bir şeyimiz dahi yoktu. Filmlerimiz defalarca gösteriliyor, hak alamıyoruz, bir bestekar kardeşimiz ölse bile çocukları bir hak alıyor. Edirne'ye geldik, sayın valimiz bize bir ışıktan ışık oldu, kapılarını açtı dedi. NEJDET KÖKEŞ Yeşilçam'ın devamı için kendilerine vefa gösterilmesi ve rol verilmesi gerektiğinin altını çizen Yıldız, Yeşilçam'ın devam etmesi için emekçilere bir iki rol vermeleri lazım. Dede rolü olur, baba rolü olur, muhtar rolü olur. Bizlerden alacakları çok şeyler var. Eski emekçileri yanlarında istemiyorlar bu vefasızlık olmuyor mu? Biz ilkel şartlarda ne filmler yapmışız diye konuştu. O bir zamanların en önemli sanatçısıydı. Ancak yaşadığı kırık bir aşk hayatını alt üst etti! İngiltere’de yaşayan 75 yaşındaki Anne Naysmith’i görenler eskiden döneminin en ünlü konser piyanistlerinden birisi olduğuna inanamıyor. Üstü başı dağınık, saçı başı karışmış, aksi bir ihtiyar kadına benzeyen Naysmith aslında altmışlı yıllarda çok ünlü bir piyanistti. Ancak o zamanlar çok güzel olan Naysmith’in talihi bir anda aşık olmasıyla tersine döndü. Aşık olduğu adama kavuşamayan Naysmith, ağır bir depresyona girdi. Artık şöhreti, parayı umursamıyordu. Geri çevirdiği işler yüzünden parasız kalan ünlü yıldız, sonunda borçları yüzünden icralık oldu ve evinden çıkartıldı. 39 yaşında arabasında yaşamaya başlayan Naysmith, 2002 yılının Mart ayında komşularının şikayetiyle oradan da çıkartıldı. Evsiz kalan kadın, bir metro istasyonunun arkasında bulunan alanda derme çatma bir kulübe yaptı. Yıllar boyunca gözlerden uzak, arsadaki meyve ağaçlarından meyve toplayarak ve çöpteki artıklarla beslenen yaşlı kadın, sonunda bu sığınaktan da oldu. Yıllarca yardım tekliflerini geri çeviren Naysmith, belediyenin ‘çevreyi bozuyor’ diyerek işçilere yıktırdığı barınağının halini görünce çaresizlikle olduğu yere çöküverdi. Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan, 12 yaşında bale yaparken keşfedilen, uzun yıllar Yeşilçam’a emek verdikten sonra köşesine çekilerek hayatının geri kalan kısmını Bahar Yaşlı Bakım Merkezi’nde geçiren Nimet Alp’ı ziyaret etti. Hayatının son baharını geçirdiği odasını Yeşilçam hatıraları ile donatan Alp, Zeki Müren ile ilgili anılarını paylaştı. Müren’in en yakın dostu olduğunu belirten Alp, sinema emekçisi arkadaşları Fikret Hakan, Münir Özkul ve Eşref Kolçak’ı da unutmadı. Özellikle Gecekondu Yosması, Öp Babanın Elini, Çalsın Sazlar Oynasın Kızlar ve Yetim Yavrular filmlerinin kendisi için önemli olduğunu anlatan Alp, Eşref Kolçak, Fikret Hakan, Münir Özkul gibi dostlarla çok film çektik. Zeki Müren ile evlerimiz yakındı, her dakika evindeydim. ’Geçerken uğramazsan bir daha konuşmam’ derdi. Bir gün, balıkçı pantolonumu giydim denize gidiyordum. Beni gördü, ’Oh oh git bakalım ama hiç haber verme’ dedi. ’Radyoda programın var geleceğim’ dedi. Sonra baktım Tarabya’ya süzüle süzüle geliyor. Mayosunu unutmuş. Amerika’dan yeni gelen filmci Esat Bey’i gördüm. ’Esat Bey, Zeki denize girecek ama mayosu yok’ dedim. Gitti Amerika’dan getirdiği mayoyu verip ’hediyem olsun’ dedi. Zeki giydi çok güzel oldu hem de çok sevindi. Denize girdik, plaj kıyafeti ile Tarabya’da fotoğraflar çektirdik dedi. Ziyaretin kendisi için çok özel olduğunu kaydeden Başkan Tarhan ise, Türkiye’de sanatçılara yeteri kadar değer verilmediğini belirterek şöyle dedi: Nimet Hanım’ı geçmişten biliyoruz. Kendisinin aynı güzelliğini koruduğunu görüyoruz. Aynı hanım efendiliğini, şıklığını, zarif duruşunu, bakımlı hali ile sanatçı kişiliğini koruduğunu gördük. Gerçekten sanatçı olmak Türkiye’de önemli bir olay ama maalesef şunu da kabul edelim Türkiye’de