Wilma Elles, herhangi bir dizi ve sinema filminde rol almasa da gelen reklam teklifleri sayesinde ekranlardan uzak kalmıyor. Bu sayede de cüzdanını şişirmeye devam ediyor... Üç yıldır Türkiye’de yaşayan Alman oyuncu Wilma Elles, yeni sezonda herhangi bir dizi ya da sinema filmi için anlaşma yapamadı. Birkaç projeye konuk oyuncu olarak katılan Elles buna rağmen para kazanmaya devam ediyor. Geçtiğimiz yıl reklamlarında oynadığı cam firmasıyla sözleşme yenileyen oyuncu, böylece ekranlardan da uzak kalmıyor. Çift, evlerine gelen arkadaşlarını uğurlarken görüntülendi. Elles yeni yayınlanmaya başlayan reklam filminin ardından şimdi de bir inşaat firmasının reklamlarında boy göstermeye hazırlanıyor. Geçtiğimiz yıl yer aldığı reklamdan 250 bin dolar kazanan Wilma Elles, fiyatını yükselterek 350 bin dolara anlaştı. Oyuncunun inşaat firmasından alacağı ücret ise sır gibi saklanıyor. Dilini bilmediği bir ülkeye gelip oyunculuk yapabilecek kadar cesur bir kadın olan Wilma Elles, Vogue Türkiye için objektif karşısına geçti. Alman oyuncu, röportajda kendisini dört kelimeyle özetledi: Aşk, odaklanabilme, beraberlik ve düşünce... Wilma Elles, 25 yaşında... Almanya’nın Köln şehrinde doğup büyümüş ve yine Köln’deki Theaterschule Celan Arturo Schauspielschule okulunun tiyatro bölümünden mezun olmuş. Tek kelime bilmeden Türkiye’ye gelip çok izlenen bir dizinin başrolünü üstlenme cesaretini gösteriyor. Ama bu aslında onun yolunun Türk setleriyle ilk kesişmesi değil: “Yıllar önce Köln’de bir Türk yönetmenle çalışmıştım. Bu kişinin bağlantısıyla 2,5 sene önce ‘Türk Usulü’ adlı bir filmde rol aldım. Çekimler için İstanbul ve Samsun’u gezdik. Bu arada bir yapımcı beni, ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ dizisinin yönetmeni Zeynep Günay Tan’a Carolin rolü için tavsiye etmiş. Ben de kalktım geldim. Sekiz aydır da buradayım.” Almanya’nın düzenine ve kuralcılığına alışmış birinin İstanbul gibi kaotik bir şehirde rahat etmesi kolay olmasa gerek. Ama o çok da ciddi bir sorun yaşamamış: “Aslında taşınmaya, yeni yerlerde yaşamaya alışkınım. Ailemde de bu var. Büyükbabam büyükelçi olduğu için babam hayatı boyunca tam 26 kez taşınmış! Ablam da Avrupa-Amerika arasında gidip geliyor. Ben kısa sürelerle de olsa Kanada ve Los Angeles’ta yaşadım. Fransa, New York ve Roma’da çok zaman geçirdim. Düzen değiştirme konusunda tecrübeliyim. Ama maalesef İstanbul’a gelirken çok az kışlık kıyafet getirmişim. Nedense buranın iklimini daha ılıman sanıyordum. Ama ne kadar soğuk oluyormuş İstanbul’un kışları... Bir de hâlâ alışamadığım ve şaşırdığım bir şey var: Ne kadar çok kedi, köpek ve kuş var bu şehirde!” Wilma’nın İstanbul’u da geniş, büyük, kalabalık. ıçinde her şeyi kapsayan, her şeye sahip olan bir şehir. Boğaz’ın yeri bambaşka. “Beş bin yıllık tarihi olan bir yerden söz ediyoruz burada. Bunun üzerine başka ne söyleyebilirim ki?” Peki daha ne kadar kalır bizim buralarda? Ona da cevap hazır: “Seviyorum burayı. Hem ülkenizi, hem insanlarını, hem de buradaki işimi. Ama bilemem. Kısmet...” Pek dizi izlemeyenler bile biliyor onun canlandırdığı Carolin’in ne kadar karmaşık bir kadın olduğunu. Peki, Wilma’nın Carolin ile arası nasıl acaba: “Çok dolambaçlı ve zor bir karakter. Benden çok farklı. Onun ruhunu anlamaya çalışmak büyük bir macera. Çok yüksek bir dağa belinizde ip olmadan tırmanmaya benzetiyorum onunla çıktığım yolculuğu. Biraz da bulmaca çözmek gibi.” Wilma’nın çok önem verdiği bu empati becerisini kullanabilmek için oyunculuktan daha iyi bir meslek olamaz herhalde. şimdi ise bu yeteneğini kullanarak 2011’den 1970’lere gidiyor, o zamanlardan bir kadın oluyor. David Bowie dinleyen, onun iddialı renklerini seven, gezen, seksi, umursamaz ve kendine güvenli bir kadın Carolin... Bu özelliklerin hepsinde o da hemfikir ama şunu da eklemeden edemiyor: “Tek bir şeyden eminim. Canlandırdığım bu kadın kesinlikle zevk sahibi ve muhteşem şeyler giyiyor.” Wilma, sorulara genelde uzun yanıtlar vermiyor. Eğitimli ve altyapı sahibi bir oyuncu olarak bu yolda onu şekillendiren her şeyi merak ettiğimizi söylüyorum. Bu kez listesi uzun, hevesle sıralıyor: “Ailem, Kanada, çocuklar, renkler, hava, Los Angeles, Black Swan, tecrübeler, hayvanlar, Zeynep Günay Tan, Roma, Mısır, ilk oyunculuk hocam, David Bowie, Darren Aronofsky, Rita Hayworth, Catherine Deneuve, Alman oyuncu Joachim Mais, içgüdüler ve Lauren Bacall. Bir de ıspanyol şarkıcı Luz Casal...” Çekimler sırasında fonda hep müzik var ve Wilma Elles sürekli ritim tutuyor. Belli ki hem dans etmeyi hem de müziğin kendisini seviyor. Ekip, bir kare tamamlandıktan sonra hemen monitöre koşup fotoğrafın nasıl olduğuna bakarken, o kendi havasında, bir yandan dans ediyor, bir yandan karşısına konmasını rica ettiği aynada kendine bakarak prova yapıyor. Moda çekimlerinde de bir rol var, onu hakkıyla canlandırabilmek için oyunculuk yeteneğini devreye sokuyor. O kadar insanın gözü üzerinizdeyken herkesin gözünün içine baka baka üç saniye içinde erotik bir kadına dönüşüveriyor. İş bitiyor ama onunla ilgili merak ettiğim daha bir sürü şey var. Mesela mütevazı biri mi, merak ediyorum. Mesafeli mi, merak ediyorum. Ama merakımı gideremiyorum çünkü bütün bunlara verdiği yanıt sadece “Minnettarım. Her gün, daha iyi bir oyuncu ve daha pozitif, daha çözüm odaklı ve güler yüzlü, daha iyi bir insan olabilmek için çalışıyorum” oluyor. Wilma şanslı; beş çocuklu, bol erkekli, bol kadınlı kalabalık ve mutlu bir aileden geliyor. Dününün, bugününü belirlediğini, düzgün insanlar tarafından sağlıklı bir biçimde yetiştirilmiş olmanın avantajını yaşadığını anlatıyor. Bu yüzden Carolin’i ve onun gibi hissedenleri yargılamıyor. Empati kurmaya çalışıyor: “Her insan farklı deneyimlerden geliyor. Yaşadıkları, insanı şekillendiriyor. Sanırım Carolin’in tecrübe ettiklerine benzer şeyler yaşayanlar da onun gibi davranırdı. Hayatta her şey birbirini etkiliyor.”