Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’ı Suriye’den çekilmeye ikna etmesinin artçıları şiddetle sürüyor. ABD’nin Suriye politikasının kilit aktörleri bile bu kararı Trump’ın tweet’lerinden öğrendikleri için, belirsizlikler diz boyu.
Türkiye’nin kazanımları
Ama her şeye rağmen ve her şeyden önce bu, Türkiye için ciddi bir diplomatik zafer. Zira Ankara’nın yıllardır en büyük güvenlik tehdidi olarak gördüğü kuzey Suriye’deki YPG, bir anda kendini ortada bırakılmış buldu. Türkiye’nin eli de PKK bağlantılı bu örgüte karşı güçlendi.
Dolayısıyla, Trump, Suriye savaşında taktiksel iş birliği yaptığı YPG’den vazgeçip, bu uğurda NATO müttefiki ve “stratejik ortağı” olan Türkiye’yi kaybetmeyi göze almadığını ortaya koydu. Bununla birlikte, ABD Başkanı’nın Erdoğan’a “Kongre’yi size Patriot satmak için ikna ederim” sözünü vermesi de bu stratejik ortaklığı yeniden güçlendirme yolunda attığı önemli bir adım.
***
Bir diğer önemli kazanım da Türkiye’nin Suriye masasında daha da kilit bir aktör haline gelmiş olması. Buna ek olarak, Erdoğan’ın Trump üzerinde etki sahibi olduğu da dünyaya yansımış oldu. Ankara’nın ABD ile Rusya arasında izlediği denge politikası açısından da bu değişim büyük bir başarı.
Gelgelelim tüm bu önemli kazanımlar, ortaya çıkan yeni denklemin risklerden azade olduğu anlamına gelmiyor.
YPG ne yapacak?
Bizi bekleyen iki büyük soru işareti var. 1.si; çekilmenin YPG varlığı açısından ne anlama geldiği. Yani Fırat’ın doğusunda ortaya çıkacak güç boşluğunu kim dolduracak? Şu an görünen o ki bu bölgeye Esad rejimi güçleri yerleşebilir. Dün YPG’nin Menbiç’in batısında kontrolü rejime bırakması, bunun işareti. Bu da Türkiye-Suriye sınır hattının önemli bir bölümünde rejim güçleri bulunacak demektir.
Zaten Trump’ın çekilme kararının hemen ardından YPG “Biz federasyon peşinde değiliz” açıklaması yaparak Esad’a zeytin dalı uzatmıştı. Buna müteakip, ABD’nin çekilmesi işine gelen Rusya’nın da zaman kaybetmeden devreye girdiği anlaşılıyor. Moskova’nın örgütle Şam arasında aracılık ettiği basına pek çok kez yansıdı.
İşte bu yeni durumda Ankara’nın rejimle doğrudan diyaloğa girmesi, her şeyden önce Esad-YPG ilişkisinin önünü almak açısından anlamlı olacaktır.
***
Bu soru etrafındaki bir diğer belirsizlik de ABD’de YPG ile iş birliğini savunan diğer kurumların (başta Pentagon) bundan sonra atacakları adımlar. Mesela Pentagon YPG’yi yine de eğitip donatmaya devam etmeye çalışacak mı? Ankara’nın desteklediği Barzani’ye yakın Suriyeli peşmergenin bu bölgelere geri dönmesini ABD de teşvik edecek mi? Trump içerideki ve dışarıdaki baskılara rağmen marta kadar Suriye’den çekilebilecek mi? Buradaki üslerini devredecek mi?
DAEŞ’le mücadele
2. büyük soru ise, DAEŞ’le mücadele. Birçok uzman şimdi TSK’nın Rakka ve Deyrizor gibi DAEŞ’in hâlâ hakim olduğu Suriye’nin içlerine nasıl gireceğini sorguluyor. Ancak görünen o ki ABD buralarda küçük çaplı hava operasyonları yapmaya devam edecek. Bununla birlikte, Pentagon’un küçük özel harekât timleriyle buralarda mücadeleye devam edeceği anlaşılıyor. Fransa başta olmak üzere koalisyon güçleri de destek verebilir.
Buna paralel olarak, Türkiye ve ABD’nin Özgür Suriye Ordusu’nu ve Arap aşiretlerini örgütlemesi, Körfez ülkelerinden de destek alınması ciddi bir ihtimal. Trump’ın çekilme kararının ardından “Suudi Arabistan Suriye’ye yardım için gereken parayı harcamayı kabul etti” yazması da buna delalet.
***
Tüm bu süreçte Ankara’nın en çok dikkat etmesi gereken ise bir yandan ABD ile iş birliğini güçlendirirken, diğer yandan Rusya ve İran’la oluşabilecek gerilimleri önlemek olacak.
Kısacası, çetrefil bir yola giriyoruz. Ancak yine de güvenlik önceliklerine bakıldığında, Türkiye lehine bir yol gibi görünüyor. Yolumuz açık olsun...