sanatçılara hak ettikleri değer verilmiyor. Biraz daha duyarlı olmamız gerekiyor sanatçılarımıza karşı. Bir dönemin 'Bayan Bacak' lakaplı oyuncusu Serpil Örümcer, şu sıralar bir hayli zor günler yaşıyor... Geçimini sağlamak için sokak satıcılığı yapan Örümcer... Unkapanı'nda Aya Yorgi Meryem Ana Kilisesi'nin önündeki tezgahının başında görüntülendi... Rahmetli Adnan Şenses'in kendisine yardımda bulunduğunu söyleyen Örümcer... Bir dönem birlikte sahneye çıktığı Orhan Gencebay'a ise şu sözlerle çağrıda bulundu: Orhan da (Gencebay) benim çok sevdiğim biridir, eşi Sevim Emre de öyle... Orhan bir yerde bana yardım ettiğini söylemiş ama vallahi bana gelmedi... Başkaları aldıysa onu bilemem. Benim adıma yardım toplayanlar var... Beni görmeden kimse yardım için para vermesin dedi. Bir dönem İbrahim Tatlıses, Dilberay ve Bülent Serttaş gibi ünlü sanatçılarla sahneye çıkan Elazığlı saz ve ses sanatçısı Aydın Adıgül, geçirdiği kaza sonucu mesleğini sürdüremez hale gelince seyyar tezgahta çorap satmaya başladı. 60 yaşındaki Adıgül, 1 yaşındayken sürekli ağladığı için babaannesinin kızgın sacın üzerine kaynar su döküp buharıyla kendisini korkularından arındamaya çalıştığı sırada sıcak suyun gözlerine sıçraması sonucu sol gözünü kaybettiğini, diğerinin ise görme özelliğinin azaldığını belirtti... Gözlerinden rahatsızlandıktan sonra okula gönderilmediğini ancak ısrarları üzerine kayıt dışı okula gittiğini anlatan Adıgül, derslerde müziğe ilgi duyduğunu söyledi.Bu ilgisinin amcasına ait sazı gizlice alıp çalmaya başladıktan sonra daha da ilerlediğini ifade eden Adıgül, amcasının desteğiyle hem türkü söylemeyi hem de saz çalmayı öğrendiğini aktardı. Babasını kaybettikten sonra müzik dünyasına adım atabilmek için 16 yaşında köyden ayrıldığını ve Elazığ'a geldiğini belirten Adıgül, şöyle konuştu: Elazığ'ın meşhur kapalı çarşısı vardı. Orada hamallık yaptım, simit sattım, bulaşık yıkadım. Bu arada saz çalmaya devam ettim. Bir gün arkadaşım beni gazinoya götürdü. Misafir olarak sahneye çıkardılar. Çaldım, okudum. Gazinonun sahibi beğendi, baktı ki yaşım da ufak, garibanım, ertesi gün bana elbise ve ayakkabı aldılar, tıraş ettiler ve çalışmaya başladım... Sahneye oturmuş çalıp söylüyorum, ayaklarım yere değmiyor, dinleyiciler beni alkışlıyor, kendime inanamıyordum. Ben bu işte ilerleyemem derken sahnede yavaş yavaş ilerledim. 74'ten sonra diğer sanatçılara da eşlik etmeye başladım. 70'li yıllarda Elazığ'da müzik piyasasının iyi bir yerde olduğunu ve o dönemlerde birçok ünlü ismin Elazığ'da kaset çıkarıp, sahneye çıktığını anlatan Adıgül, İbrahim Tatlıses, Sadık Altınmeşe, Seyfi Doğanay, Bülent Serttaş ve Dilberay gibi ünlü sanatçılarla sahneye çıktığını bildirdi. Sahnelere çıkamayınca yoksulluğa sürüklendi Aydın Adıgül, 1981 yılında geçirdiği trafik kazasında çenesinden darbe alınca sesinde gerileme olduğunu, bunun üzerine daha çok sazına ağırlık verdiğini söyledi. Zayıf gören gözünün 1998'de görme özelliğinin iyice kaybolması üzerine 40 günlük bir tedaviden sonra gözüne yedek zar takıldığını belirten Adıgül, şunları kaydetti: Gündüzleri zar zor gezebiliyorum. Akşamları hiç gezemiyorum. 2-3 defa doğalgaz kanalına düştüm. Gazino sahipleri çağırmaz oldu, sanatçı arkadaşlar da aramaz oldu. Benim o kadar emeğim vardı sahnelerde. Hiç biri beni sormadı, yoksulluğa düştüm. Devletimize müracaat ettim, sağ olsunlar üç ayda bir bana özürlü maaşı bağladılar. Adıgül, evinin kira olduğunu bu nedenle maaşın yetmediğini dile getirerek, ekmeğini çıkarmak için gündüzleri bankaların, camilerin önüne kurduğu seyyar tezgahlarda çorap sattığını sözlerine ekledi. Sinemanın ve tiyatronun usta oyuncusu Tomris Oğuzalp bu sabaha karşı 04.30 sularında evinde yaşamını yitirdi. 