Dün yapılan kritik ve tarihi Tahran zirvesi, aslında özellikle İdlib meselesini çözmek üzere yapıldı. Ancak her ne kadar tartışmalar İdlib üzerine yoğunlaşmış görünse de, satır aralarında üç ülkenin savaş sonrasındaki çıkarları yankılanıyordu. Bu da Türkiye, Rusya ve İran’ın yollarının asıl orta vadede kesişeceğinin göstergesi oldu.
Asgari müşterekler
Cumhurbaşkanı Erdoğan hem canlı yayınlanan zirve esnasında hem de basın toplantısında iki defa “Astana sürecinin asgari müşterekler” üzerine kurulu olduğunu söyledi. Türkiye, Rusya ve İran için bu müşterekler aslında son derece az: İdlib’deki radikal gruplardan kurtulmak, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak ve siyasi çözüm sürecine bir an evvel geçmek. Bunların yanına bir de ABD’nin Suriye’deki varlığının sona erdirilmesini ekleyebiliriz. Ancak bunların ötesinde, üç ülkenin anlaşamadığı birçok nokta var. Daha doğrusu; Rusya ve İran Suriye konusunda hemen hemen tamamen mutabıklar. Dolayısıyla, Türkiye’nin Rusya-İran ekseniyle arasında farklılıklar olduğunu söylemek daha doğru...
***
Bunlardan ilki, zirvede de öne çıktığı gibi, Esad meselesi. İran Cumhurbaşkanı Ruhani ve Rusya Devlet Başkanı Putin, ülkenin kontrolünün tamamen Esad’a geçmesi gerektiğini açıkça söylediler. Erdoğan ise “Suriye’nin kaderinin Esad’ın insafına bırakılmasına rıza gösteremeyiz” diyerek bu konudaki rahatsızlığının sürdüğünü ortaya koydu.
Muhalif sorunsalı
Aralarındaki 2. anlaşmazlık ise, muhalifler konusu. Rusya ve İran zaten Suriye savaşının en başından beri tüm muhaliflere topyekûn karşı duruyorlar. Hem bu gruplar Esad’ı devirmek istedikleri için hem de “ılımlı”lar ile radikaller arasında neredeyse bir fark gözetmedikleri için. Ancak yine de Ankara’nın yıllardır desteklediği “ılımlı” muhaliflere saldırıp Türkiye’yle bir kriz çıkarmak istemedikleri için, bu gruplara şimdilik dokunmuyorlar. Zaten Erdoğan’ın zirve boyunca beş kez “ateşkes” demesi ve özellikle canlı yayın esnasında ısrarla ateşkes çağrısı yapılması gerektiğini vurgulaması da bundan. Yani Esad’ın İran ve Rusya’yla birlikte İdlib’de “ılımlı” muhalifleri vurmasını engellemek istemesinden. Bu nedenle, Ankara Tahran ve Moskova’dan bir süre daha sabretmelerini istiyor ve bu esnada da kendi desteklediği grupları bu bölgeden çıkarmayı hedefliyor. Ne var ki zirvede Putin’in Erdoğan’ın ateşkes çağrısı üzerine, “Bunun için Esad’ın ve terör gruplarının da bu masada olması gerekir” yanıtını vermesi, bu noktada uzlaşma sağlanamadığını gösteriyor. Bu da önümüzdeki dönemde zirve öncesinde Rusya’nın İdlib’e yaptığı sınırlı hava saldırıları gibi- bu bölgede benzer mikro-operasyonlara şahit olacağız demektir.
YPG ve ABD
Zirveye katılan üç ülke arasındaki bir diğer uzlaşmazlık ise, bugüne kadar YPG konusunda olageldi. Malum, Rusya YPG’yi terör örgütü olarak tanımıyor ve hatta Moskova’da bir ofis açmalarına bile izin vermişti. İran deseniz zaten ezelden beri PKK kartını Türkiye’ye karşı işine geldiğinde kullanmayı çok iyi biliyor. Ancak bu zirvenin Türkiye açısından en büyük kazanımı, bu konuda olmuş görünüyor. Ruhani’nin “YPG Fırat’ın doğusundan çıkarılmalı, ABD bu bölgeyi terk etmeli” çıkışı çok önemli. Her ne kadar bunu İran’ı Suriye’den çıkarmayı kafaya koymuş olan Trump’a karşı bir hamle olarak yapmış olsa da...
***
İşte YPG konusundaki bu atılım da artık Rusya-İran’ın gözlerini savaş sonrasına diktiklerinin göstergesi. Zira bundan sonra Rusya’nın asıl rekabeti, kuzeydoğu Suriye’de YPG üzerinden varlık gösteren ABD’yle olacak. Hakeza İran’ın da asıl derdi daha şimdiden ABD. Türkiye deseniz, Suriye sınırındaki terör koridoru en büyük güvenlik sorunu haline gelmiş durumda. Bu yüzden orta vadede bizim de asıl meselemiz ABD ile.
Özetle, Tahran'da her ne kadar farklılıklar ön plana çıkmış olsa da... Görüş ayrılıklarının savaş sonrasında bu üç ülkeyi bir arada tutacak olan ortak çıkarların gölgesinde kalacağı kesin.