Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 1997 yılından 2001 yılına kadar Devlet ve Dışişleri Bakanı olarak görev yapmış olan Madeleine Albright, Birinci Dünya Savaşı sonrasından günümüze kadar gelen tarihi gelişim içindeki faşist eğilimleri ve uygulamaları konu alan “Faşizm (Fascism)” isimli bir kitap yazdı.

10 gün önce piyasaya çıkan kitap, ABD Başkanı Trump’ı da faşist saydığı uygulamaları nedeniyle eleştirdiği için, televizyon ve gazetelerin baş konusu haline geldi. Kitapta, eski ve yeni Türkiye için de uzun eleştiri ve övgü var.

Haberin Devamı

21. yüzyıl...

Albright, 21. yüzyılı, Demokrasi ve Faşizm arasındaki çatışma yüzyılı olarak tanımlıyor. Bu yüzyılda, kişi hak ve özgürlükleri sık sık sorgulanırken; kitlesel ölümler, besin kıtlığı ve büyük göç baskıları öne çıkan sorunlar olacak. Belki de dünya, yeni Hitler ve Mussolini’lerle tanışacak.

Albright’a göre, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde, uluslararası barış ve yargı özgürlüğünün gittikçe zora sokulduğu günlerde yaşıyoruz. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonraki dönemde hız kazanan demokrasi rüzgarı, artık tersine esiyor.

Tarihi olarak özgür dünyanın liderliğini üstlenmiş olan ABD’de bile demokratik kurumlar, güçlerini kaybediyorlar. Bir çok ülkede, ekonomik, teknolojik ve kültürel faktörler, siyasi güçler karşısında önemlerini ve güçlülüklerini yitiriyorlar.

Albright, Vladimir Putin ve Kim Jong-un gibi liderlerin, 1920 ilâ 1930’larda faşistlerin kullandıkları taktikleri kullandıklarını iddia ediyor; tarihteki vahim hataların tekrarlanmasından korktuğunu söylüyor.

Hitler nasıl başardı?

1932 yılında, Alman Cumhurbaşkanı Hindenburg, ikinci parti durumunda olan Nazi Partisi’nin koalisyon yapmak üzere masaya oturmasını istedi. Hitler’in isteği reddetmesi üzerine, Kasım ayında yeni seçimlere gidildi. Yeni seçimlerde, Nazi Partisi’nin büyümesinin durduğu ama bir kaç sandalye daha kazandığı ortaya çıktı. Komünistlerin koalisyona dahil edilmesi ise, olacak şey değildi. Yeterli çoğunluğu olmamasına rağmen hükümet kurma görevi Hitler’e verildi. Hitler, bu gelişmeyi “hukuki devrim” olarak nitelendirdi ve bir daha sandalyeyi bırakmadı. Hindenburg’un kararını, bir Nazi sempatizanı olan oğlu Oskar etkiledi.

Haberin Devamı

Mussolini de, 10 yıl sonra benzer biçimde, parlamentoda yeterli çoğunluğu olmadığı halde, göreve geldi. Hitler 2 yıl içinde, sendikaları kapatıp, medyayı kontrol ederek, işsizliği yarıya indirmeyi başardı. Savunma sanayini güçlendirirken, bunu, borçlarını zamanında ödeyebilmek ve barışı sürdürmek adına yaptığını söylüyordu. Ama, her zaman gizli bir gündemi ve sonraki adımı vardı.

Joseph McCarthy

1947-1957 yılları arasında ABD senatörü olarak görev yapmış olan McCarthy, ABD Senatosu’nda yaptığı sansasyonel çıkışları ile gündeme geldi ve sık sık Başkan Truman ve Başkan Eisenhower ile çatıştı. Ancak, Kennedy ailesi ve Cizvit Pederlerinden Father Edmund Walsh ile yakın ilişkisi vardı.

McCarthy, komünistlerin ülkenin her kurumuna sızdığını; Dışişleri Bakanlığı’nda, orduda, sendikalarda, basında, Hollywood’da ve hatta Başkanlık Sarayı’nda azılı komünistlerin bulunduğunu söylüyordu.

Haberin Devamı

1954 yılı Aralık ayında ABD Senatosu, tarihte ilk kez 67’ye karşı 22 oyla aldığı aldığı bir kararla, McCarty’nin kınanmasına karar verdi.

Sonraki yazımda, bu ilginç konuya devam edeceğim.