77 yaşındaki sanatçı geçtiğimiz haftalar verdiği son röportajında yoksulluk, yaşlılık ve hastalıkla mücadelesini anlatmıştı. Bu dünyadan göçme vaktim geldi diyen ünlü oyuncu en büyük pişmanlığını ise şu sözlerle dile getirmişti.. Bugün Gazetesi'nden Şebnem Özcan usta oyuncu ile konuştu O, 60 yıllık tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu. Binlerce oyunda, yüzlerce film ve dizide rol almış bir emekçi Altın Portakal alacak kadar işinde usta. Tomris Oğuzalp geçen yıl yaşlılık ve hastalıkla mücadele ederken sağlık durumu kötüleşmiş ve Başbakan’ın talimatıyla hastaneye kaldırılıp yoğun tedavi sonrası hayata tutunabilmişti. Peki sonra ne oldu? Tomris Oğuzalp bugün nasıl? Dürüst olmak gerekirse artık kendimi iyi hissetmiyorum. Bu dünyadan göçme vaktim geldi. Hayranlarıma sevgilerimi iletin ama çok yorgunum, keyfim yok. *Böyle konuşmak size yakışmıyor, inşallah daha güzel günler yaşarsınız. Artık ölmek istiyorum. Elden ayaktan düştüğüm için üzülüyorum. Hayatım boyunca oynadığım kötü karakterlere inat, iyi ve sağlıklı hatırlanmak istiyorum. Sevenlerimi hayal kırıklığına uğrattığım için canım acıyor. O iş artık bana o kadar uzak ki, geçmişi hayal bile edemiyorum. İyi ki oyuncu olmuşum demek içimden gelmiyor. Neden? Belki o toz pembe hayatın içinde olmak bana bu sıkıntıları yaşattı. Ünlüydüm, sanki dünya sadece benim etrafımda dönüyordu. Bugünleri hiç düşünmedim. Çok para kazandım, kazandığımı da o gün yedim. Geleceğimi düşünmeden yaşadım. Niçin hiçbir yatırım yapmadınız? Evim olsun istemedim ki gidip ev alayım. Bir de önemli bir nokta var, anne olmak hiç istemedim. O sorumluluğu almadığım için de geleceğin pek bir önemi yoktu benim için. Şimdi çok pişmanım. Keşke bir çocuğum olsaymış. Bana bakardı yahut bakmazdı orası pek önemli değil ama hiç değilse bayramlarda elimi öpmek isteyen birisi olurdu. *Rahatsızlandığınız zaman Sayın Başbakan durumunuzla ilgilenmiş, hastaneye kaldırılıp tedavinizin yapılması için Sağlık Bakanlığı’na talimat vermişti, bundan haberiniz oldu mu? Olmaz mı? Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a bir can borcum var. Onun sayesinde iyileştim. Allah ondan ve eşinden razı olsun. Herkese sahip çıktığı gibi bana da sahip çıktı. O olmasaydı halim ne olurdu kim bilir? *Müşkül duruma nasıl düştünüz peki? Maaşıma haciz geldi. Onun verdiği sıkıntıyla hasta oldum zaten. Bir miktar param vardı. O parayı cihaz almaları için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne verdim. Verdiğim para cihaza yetmeyince üzerine kredi kartıyla para çektim. Parayı ödeyemeyince de maaşıma haciz geldi. Annem için yaptım. Bu yardımımın annemin hayrına olmasını istedim. Annemi kaybettiğimde 4 yaşındaydım. Anne şefkati nedir hiç bilmem? Annesizliğin ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Babamı sorarsanız o çok çapkındı. Birçok kez evlendi. Çok üvey annem oldu yani. Zor günler yaşadım. Memnunum. 850 lira olan ev kiramı Trabzonlu bir hayırsever ödüyor. Bana oradan kahvaltılık, yiyecek içecek gönderiyorlar. Bakıcı paramı da kendi maaşımdan ödüyorum. *Beren Saat, Bergüzar Korel ve Tuba Büyüküstün iyi birer oyuncu. Aynı zamanda güzellikleriyle de beğeni toplayan kadınlar. Sizce bu güzellikleri geleceklerini garanti altına almak için yeterli mi? Güzellik kalıcı değil. Beren’i de, Bergüzar’ı da, Tuba’yı da bilirim. Üçünü de beğenirim. Ama sakın güzelliklerine güvenmesinler. Ben de gençliğimde güzeldim. Ama bak şimdi ondan eser yok. Beni düşünsünler ve akıllı olsunlar. Kocaları olabilir ama onlara