21 Haziran’da yapılan Mentoro Platformu toplantısında Ege Cansen, gelişmekte olan ülkeler ve Türk ekonomisindeki çıkmazları açıklamıştı. Bu açıklamadan önce de Osmanlı ekonomisinin farklı yapısı hakkında ipuçları vermişti. (Ancak, tırnak içindeki bilgiler, tarafıma aittir.)
Cansen’e göre, Osmanlı’da ekonomi yönetiminin amacı, milli geliri değil, devlet gelirini artırmaktı. Bu amaçla, tebadan vergi toplanır; işgal edilen ülkelerden de haraç alınırdı. Savaş ve işgallerin en önemli nedeni, haraç alınma ihtiyacı idi. Osmanlı yönetimi, yeterli vergi toplayamadığı ve haraç alamadığı dönemde, dış borç almaya başladı.
Toplumsal sözleşme
Demokratik kurumların etkinliğini ne kadar eleştiriyor olsak da; günümüz ekonomi yönetiminde, halk ile iktidar arasında, yazılı kuralları olmasa da, inkar edilemez biçimde “demokratik toplumsal bir sözleşme” vardır.
Bu sözleşmeye göre iktidar, halkın gelirini milli gelirden daha fazla artırmak durumundadır. Bunun için, gerektiği kadar dış borç alır. (Kur artışı bir anlamda, yeterli dış borç bulunamadığı ya da çok pahalı bulunduğu anlamına gelebilir.)
“Yatırım yap ama halkı üzme” yaklaşımının sonucu; alt yapı ve bayındırlık yatırımlarını dış borçla, sanayi yatırımlarını ise doğrudan yabancı sermaye ile finans etme prensibi, esas alınır. (Kur artışı, bu yatırımları da zora sokmaktadır. Üstelik, önceki yatırımlar nedeniyle alınmış olan kamu ve özel sektör kurumlarının borç vadeleri de gelmektedir.)
Ekonomiyi yönetmek...
Türk ekonomisi nispeten küçüktür ve az gelişmiştir. Gelişmiş ülkelerin manyetik alanı içindedir ve onların kararlarından etkilenir. Bu yüzden, pusulası şaşar, kendi rotasını kendi tayin edemez, sürüklenir, itilir ve çekilir. (Son uluslararası gelişmelerde, bu etkiyi yaşıyoruz. Gelişmiş büyük ekonomilerle yürütülen satranç politikasının, devam edemeyeceği anlaşılıyor.)
Parasal yapı farklı
Türk ekonomisinin parasal yapısı, (diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi) gelişmiş ve büyük ekonomilerden farklıdır.
- Gelişmiş ve büyük ekonomiler tek para birimlidir.
- Türk ekonomisi ise, Türk Lirası ve döviz (dolar, euro, sterlin vs) olmak üzere, çift para birimlidir. (Üstelik, sadece bu para birimlerinden biri üzerinde senyöraj hakkımız vardır; yani, yönetimi bizdedir. Peki, tedavüldeki paralardan biri üzerinde hiç hakimiyeti olmayan Merkez Bankamızın bağımsızlığı, ne anlama gelmektedir? Bizim gibi ülkelerde!)
- Tek para birimi ile yönetilen ülkelerde geçerli olan, “faiz - enflasyon” ilişkisi, bizde ters çalışır. (Aslında, ekonomi biliminin gelişmiş ülkelerde geçerli olan tüm prensipleri, gelişmekte olan ülkelerde tam olarak ters çalışmaktadır.)
Yarın devam edeceğim.