Mohamed A.El-Erian, Şehirdeki Tek Oyun (The Only Game in Town) isimli kitabında, Merkez Bankalarının karşılaştığı 4 büyük zorluğu, aşağıdaki gibi açıklanıyor.
1- Hükümet-lerin büyüme politikalarına uyum sağlamak: Bu esneklik normalde “kaliteli hükmetmeyi” gerektirirken, aynı zamanda da kaçınılmaz olarak belli çıkar gruplarına hizmet eden ekonomik katılıkların giderilmesini içeriyor.
2- Hükümetlerin harcama istekleri ile harcama kapasitelerinin örtüşmemesi: Brown Üniversitesi’nden Mark Blyth bunu “yapamazsın, yapmayacaksın, yapmamalısın” sendromu olarak tanımlıyor.
Borçluluk kısır döngüsü
3- Aşırı borçluluk ve sürekli borç ötelemeleri: Aşırı borçluluğun üstesinden gelmenin dört yolu vardır. Bunların en iyisi ekonomik büyümedir. Ekonomik büyüme, borçluların -ister ülkeler ve şirketler, ister bireyler olsun- çalışıp borçlarını öderken, bir yandan da mevcut yaşam koşullarını korumaları ve geleceklerine yatırım yapmalarına imkan verir. Ancak, bu yarayı uzun süre tedavi etmeyip enfeksiyon kapmasına gözyuman yönetimler için, artık böyle bir seçenek söz konusu değildir. Bunun yerine, Yunanistan’da gördüğümüz gibi (2000 öncesi bizde de görüldüğü gibi), aşırı borçluluk durumu, yetersiz büyümenin aşırı borçluluğu daha da artırdığı, aşırı borçluluğun da büyümeyi baltaladığı bir kısır döngüye dönüşebilir. Dahası, likidite ve borç ödeme gücüne ilişkin zorluklar iç içe geçer ve çözümü daha da zorlaşır.
4- Doğru yaklaşımları bulmak: Bu problemi çözmede en büyük yardımcı, üyelik yapısı anlamında evrenselliğin yanı sıra yetenekli kadrosuyla, önemli düzeyde uzmanlığıyla ve denetimiyle IMF’dir. Fakat, IMF’nin rolü, üye ülkelerin reformlar, hatta küçük reformlar üzerinde bile anlaşmaya varamıyor olması nedeniyle kısıtlanıyor. Böylece de kurum, etkinliğini, meşruluğunu ve itibarını alıp götüren bazı feodal uygulamalarla zor durumda kalmayı sürdürüyor.
G grupları
Batılı yedi ülkeye 1998 yılında Rusya’nın dahil olmasıyla sayılarını sekize çıkaran G-8 grubu, Rusya’nın tutarsızlığı ve uluslararası davranış normlarını yerine getirmeyi başaramaması nedeniyle zorluklar yaşıyor. Oysa, bu birlikler üye ülkelerin ve diğer gelişmekte olan ülkelerin ekonomik sorunlarını çözmelerine yardım edebilir ve IMF’in yerini alabilirdi. Ancak, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden ve Ukrayna’nın doğusunda şiddet olaylarının ivme kazanmasındaki rolünden sonra, G-8 oluşumu tamamen işlevsiz kalmış sayılabilir.
1999 yılında Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Meksika, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore ve Türkiye gibi yükselen dünyanın ileri ve etkili ülkelerini bir araya getirmek üzere kurulan G-20’nin üyelik yapısı daha geniş. Fakat gündem devamlılığının, politika takip süreçlerinin ve uygun bir birleştirici vizyonun olmaması nedeniyle operasyonel etkinliği baltalanıyor. Bu grup içindeki tartışmalar, Finansal Times’ın “yerel keyifsizlikler barındıran ülkeler” olarak tanımladığı üye ülkelerin sorunları nedeniyle, daha da karmaşıklaşıyor. Bu şartlar, küresel iş bilirliği meselelerine sürdürülebilir bir tarzda odaklanmayı zorlaştırıyor. Bu yetmezmiş gibi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Kasım 2014’te Avusturalya’da yapılan G-20 grubunda, “biraz uyumak için” toplantıdan kalkıp giderek şov yapması gibi olaylar, işleri daha da kötüleştiriyor.