güvenmesinler. Kendi istikballeri için gençliklerinin kıymetini bilsinler. Nam-ı diyar Mazlum'u yani Yadigar Ejder'i tanımayanımız yoktur. Gerçek adı Yadigar Kuzu'di. Arkadaşlarının deyimiyle Ayı Yadigar 21 yıl önce 14 Ocak 1992'de Taksim Parkı'nda sabah temizliği yapan çöpçüler, bir bankın üzerinde donarak ölmüş dev bir adamın cesedini buldular. Soğuktan kaskatı kesilmiş bulunan bu beden bir aktöre aitti. Üstelik bine yakın filmde rol almış, fizik olarak Yeşilçam'da benzeri bulunmayan bir oyuncuya, Yadigar Ejder'e... 1000 film çevirmişti ama cebinde 5 parası yoktu. Kirasını ödeyemediği için, evinden çıkarılmıştı. Belli ki, o soğuk gecede sığınabilecek tek bir dost kapısı da yoktu. Taksim Parkı'ndaki bir bankta kendisini bekleyen Azrail'in kollarına uzanıverdi, çaresizce. Kemal Sunal'ın neredeyse bütün filmlerinde rol almıştır. Gedik, kitap satışından elde ettiği parayla geçimini sağladığını ve kızını üniversite okuttuğunu söyledi. Yeşilçam'da 600 yakın filmde Türk Sineması'nın önemli yıldızlarıyla kamera karşısına geçen ve 'Sinemanın kötü adamı' olarak tanınan İhsan Gedik, zor koşullarda yaşam mücadelesi veriyor. Gedik, çevirdiği sinema filmlerinin tanıtım kapakları, fotoğraf kareleri ve Türk sinemasının önemli aktörlerinin kendisi için yazdığı sözleri 174 sayfalık ‘Dünden Bugüne İhsan Gedik' kitabında topladı. Sanatçı bu kitapları satarak para kazanmaya çalışıyor. İstanbul'da yaşayan İhsan Gedik, otobüsle Edirne'ye gelirken sırtında yaklaşık 20 kilo ağırlığında çantasında taşıdığı kitapları, bastondan destek alarak gezdiği sokaklarda kendisini tanıyanlara ve esnafa satmaya çalışıyor. Gedik'i tanıyanlar, birlikte fotoğraf çektiriyor. Gedik, kitaplarını imzalayarak satıyor. Geçmişte kalan 48 yıllık oyunculuk döneminde Yeşilçam'da 600 yakın sinema filminde oynadığını ancak, yeni jenerasyonun kendilerini dışladığını belirten İhsan Gedik, şöyle konuştu: Sinemayı bıraktım. Çünkü; yeni jenerasyon bizi dışlayıp, çağırmadı. Ben de kitap satarak geçimimi sağlıyorum. Güzel ağabeylerim de çıkıyor ve 50 liraya kitabı alıyor. Yeşilçam'ın eski tadı tuzu yok. Bizler unutulduk. Ben de bu kitapları dağıtarak üniversite eğitim alan kızımı okutup, geçinmeye çalışıyorum. Kendisini sinema sektöründe hep 'Kötü adam' olarak kullandıklarını belirten Gedik, 600'ün üzerinde filmde oynadım. Ayhan Işık'lardan sonra kim varsa hepsiyle oynadım. Teklif olsa diyorlar ama, çağırmıyorlar ki. Çağırılmayan yere de gidilmez.” Gedik'in sattığı kitaba özellikle esnaf ilgi gösterdi ve kitabı satın alarak destek olmaya çalıştı. Bir dönem ünlü şarkıcılarla birlikte sahneye çıkan perküsyon sanatçısı 61 yaşındaki Mehmet İdiç’in yaşamı Mersin’de drama dönüştü. İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur ve Kibariye ile birlikte aynı sahnede perküsyon çalan Mehmet İdiç, vücudunun sol tarafı felçli olan kardeşi Ahmet İdiç’le ilgilenmek için 15 yıl önce mesleği bırakmak zorunda kaldı. Kardeşi gibi hiç evlenmeyen ve geçinmek için inşaatlarda bekçilik yapan Mehmet İdiç’in sağ ayağındaki yara kangrene dönüştü. Kaldırıldığı hastanede sağ ayağı diz altından kesilen Mehmet İdiç, taburcu olduktan sonra felçli kardeşiyle birlikte Merkez Akdeniz İlçesi Bahçe Mahallesi 4510 Sokak’ta terk edilmiş bir evde sefalet içinde yaşamaya başladı. Zaman zaman farelerin gezdiği, elektriği, suyu olmayan, yağmur yağdığında damlayan evde sağlıksız koşullarda yaşam mücadelesi veren Mehmet İdiç’in hali yürek sızlattı. Yatağa mahkum olan Mehmet İdiç, gidecek yerleri olmadığı için buraya yerleştiklerini belirterek şunları söyledi, Daha önce çalıştığım inşaatlarda kalabiliyordum. Ama şimdi, her türlü