Hitler’in “Kavgam” adlı kitabında parlamento hakkındaki fikirleri, katılmasam da, şöyle
açıklanıyor:
Parlamentodan nefret ediyordum; fakat, bir kurum sıfatıyla nefret değildi bu. Tam tersine liberal eğilimlerim, başka bir hükümet biçimi düşünmemi engelliyordu. Herhangi bir diktatörlük fikri, Habsbourg hanedanına karşı tavrımla karşılaştırıldığında, bana hürriyet, akıl ve mantığa ihanet gibi geliyordu.
Pek tabii, bu konuda İngiliz parlamentosuna olan hayranlığımın etkisi büyüktü. Bu hayranlık, gençlik yıllarımda okumuş olduğum pek çok gazeteden, farkına varmadan almış olduğum telkinlerin sonucuydu.
Avam kamarasının İngiltere’de görevlerini ciddiye alarak yerine getirmesi ve bunu basının güzel bir ambalaj altında okuyucuya aktarması, benim üzerimde büyük tesir yapıyordu. Bir milletin kendi kendini yönetmesinden
daha iyi bir hükümet şekli olabilir miydi?
Ancak, objektif biçimde baktığımızda, parlamento ilkesi kadar yanlış bir ilke olamaz. İnsanlığın gelişmesinin, ne kadar az olursa olsun bir kişinin kafasından değil de çoğunluğun kafasından çıktığına nasıl inanılır?
Safsata...
Bugünkü Batı Avrupa’da, Marksizm’i demokrasiden ve demokrasiyi de Marksizm’den ayrı düşünmek, hayal etmek mümkün değildir. Demokrasi, dünya vebası Marksizm için, bir bahçedir. Bulaşıcı hastalık bu bahçeden büyüyüp yayılır ve bütün bu ifadesini o “düşük bebek” halindeki parlamentarizmde bulur. Marksizm doktrini, kişinin üstünlüğünü yok ederek, yerine sayının üstünlüğünü getirme gayretidir. 1917’de, Rus halkı fikri ve ahlaki seviye bakımından sıfırdı. Cahiller topluluğu olan Rus halkı, aydınlara karşı tahrik edilince, Rusya’nın kaderi birden değişti ve ihtilal başarı kazandı. Sonuçta Komünist İhtilali galip çıkınca, cahil Rus halkı Yahudi diktatörlerin, müdafaadan mahrum birer kölesi haline geldi. Yahudi diktatörler ise, bu baskı yönetimine “halk cumhuriyeti” adını verecek kadar sahte ve ustaca hareket ettiler.
Oy makinesi
Bizim yönetimimizde, ne meclislerde, ne de senatolarda hiçbir zaman oy verilmeyecektir. Bu heyetler, çalışma organıdır. Oy makineleri değillerdir. Bu iki heyetin üyeleri, danışma organlarıdır. Karar almak konusunda hiçbir yetkileri yoktur. Karar verme yetki ve hakkı, yalnız lidere aittir. Sorumluluğu lider üstlenmelidir. Bizim parlamenter dönemimiz bizi, mutlak mesuliyet ve mutlak otoriteden oluşmuş olan bir seçkin liderler grubu teşkil etmeye zorlamaktadır. İşte bu şekilde devletin anayasası, iktisat ve uygarlık sahasında yüceliğini borçlu olduğu “şahsiyet ilkesi” ile uyumlu bir duruma getirecektir. Tarih bize şunu göstermektedir ki, parlamentoların ekseriyet tarafından karar verilmesi yolundaki prensipleri dünyaya çok eski tarihlerden, daha açık ifade edelim, ezelden beri hâkim olmamıştır.
Tam aksine, tarihte ekseriyet uygulamasına çok az rastlanır. Tarih ise, bu devrelerin daima milletlerin ve devletlerin harap oldukları zamanlara rastladığını açıkça kaydetmektedir. Dünyanın altını üstüne geçiren büyük olayların hepsi, yazı ile değil, sözle meydana getirilmiştir. Fakat yine de, şeytan borazan ile kovulamaz.
Milletler, haylazlıklarla değil, fedakârlıklarla kurtarılır.