Jocko Willink ve Leif Babin “The Dichotomy of Leadership” isimli kitaplarında, askerlikte “komutan”ın rolünü anlatıyorlar ve diyorlar ki;
- Ne zaman önderlik edeceğini ve ne zaman arkadan geleceğini,
- Ne zaman bütün dikkatini bir şeye vereceğini ve ne zaman rahatlayacağını,
- Dizginleri ne zaman sıkacağını ve askerlerinin ne zaman koşmalarına izin vereceğini,
- Ne zaman bütün gücünle saldıracağını, ne zaman ihtiyatlı olacağını; bilmelidirler.
Çünkü, askerlerinin ve kendinin hayatı da; tek hedef olan “zafer” de onların bilgi, görüş ve kararlarına bağlıdır.
Savaş bir cehennem yeridir
Bir komutana yalnız savaş yöntemleri değil; strateji ve taktik de öğretilir. Hedeflerin nasıl analiz edileceği; istihbarat ve bilginin nasıl derlenip, değerlendirileceği; düşmanın zayıf ve güçlü taraflarının nasıl anlaşılacağı; anlatılır. Başarılı komutan, başarının olanaksız göründüğü durumda bile savaşı kazanandır.
İyi bir komutanın altında çalışan takım, problemlere çözüm üretmeyi, inisiyatif kullanmayı, acil durumlarda harekete geçebilmeyi bilir; işbirliği içinde hareket eder. İyi bir komutanın takımı, komutanlarına güvenir; görüşlerine önem verir; başarı için ölüm dahil elinden gelen her şeyi yapar. Amaç, maliyeti ne olursa olsun; kazanmaktır.
Esneklik, yaratıcılık, değişikliğe kolayca adapte olabilme kabiliyeti, uzlaşmacı olmak ve hatta gereğinde astlarını küçültüp, fırça atmak komutanlığın gereklerindendir. Komutan, bazen egosunun esiri olacak; bazen de egosunu kontrol edecektir. Komutan, bazen diktatör, bazen de en demokratik kişi olmalıdır. Ama takımı, onun kendi hayatından çok, askerlerini düşündüğünden emindir.
Asker kutsaldır
Asker de komutan da en öndedir. Cephededir. Belki gönüllü olarak, belki de emir aldığı için oradadır. Vatanı için, bizler için savaşmaktadır. Görev uğruna, ailesini de arkadaşlarını da geride bırakabilmiştir. Bazen susuz, bazen aç kalsa da, yürümeye devam etmiştir. Bazen tren vagonunda, bazen tank üzerinde, bazen at üzerindedir.
Bazen silah, makineli tüfek; bazen de uçak, helikopter kullanmakta; bazen ise, gemi ve denizaltılarda görev yapmaktadır. Hangisi olursa olsun, her durumda risk altındadır; ölümle burun burunadır.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında, toprakları fetheden; İstiklal Savaşı’mızda topraklarımızı savunan; Kore’de kahramanlıklar yaratan hep aynı askerler, aynı komutanlardır. Bizim askerlerimiz, bizim komutanlarımızdır. Şimdi de, Kuzey Irak’tadırlar. Ne kadar yeni silahlar icat edilmiş olsa da, ne kadar teknoloji gelişmiş olsa da, savaşı insanlar kazanır. İyi askerler, iyi komutanlar kazanır.
Askerler de, birer evlat, birer baba, birer ağabey, birer kardeştir. Onların da hayalleri vardır. Onlar da ailelerine dönmek istemektedirler. Ama, onlar bizler için hayatlarını vermekte tereddüt etmemektedirler. Bizim mutluluğumuz, bizim özgürlüğümüz için fedakarlık yapmakta ve savaşmaktadırlar.
Onların her biri birer kahramandır.
Bizim ölümsüz kahramanlarımızdır.