haşerenin yuva yaptığı yerde, yatağa mahkum olarak öleceğim günü bekliyorum. Benim burada kaldığımı görenler zaman zaman yiyecek bir şeyler getiriyor. Birileri bir şey getirirse karnım doyuyor. Yoksa o gün öyle geçiyor. Bazen de ayağımın tedavisine yardım ediyorlar. Tek dileğim engelli kardeşimle birlikte bir huzurevine yerleşebilmek. İlgililerden bu konuda yardım istiyorum. Bari ömrümüzün son günlerinde rahat edelim. Mesut Engin Ses Dergisi'nin düzenlediği güzellik yarışmasında Kral seçilip Yeşilçam'a adım attı. O yıllarda tüm genç kızların hayallerini süslüyordu. Takvimler 1973 yılını gösteriyordu. Mesut Engin, Türk sinemasına bir çok yıldız oyuncu armağan eden Ses dergisinin düzenlediği yarışmayı kazanarak Yeşilçam'a adım attı. Hem oyunculuk yapıyordu hem de mankenlik ve foto modellik. Bebek yüzüyle tüm genç kızların gözdesiydi. Aynı zamanda çok da iyi para kazanıyordu... Otellerin kral dairelerinde kalabiliyordu. Ama 1976 yılında geçirdiği trafik kazası onun için sonun başlangıcı oldu. Geçirdiği trafik kazasından sonra sağ el bileğinin sinirleri kesildi. 1953 doğumlu Engin bu olay olduğunda henüz 23 yaşındaydı. Yaşadıklarını kaldıramadı. Hayata küstü ve alkole sığındı. Bir kaç yıl sonra hayatında bazı şeyler yoluna girer gibi oldu. 30 yaşına geldiğinde İstanbul'un tanınmış ailelerinden birinin kızı olan Asiye Gençağaoğlu ile nişanlandı. Güzellik salonu işletmeye başladı. Ama onun asıl hayali sinemaydı. Kötü günlerinde sinema dünyasındaki kimseden destek görmedi. Kopkoyu bir bunalıma düştü Mesut Engin. Kendini tamamen alkolün kollarına bıraktı. Hem işini hem şöhretini yitirdi. Girdiği bunalımdan bir türlü çıkamayan Engin, kendini tamamen alkolün yarattığı 'yalancı' mutluluğa bıraktı. Akli dengesini yitirdi ve artık sokaklara düşmüştü. Bir zamanların ünlü ve paylaşılamayan oyuncusu Mesut Engin artık İzmir'de Ağaçlı Yol'da otobüs duraklarındaki banklarda uyumaya başlamıştı. Çevredekilerin dede dihe hitap ettiği Mesun Engin, kendisine sunulan yiyecekleri de geri çeviriyordu. 2003 yılında alkok bağımlılığından kurtuldu. Sonra İstanbul'a geldi Engin. Karayolları çalışanlarının desteğiyle yaşamını sürdürdü. Daha sonra ise Beyoğlu sokaklarında yatıp kalkmaya devam etti. Tiyatro sanatçıları Mehmet Esen ve Mustafa Turan onu Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde bitkin bir halde buldu. Bir zamanların ünlü aktörü Mesut Engin'e İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kayışdağı Darülaceze Müdürlüğü kapılarını açtı. Engin, 720 kişinin yaşadığı Kayışdağı Darülaceze’ye yerleştirildi. Onun öyküsünü bir film olsa belki de milyonlarca kişiyi salonlara çeker ve gözyaşlarına boğardı. Küçücük yaşında keşfedilip sinemaya adım attı, adını tarihe efsane dansöz olarak yazdırdı. Henüz 14 yaşındayken annesiyle gittiği film setinde keşfedilmişti Özcan Tekgül. Türkiye'nin önemli pavyonlarında sahneye çıktı. Bununla da kalmadı Ortadoğu ülkelerinde dans etti. 1954 tarihli Çalsın Kızlar, Oynasın Kızlar ile ilk oyunculuk deneyimini yaşadı Döneminin magazin basınının peşinde koştuğu ünlülerden biriydi Tekgül. Güzelliğini sergileyen fotoğrafları ile erkeklerin başını döndürdü.1980 yılında Kültür Bakanlığı tarafından kendisine Onur Belgesi verilmesi,tartışmalara yol açtı Sonra devir değişti. Tekgül yavaşça köşesine çekildi. Artık onu ne arayan vardı ne soran Hiç evlenmemiş, yuva kurmamıştı. Bu yüzden babasından kalan maaş ile geçinmeye çalıştı Hatta baba yadigarı evi satıp kıt kanaat yaşamaya başladı Ondan geriye Yaşlı Gözler, Garipler Adası, Basmacı Güzeli, Kadifeden Kesesi, Hicran Yarası, Çadır Gülü'nün de bulunduğu çok sayıda film kaldı. Bir de trajik bir yaşam öyküsü Tekgül'ün ölümünden sonra onun adına sevindirici olan haber ise aktör Halil Ergün'den geldi. Zamanında büyük bir hayranlıkla izlemiştim dediği Tekgül'ün mezarını yaptırma sözü verdi Ergün Bir dönem herkesi peşinden koşturan Yeşilçam yıldızlarının ışıltılı yaşamları hiç ummadıkları talihsizlikler sonucunda birer drama dönüştü. Yeşilçam'ın trajik öykülerinden birinin kahramanı da Serpil Örümcer. 