Kuşkusuz, kulüp tarihinde adıyla anılacak bir döneme imza attı. Bir yandan tesisler, şampiyonluklar... Bir yandan yıldızlar, unutulmaz sporcular ve antrenörler, tarihin unutulmaz sayfalarına geçtiler.
Her sayfanın başına kendi adını yazdı...
Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe.
Spor tarihinin en alkışlanan, en tartışılan, en karmaşık, en mutlu, en mutsuz... Ve de en huzursuz döneminin adıdır bu.
Yıldırım dönemi, sportif başarıların, ekonomik büyümelerin ötesinde, ilk olarak “3 Temmuz süreci” ile anılacaktır. Sadece Fenerbahçe’nin değil, spor tarihimizin de tam aydınlanmamış “alacakaranlık” süreci. Tartışmaları ve dosya içeriklerini bir yana bırakıp, kararlara bakacak olursak...
İçeride “sahaya yansımamış” teşebbüslerden sonra dışarıda UEFA’nın yasakladığı, dışladığı, cezalandırdığı ve CAS tarafından onaylanmış sportif hükümler var!
Mahkeme’nin verdiği adli hükümler, Yargıtay’ın kapısında bekleme aşamasında.
Yolun sonu gelmiş görünüyor. Elbette Yargıtay ne karar verirse versin, hukuk süreci sonlanmış olmayacak... Devamında Anayasa Mahkemesi, sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de yolları açık. Ne var ki Aziz Yıldırım için tüm bunlar, kendi kişisel kararını vermeye engel değil.
Evet, artık zamanı geldi. Aziz Yıldırım, Fenerbahçe’de başkanlık görevini bırakmalı, hayatın bundan sonraki aşamalarında tek başına yol almalıdır.
Kendi de yorulmuştur, Fenerbahçe’yi de yıpratmış ve yormuştur! En yorucu hamlesi ise, 2 Kasım’da yapılacak kongreye kadar kendi adaylığıyla ilgili “belirsizlik” stratejisidir. O belirsizlik nedeniyle Fenerbahçe’de başkanlığa ve yöneticiliğe hazırlananlar kulübe hizmet etmeyi planlayanlar, idealist programlar hazırlayanlar, maalesef bloke olmuşlardır.
Koca bir camiayı kongre öncesinde böylesine bloke etmek, hazırlıksız ve bir iki muhalif dışında adaysız bırakmak, Fenerbahçe’ye “Sen bana mecbursun” mesajları vermek doğru değildir. Bu rekabetsiz ortamın sportif, böyle bir davranışın da sportmence olduğunu söyleyebilir misiniz? Ben söyleyemem!
Fenerbahçe, 3 Temmuz sürecinden yorgun, yaralı ve maalesef şaibeli çıkmıştır. Bırakalım, yeni bir başkan ve yeni bir yönetimle özeleştirisini yapsın, yüzleşsin, arınsın... Onurlu tarihini yeniden yazsın!
Talat Yılmaz
Lastiğin bir yerde patlayacağı belliydi. Fenerbahçe Genel Sekreteri Talat Yılmaz, Kurbağalıdere’deki tesislerin yapımı sırasında harcanan paralarla ilgili adı üzerinde yoğunlaşan dedikodulara ve suçlamalara tepki göstererek birlikte görev aldığı, sorumluluk üstlendiği Aziz Yıldırım’a karşı bayrak açtı.
Eleştirilerini ve suçlamalarını okuyunca şaşırmaktan kendimi alamadım. Yılmaz’ın onca beraberlikten ve ortaklıktan sonra bugün konuşması, bence bir duruş eksikliğidir.
Sıraladığı yanlışların biri bile istifasını gerektiriyordu. Öyle yapmayıp ucu kendine dokununca sesini yükseltmiş. Garip bir tutarsızlık örneği.
Ah şu alt yapı!
TFF’nin yabancı futbolcularla ilgili 6+0+4 uygulaması, geniş bir kesim tarafından eleştiriliyor. Galatasaray gibi işi abartarak mahkemeye, AB’ye taşıyanlar da var. Bu ezber tepkilerin yanı sıra uygulamaya da bakmalıyız. Kendi adıma bu yılki uygulamanın uçtan uca olumlu izdüşümleri yarattığına inanıyorum.
Bursasporlu Enes Ünal, Eskişehirsporlu Aytaç ve Tarık Çamdal, Trabzonsporlu Yusuf, Kayserisporlu Salih Dursun, Gençlerli Uğur Çiftçi, işte o (+0)dan fırsat bulup kendine yer açan çocuklar. 6+2 sürseydi, bu şansı bulabilirler miydi? Bilmiyoruz. Bence asıl mesele alt yapıda. Daha bilimsel, daha üretken bir alt yapı organizasyonumuz olsa, inanın bu tartışmalara da gerek kalmayacak aslında.
Bilic’in ziyareti
Slaven Bilic, ülkemize gelip Beşiktaş’ın başına geçtiği günden beri fark yaratmaya devam ediyor. Futbolcularıyla ilişkisi, oyunun sosyal ve felsefi boyutuyla ilgili yorumları, teknik direktörlük şapkasının yanı sıra kimliğine hukukçuluğu ve gitarıyla sanatçılığını eklemesi, ona saygı duyanların sayısını arttırıyor.
Milli Takım kampını ziyaret ederek Fatih Terim ve futbolculara şans dilemesi ise bugüne kadar bizim yerli hocaların bile pek sık örneklemediği bir davranış inceliği. Cezalı olduğu halde TFF’ye küsmemiş, olaylı maçta Galatasaray’ın başındaki meslektaşı karşısında komplekse kapılmamış... Sıcak ve sportif bir yaklaşımla kampa gitmiş. Bravo, ayaklarına sağlık hoca!