Yeni Arap nesli, artık “Arap milliyetçiliği” aldatmacasının arkasından gitmiyor. Ülkelerindeki kralların, kendi şahsi güçlerini korumak için her türlü rüşvet operasyonunun içine düştüklerini biliyor. Kralların, başkanların ve bunların ailelerinin, büyük devletlerle işbirliği yaparak, birlikte ülkelerini fakir bıraktıklarını öğrenmişler.
Yeni nesil Araplar, Osmanlılara karşı İngilizlerin oyununa gelip nasıl ayaklandırıldıklarının ve sonra verilen sözlerin hiç birinin tutulmadığının farkında. Yabancıların ülkelerine onları sömürmek için geldiklerini de biliyorlar. Zaten, bu konularda yüzlerce kitap yazıldı.
Yeni Arap nesli, batının “böl-yönet” politikasının ve Filistinlilere karşı İsrail’in desteklendiğinin farkında. Komünizm ve ateizm (Tanrı tanımama) yanlısı da değiller. Müslümanların süper güçler karşısında, dik durmalarının ve birliklerini bozmamalarının kendi yararlarına olduğunun, iyice bilincine vardılar. İletişim olanakları sayesinde, artık hiç bir şey gizli kalamıyor; hükümetler ne kadar önlem almak isteseler de, gerçeği saklayamıyorlar.
Yeni oluşumlar
1980’li yıllardan başlayarak, yeni İslami organizasyonlar oluşturuldu. İslami değerler yükseldi. Erkeklerde sakal bırakma, kadınlarda kapanma biçimlerinin modası ortaya çıktı. Kitabevleri, İslami konulardaki kitaplarla doldu. Ülkemiz de bu gelişimden nasibini aldı.
Soğuk savaşın bitmesi, Berlin duvarının yıkılması, Sovyetler Birliği’nin büyük ölçüde dağılması, “yeni bir dünya düzeni”nin habercisi idi. Sovyetler Birliği’nin dağılması, İslam dünyasında ateizmin çöküşü ve “Yeni İslam Çağı”nın başlaması olarak algılandı.
Bu gelişmelerden sonra, ABD’nin super güç ve “güvenilir baba” olarak, yeni düzende yer alması beklenirken, tam tersine, gelişmeler oldu. Batılılar, İslam dünyasını birbirleri ile sürekli bir savaş içinde, eğitim ve üretimden yoksun, onlara muhtaç bir biçimde tutmaya özen gösterdiler.
Yeni çağ
11 Eylül 2001 tarihinde New York’ta ikiz kulelere yapılan saldığı, Arapların dışlanması için yeni bir olanak yarattı. Bu saldırıda teröristler, ne bir haber göndermişler, ne saldırıyı üstlenen bir açıklama yapmışlar ve ne de bir istekte bulunmuşlardı. Teröristlerden 15’inin Suudi Arabistanlı, ikisinin Birleşik Arap Emirlikleri tebalı, birinin Mısır’lı ve birinin de Lübnan’lı olduğu açıklandı. Saldırıyı, Usama bin Ladin’in yönetimindeki Al-Kaide örgütünün yaptığı söylendi.
Bu saldırının hıncı alınmalı ve sadece bu örgütlere değil, bu örgütleri barındıran Arap dünyasına bir ders verilmeli idi. Afganistan’dan Taliban’la savaş sırasında, 100 bin sivil öldürüldü; milyonlarca kişi göçe zorlandı. Irak’ta ölü sayısının 3 milyonu aştığını Amerikan kaynakları kabul ediyorlar. Suriye’de ise en az 400 bin sivilin öldürüldüğü hesaplanıyor. 6.1 milyon nüfuslu Suriye’den 4.8 milyon kişi biz dahil komşu ülkelere sığındı. Mısır’da olanları ise, hepimiz biliyoruz.
Şimdi de, savaşın bitmemesi için, o bölgedeki terör örgütlerine silah yardımı yapılıyor. Bu karmaşada, Rusya Suriye’de bir deniz ve hava üssü kurarak, sıcak denizlerde kendini gösterme olanağı elde etti. Oysa, Rusya Arap dünyası ile müttefik olabilecek en son devletti.
Ama, artık Arap dünyasının akilleri, en azından kendilerine ne yapılmak istendiğini biliyorlar.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun, Doğu Kudüs’ün İsrail’in Başkenti ilan edilememesi konusunda verdiği karar, Müslüman ve Arap dünyası için, yeni bir başlangıç sayılır.