1967'de Milliyet'in düzenlediği güzellik yarışmasında birinci olduğunda henüz 14 yaşındaydı Örümcer. Bacaklarının güzelliğiyle dikkat çeken ve Bayan Bacak olarak anılan Örümcer, bir yıl mankenlik yaptı. Bu sırada unutulmaz Samanyolu şarkısıyla zirvede bulunan, dönemin ünlü sanatçısı Berkant'la tanıştı. Bir süre sonra onunla evlendi. Ama bir süre sonra Berkant'ı terk etti. Artık öylesine ünlüydü ki... Ayakkabısından rakı içen bile vardı. Örümcer iki evlilik daha yaptı. Cengiz Kartal'la 1989-1990 yılları arasında süren evliliği bittiğinde neyi var neyi yok satmıştı. Batman'da gayriresmi 4 eşi ve 11 çocuğu bulunduğunu sonradan öğrendiği işadamı Hasan Ölük'le yaptığı üçüncü evlilik, Örümcer'e göre hayatının ikinci büyük hatasıydı. Bir günlük konser için gittiği Batman'da 10 gün kalınca tanıştığı Hasan Ölük, evlendikten sonra işkenceye başladı. Raporlar alıp mahkemelerde günler geçiren Serpil Örümcer, bu evlilikten güçlükle kurtuldu. Ancak artık, yaşamını süsleyen neon ışıklarının yerini, çöpleri aydınlatan sokak lambaları almıştı. Çöplerden topladığı káğıt ürünlerini satarak geçimini sağlıyordu. Örümcer kızı Fulya ve torunlarıyla Küçükçekmece'de yaşıyor. Örümcer için geçtiğimiz aylarda Bakırköy Belediyesi ve Bakırköy Gönüllü Çevreciler Sosyal Yardımlaşma Derneği bir gece düzenledi. Amaç Örümcer'in bir ev sahibi olmasını sağlamaktı. Tiyatro ve sinema oyuncusu, şarkıcı Deniz Akbulut, oyunculuğa Nejat Uygur Tiyatrosu'nda başladı. 50'nin üzerinde film çeviren ve sesiyle de halkın sevgisini kazanan İstanbullu sanatçı, film setinde geçirdiği bir kaza sonunda 1996'da gözlerini kaybetti. Dört yıl önce kocası tarafından terk edildi. Akbulut, şimdi kaderiyle baş başa, köşesinde ilgi bekliyor. 1944 Kıbrıs Lefkoşa doğumlu olan Feri Cansel kariyerinin en parlak dönemini 1974 ile 78 arasında yaşadı. Türkiye'ye geldikten sonra, daha kolay iş bulabilmek için bir apartman görevlisi ile bir formalite evliliği yaptı. 1960'lı yıllar ve 1970'li yıllarda günün koşullarına uygun piyasa filmlerinde rol aldıktan sonra, ismini 1970'lerde erotik filmlerle duyurdu. Erkeksi tavırları, küfrün eksik olmadığı konuşma tarzı ile Kasımpaşalı Emmanuelle olarak lanse edildi. Cansel, 2 Eylül 1983 günü nişanlısı tarafından öldürüldü. Yeşilçam'da birçok filme sesini veren ses sanatçısı Sevim Şengül, 1938'de İstanbul'da doğdu. Özellikle 60'lı yıllarda İstanbul sahnelerinde fırtına gibi esti. Türk müziği ve fantezi türü şarkılarla çok sevildi. 'Bar Kızı', 'Bana Derler Fosforlu', 'Veda Busesi' gibi filmlerde Türkan Şoray'ın okuduğu şarkılara sesini verdi. Ama yoksulluk uçurumuna düşen ünlüler gibi, önce işini, sonra sağlığını yitirdi. Son günlerini hayranlarından birinin evine sığınarak geçirdi. En son Bursa Devlet Hastanesi morgunda yapayalnız kaldı. 