Güngör Uras, ‘Sanayile-şecektik Büyüyecektik N’oldu Bize?’ isimli kitabında Ak Parti iktidarının gelmesine de yol açan gelişmeleri şöyle anlatıyor:
“Kemal Derviş uzun süren pazarlıklar sonucu Bülent Ecevit’le görüşüp görevi kabul ettikten sonra IMF ve Dünya Bankası’yla temas etmek üzere ABD’ye uçtu. ABD’den Türkiye’ye mesaj gönderdi. IMF’den destek alınabilmesi için on beş gün içinde on beş yasanın çıkarılması gerektiğini belirtti. Bu mesaj önce tepki çekti. Fakat sonunda çaresizlikten koalisyon hükümeti yasaların on beş günde çıkarılacağı konusunda söz verdi.
Derviş on beş ay süresince bu ülkede IMF’nin dediklerini uygulattı. Herhangi bir engel çıktığında siyasi şantaj veya özel ziyaretlerindeki “tehdit ve uyarılarla” düğümü çözdü. IMF ne isterse oldu:
1. IMF talimatı doğrultusunda 21 bankanın defteri dürüldü. Bunların çoğu on yılda, yirmi yılda kurulup palazlanamayacak kadar önemli bankalardı.
2. Üretim durdu. Ülke fakirleşti. Milli gelir 200 milyar dolardan 150 milyar dolara geriledi.
3. 15 bin fabrika, 400 bin KOBİ kapandı.
4. 15 ayda 9 lira olan dolar 15,50 liraya çıktı.
5. 42 milyar dolar olduğu için çevrilemez endişesiyle istikrar programı başlatılan iç borç stoku 92 milyar dolara yükseldi.
6. Enflasyon hedefi %35 iken Hazine %74 faizle borçlandı. Hazine %32 reel faizle borçlandı.
7. 15 ayda 1 milyon 200 bin kişi işsiz kaldı.
8. IMF’den 30 milyar dolar kredi geldi. Bu kaynak ekonomiye katkı sağlamadı. Tamamı borç faizine gitti.
Ege Cansen’in anlatımıyla
Ege Cansen’in anlatımıyla, “Bu yüksek faiz “fakirden-zengine”, “yurtiçinden-yurtdışına” gelir ve servet transferi yarattı. Ama bu sayede ülkeye bolca sıcak para geldi. Halkın harcanabilir geliri arttı. Döviz ucuzladı, ucuz döviz enflasyonu tek haneye indirdi.
Ancak cari açık patladı. 2011 yılında 77 milyar dolara ulaşan ‘cari açık’ Milli Gelir’in (GSMH) %10’una çıktı. Bu sürdürülemezdi. Ekonomi kurmayları ‘Yumuşak İniş’ adı altında ‘düşük faiz-yüksek kur’a geçmeye karar verdi. Bu karar tedricen uygulamaya girdi.”
“İç borç stoku 2000 yılında 36 milyar TL iken, krizden sonra 2002 yılında 149 milyar TL’ye, 2005 yılında 244 milyar TL’ye, 2010 yılında 330 milyar TL’ye yükseldi. 2015 yılında 440 milyar TL oldu.”
İmtiyaz ve iltizam
“Buna karşılık ihaleleri alanlar hem yatırımlarının maliyetini hem de ödedikleri ruhsat bedelini çıkartmak için halka sundukları ve sunacakları hizmetin fiyatını serbestçe belirleme imkânına kavuştular.
İmtiyaz ve iltizamın öne çıktığı bir ekonomide ekonomik büyüklükte piyasayı hedef alan sanayi üretimini gerçekleştirmek zor hatta imkânsızdır.
İmtiyaz ve iltizam Osmanlı döneminde sanayileşmeyi önlemiştir. Cumhuriyet döneminde ise 2000’li yıllardan sonra sanayileşmeyi önledi. Önlüyor.”
Son günlerde ihalesi tamamlanmış ön hakedişi ödenmiş, ön harcamaları yapılmış devlet ihaleleri iptal edilip hak edişler geri isteniyor.