Ben aslında hayatımı yaşadım; arada yaptıklarım bunlar... Gerçekten, üstüne iki de pantolon dikebilirim yani, hiç problem yok. Benim zaten insanlarda anlayamadığım bu! Galiba hiçbir şeyin gerçekten çok fazla üstünde durmadığım için, yani hayatımdaki her şeyi, topu göğüsler gibi, önce göğsümde bir hafifletip, sonra hareket ettiğim için ve geldiği gibi davrandığım için, ben hayatımı yaşadım. İnanın, aslında hayatımı dolu dolu yaşadım, yaşamaya da devam ediyorum... Bilinçli demeyelim de, tamamen zeka oyunu diyelim. Yıllardır sizin hep bir popüler gündem ürünü olduğunuz tartışılıyor. Kendinizi o çevrelere yeteri kadar ifade edemediğinizi düşünüyor musunuz? Yok; ifade etmek için çaba göstermediğimi biliyorum. Hiçbir zaman da öyle bir niyetim olmadı. Çünkü ben popülerim, hep popüler olacağım ve popüler olmaktan büyük keyif duyuyorum. Diğer kesime saygı duyuyorum, ama onlar çok sıkıcı. Popüler kültürün yaratılmış en işi şey olduğuna inanan Andy Warhol gibisiniz...Ben dünyada tek başıma değilim böyle düşünen. Ama benimki tamamen doğaçlama olan bir şey. Dünyadaki yıldızları bu konuda yönlendiren bir ekipleri vardır, olması gereken budur. Ben ise tamamen duygularımla hareket ediyorum, aradaki fark bu. Hayatta şunu öğrendim: Eğer ki çok çok namus anlamında Türk ailesinin gelenek ve göreneklerine karşı aşırı davranmadığınız sürece, bu tür şeyler hepsi geçip gidiyor, ağızda sadece bir damak tadı kalıyor. O damak tadı da; hiç bilmezsiniz nasıl olduğunu, damağınıza tatlı bir şey gelir. Hangi konuyla ilgili olduğunu hatırlamazsınız ya da acı bir tat gelir... İnsanlar sizi görünce farkında olmadan yüzlerini buruştururlar, çünkü daha önce yaşanmış olaylardan mutlaka tatsız bir tat kalmıştır insanların ağzında. Formülünü çözdüğüm tek şey; susup bir başkasından bahsediyorlarmış gibi bakmak ve olayları zamana bırakmak. Bu, dünyanın en doğru işi ve emin olun olaylardan güzel sıyrılmanıza sebep oluyor. Olaylara bakılmıyor ama sizin o olaydan sıyrılış şeklinize göre insanlarda kalan o damak tadı, her zaman sizi gördüklerinde gülümsemelerine sebep oluyor... Dizi deyince tüylerim diken diken oluyor bir kere! Ama oyunculuk inanılmaz özlediğim bir şey, gerçekten burnumda tütüyor! İrfan Şahin, ‘Benim Adım Gültepe’de çok istedi oynayayım diye. Ondan önce de ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’, ‘İntikam’dan teklif geldi... Bunların hepsi çok güzel dizilerdi, sonradan seyrederken kıskanıp, tırnaklarımı yedim. Mesela seneye yapabilirim bir dizi ama Hülya Show’u da bırakmayı hiç düşünmüyorum... Anne olarak kendimi şöyle buluyorum diyemem, çünkü o kadar içgüdümle hareket ediyorum ki bilemem... Bir de bunu zaman gösterecek. İş kadını olsaydım; gerçekten Türkiye’de parmakla gösterilen iş kadınların biri olabilirdim. Çünkü kafam öyle şeylere çalışıyor, onun farkındayım. Sinema oyuncusu olarak, her zaman söylüyorum, dünyada kendi fiziğimde, yüz anlamında ve oyuncuğunda çok az insan olduğunu düşünüyorum... Ve gerçekten bu konuda kendimi takdir ediyorum, etmeye de devam edeceğim. Şarkıcılık, son 10 yıldır çok keyifle yaptığım bir iş ve onda da kendimi sahnede çok beğeniyorum. Ama tabii en başarılı olduğum konu, önce TV hayatı, aslında sinema ama onu yoğun yapamadığım için; TV, sinema, sahne diye gidiyor. Başarı demeyelim de, benim için önde gelen sıralamam bu. Ve tabii ki annelik konusunu zaman gösterecek... Var, aklımda gerçek hikaye var. Hatta yazdım bile! Ben çekeceğim ve ben oynayacağım. Hafif megaloman bir durum var ortada. Şimdi ben seri şeklinde kendi hayatımdan kesitler yazıyorum, kimseyi zedelemeden, çünkü mesele insanların zedelenmesi değil, duyguların anlatılması... Tamamen duygu ağırlıklı, çok fazla oyuncunun da olmadığı bir film düşünüyorum. Senaryom bitmek üzere. Açıkçası bunu en kısa zamanda hayata geçireceğim. Diyaloglar ve sahneleriyle, duygusuyla gerçek ve kendi hayatımdan kesitler. Kitap yazmak yerine, bunun filmini yapmak istiyorum. Sonra belki anneliğimi ele alacağım bir senaryo alacak. Böyle bir sürü kesit anlatacağım. İnsanlar beni bu filmleri seyrederek tanısınlar, ileride Türkiye’de yıllarına vermiş bir sanatçının biyografisi olmalı diye düşünüyorum... Yoo, erkek yapmış olduğu için hayır; hiç alakası yok... Ama Feraye bir kadın sonuçta... Aaa bak, bu onun sorunu! Beni ilgilendirmiyor, hatta o kısım beni hiç ilgilendirmiyor! Bu da, onun kaderiymiş diye düşünüyorum... Hiçbir zaman! Hayatımda hiç kimse için ‘oh olsun’ demedim, demem de! Çünkü ben biliyorum ki, eğrisi doğrusunu bulacaktır hayatta her zaman. Demek ki doğrusu buymuş. Allah’ın herkese çizdiği bir yol olduğuna inanıyorum. Bu da, onun yoluymuş. Benim sevinmek ya da üzülmek gibi bir hakkım olduğunu düşünmüyorum... Ama kadınsal duygulara gelirsek; eğer Kaya’ya karşı bir aşk - insan olarak çok seviyorum tabii- ama sevgililik anlamında bir aşk duysaydım eğer, galiba çok sevinir, hatta göbek atardım da! Ama açıkçası üzüldüm... Evliliğini yürütemediği için değil de, oğlan için. Çünkü ayrılmış anne-babanın çocuğu olmak zor ve bir annenin bunu en az zararla atlatabilmesi için gerçekten yapması gereken çok şey var ve zor bir süreç... Dolayısıyla bunu ben iyi atlattığımı düşünüyorum, bütün dualarım da inşallah onlar için de öyle olsun. Çünkü orada sonuçta Zehra’nın bir kardeşi var ve sonuçta o da bir çocuk, onun için üzüldüm. Yoksa ne Feraye, ne de Kaya hiç umurumda değil.