1999'un ağustos ayında birkaç yakını tarafından toprağa verildi. Sezercik Aslan Parçası, Sezercik Yavrum Benim, Sezercik Küçük Mücahit gibi filmlerin kocaman gözlü, dağınık perçemli sevimli oyuncusu Sezer İnanoğlu babası yapımcı Berker İnanoğlu sayesinde sinemaya adım attı. Genellikle Kemaletin Tuğcu'nun kahramanlarını anımsatan anne- baba sevgisinden uzak çocukları canlandırarak seyirciyi 'bal telinden' vurdu. Ama dönemin sinemaseverlerinin gönlünde 1974 Kıbrıs çıkarmasını konu alan Sezercik Küçük Mücahit filmindeki rolüyle taht kuran Sezercik'in hayatı yetişkinliği döneminde çok farklı bir yola girdi. Bir kaç filmin yapımcılığını üstlendiyse de sinemada eski parlak günlerine bir türlü dönemedi.Eşinin intiharı ise onun hayatında farklı bir dönüm noktası oldu Sezer İnanoğlu ya da pek çok kişinin hafızalarındaki adıyla Sezercik daha sonra polisiye olaylarla gündeme geldi. Önce evinde uyuşturucu bulundu. Ardından polisle çatışmaya girdi. Evinde ve ofisinde aüeşli silahlar bulundu.Eski Türk filmlerinin o masum yüzlü çocuğu Hollywood aksiyonlarındaki kötü adama dönüştü . Hayatı fırtınalarla geçen, figüranlıktan zirveye ulaşan Cahide Sonku, bastığı yerlere halı serilen, ayakkabısından şampanya içilen sinemamızın ilk starıydı Sonku, tiyatro ve sinema dünyamızın en güzel ama en kötü kaderli yıldızı oldu. Parasının kıymetini bilmedi, har vurup harman savurdu. Ve buna alkol tutkusu da eklenince sonunda sokaklarda kalacak kadar göz yaşartan bir yoksulluğun pençesine düştü. Cahide, 18 Mart 1981'de, bugün Pera Palas'ın karşısında olan ve yıllar sonra onun anısına açılan 'Cahide's Restoran'ın bulunduğu yerde kör kütük sarhoş hayata veda etti. Öldüğünde 65 yaşındaydı. 1950'lerde ve 60'ların başında Türk sinemasında fırtına gibi esen komedyen karakter oyuncusu Suphi Kaner, çeşitli sorunlarla iç içe yaşarken, aşırı duyarlı kişiliği nedeniyle alkole bağımlı oldu. Alkol yüzünden dönemin Prodüktör Cemiyeti ortak karar alarak ona kimsenin iş vermemesini sağladı. Düştüğü yoksulluk ve bunalım çukurunda daha fazla duramadı ve 1963 Ağustos'unda intihar ederek hayata veda etti. Öldüğünde cebinde 15 lirası vardı. Daktilo makinesi de 50 liraya rehindeydi. 1925'de Diyarbakır'da doğan Sami Hazinses, ilkokuldan sonra çalışmak için İstanbul'a geldi. 1953'de Mahir Canova'nın yönettiği 'Kara Davut' filmindeki rolle sinemaya başladı. Sonraki yıllarda çevirdiği filmlerle rolleri büyüyen Hazinses, Türk sinemasının unutulmaz komedi sanatçıları arasına girmeyi başardı. Hazinses, oyunculuğunun yanı sıra güfte ve beste çalışmaları da yaptı. Son yıllarında sefaletin kucağında olan sanatçı, Göztepe Semiha Şakir Huzurevi'ndeydi. 2002'nin ağustos ayında hayata gözlerini yalnızlık içinde yumdu. Tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmen Yıldırım Önal, 11 Ekim 1982'de İzmir'de beyin kanamasından ölürken yoksulluğun pençesindeydi. 1931'de İzmir'de doğan, Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nü bitirdikten sonra uzun yıllar Devlet Tiyatroları'nda çalışan Önal, bir dönem televizyon dizilerinde oynadı. 'Karanlığı Gören Gözler', 'Güneşi Görüyorum' ve 'Fotoğraftakiler' adlı televizyon çalışmaları yankılar yarattı. Ne var ki, gece hayatı ve alkol yüzünden ekonomik durumu bozuldu ve son yılları yoksulluk içinde geçti. 15 Mayıs 1944'te Mersin'de dünyaya gelen Işın'ın filmlere konu olacak bir yaşam öyküsü var. Küçük yaşta ailesini yitirince akrabalarının yanında kalan Işın sinemayla Adana'ya çekim için giden bir film ekibi sayesinde tanıştı. Gördüklerinen etkilenince film yıldızı olmak için 1958 yılında İstanbul'a geldi. Hem de yaya olarak. Henüz 15 yaşında olan Işın, soluğu Beyoğlu'nda bir otelde aldı. İstanbul'a gelişinin hemen ertesi gün bir film şirketinin kapısında bekleyip sete giden bir minibüse gizlice bindi. Bu deneyim onun sinemanın büyüsüne iyice kapılmasına yol açtı. 1968 yılında Türkiye'de ilk yerli fotoromanı yayınlayan Birol Işın, Elziliş ve Diriliş gibi filmleri yönetti. Işın'ın trajedisi aslında yıllar önce başladı. Oğlu Finlandiya'ya kızı da Almanya'ya yerleşen Işın eşinden de ayrılınca bunalıma girdi Ekonomik durumu da kötüye giden Işın 2005 kışında sokakta donmak üzereyken bulundu. Ona Kayışdağı Darülaceze Müdürlüğü'nün sahip çıktı.2007'de Yaşam Evleri projesi kapsamında Beyoğlu Sururi Mahallesi'ndeki bir apartmanın giriş katındaki evine yerleştirildi. Kızı arayıp bulamayınca polise haber verdi ve cesedi bulundu.Cenazesine kızı oğlu ve Darülaceze görevlileri dışında hiç kimse katılmadı. Yönetmen Kemal İnci'nin kardeşi olan Bilal İnci, çeşitli işlerde çalıştıktan sonra sinemaya yöneldi. Bir Türk'e Gönül Verdim, Alageyik, Büyük Yemin, Beyaz Mendil gibi filmlerde oynadı. Deli Yürek, Fahri Baba, Berivan, Yusuf, Ayışığı Neredesin, Kayıt Dışı İnci'nin rol aldığı TV dizileri. Bir Türk'e Gönül Verdim adlı filmdeki rolüyle 2. Adana Altın Koza Film Festivali'nde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü kazanan İnci, 2005 yılında Beyoğlu'nda kaldığı otel odasında geçirdiği kalp krizi sonucu yaşama veda etti. İlkokulu bitirdikten sonra kunduracılık, dökümcülük, kuyumculuk gibi değişik işlerde çalıştı. Sinemaya 1953 yılında Köyün Çocuğu adlı filmle adım atan Hamzaoğlu, ilk başrolünü 1961 yılında oynadı 1969 Adana Altın Koza Film Festivali, 1970 Antalya Altın Portakal Film Festivali, 1991 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü kazandı. 1999 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Yaşam Boyu Onur Ödülü'nün sahibi oldu. 1999'da Marmara Bölgesi'ni yerle bir eden depremde evini kaybetti. 2000 yılındaki ölümünden önce TV ekranlarında göründüğünde eski halinden eser yoktu. Hastalık yüzünden zayıflayıp tanınmaz hale gelmişti. Yeşilçam'da kendisi gibi karakter oyuncusu olan pek çok meslektaşının kaderini paylaşıp yapayalnız ve yardıma muhtaç bir şekilde hayata veda etti. Sinemaya 1946 yılında başlayan Kazım Kartal, kamera karşısına en çok 'kötü adam' rolüyle geçen aktörlerden biri. Bine yakın filmde yan rollerde yer alan Kartal, iki tane de senaryo kaleme aldı. 1970'li yıllarda seks filmleri furyasında da kamera karşısına geçen Kartal bunun nedenini de şöyle anlatmıştı: Parasız kaldığım dönemlerde bakkaldan veresiye alışveriş bile yapamayıp, alay konusu olmak canıma tak demişti, mecburdum. ÇASOD üyesi olan sanatçı, 2003 yılında bir dizi filmin çekimi için gittiği Erzurum'da rahatsızlanıp İstanbul'a dönmesinden kısa bir süre sonra kalp krizi neden yaşamını yitirdi. Siyah- beyaz Yeşilçam filmlerinde kimi zaman sokaklarda yankesicilik yaptı, kimi zaman Filiz Akın ablasına elinde darbukasıyla eşlik eden bir çingene oldu. Bazen de Ediz Hun'a size baba diyebilir miyim amca deyip mavi gözlerinden boncuk gibi yaşlar akıttı. Filmlerdeki değişmez rol arkadaşı ve gerçek hayattaki kuzeni Zeynep Değirmencioğlu'nun (Ayşecik) babası senarist Hamdi Değirmencioğlu onu Ses dergisinin çocuk yıldız yarışmasına sokmasaydı belki de hayatı çok farklı bir şekilde ilerleyecekti. Yarışmada birinci değil ikinci oldu ama yine de Yeşilçam kapıları onun için ardına kadar açıldı. 1959 doğumlu Ömercik ya da gerçek adıyla Ömer Dönmez, 4 yaşında kamera karşısına geçti. 60'lı ve 70'li yıllarda 40'a yakın filmde oynadı. Ama pek çok çocuk yıldızın kaderinden farklı olmadı onunki de. Büyüdükçe popülerliğini kaybetti. 17 yaşındayken geçirdiği talihsiz bir kaza nedeniyle de sol gözünü. Kısacası onun için film bitti. Sonra bir süre büfecilik, taksicilik yaptı. Zeynep Değirmencioğlu'nun emlak ofisinde çalıştı. Şimdi 50'li yaşlarına merdiven dayayan Ömercik, İkinci Bahar dizisinde bir kuruyemişçiyi canlandırdı. Artık, eski parlak günlerinin çok uzağında bir yaşam sürdürüyor.