“Çocuklar anne babalarını, ülkeler de bulundukları coğrafyayı seçemez” demişti İsrail’in eski Başbakanı Ehud Barak bundan tam 3 yıl önce, Haziran 2014’te.
Mavi Marmara baskını sırasında Savunma Bakanı olan Barak’la Tel Aviv’deki evinde görüşmüştük. Bu cümleyi, bölgemizin gerçeklerini kabul etmekten başka çaremiz olmadığını vurgulamak için söylemişti. Özellikle de Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerini kastederek. Türkiye, İsrail ve Kürtlerin de Ortadoğu’daki sorunlara karşı iş birliği yapmaları gerektiğini vurgulamıştı.
3 yıl sonra bugün İsrail’den benzer açıklamalar geliyor. Başbakan Netanyahu, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) 25 Eylül’de yapılması planlanan bağımsızlık referandumunu desteklediğini açıkça söylüyor. ABD de aslında aynı şekilde. Sadece referandumun zamanlamasına karşı çıkıyor.
Sadece kuzey Irak değil, kuzey Suriye’deki Kürt oluşumu da bağımsızlık yoluna girmiş durumda. Suriye’nin şu anda yüzde 15’i PKK bağlantılı YPG’nin kontrolünde. DEAŞ’a karşı savaştıkları gerekçesiyle ABD’den aldıkları destekle, topraklarını gitgide genişletiyorlar. ABD de bu bölgede art arda üsler kuruyor. Rusya deseniz, o da kuzeybatı Suriye’deki YPG varlığına kol kanat geriyor. Zira Kürt kartını ABD’ye kaptırmak istemiyor.
Dahası, kuzey Irak ve kuzey Suriye arasındaki sınırlar da gittikçe daha geçirgenleşiyor.
Yeni Kürt gerçekliği
Doğru, bugün kuzey Irak’taki Barzani yönetimiyle kuzey Suriye’deki YPG koridoru, birbirlerine karşı mesafeliler. Ancak bu, yarın uzlaşmayacakları anlamına gelmiyor. Bakın, kuzey Irak’ta birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan Barzani’nin KDP’si, Talabani’nin KYB’si ve Goran Hareketi, konu referandum olunca bir araya geldiler. Evvelsi gün, tam 2 yıldır kavga ettikleri için toplanamayan IKYB Meclisi’ni çalıştırmak için görüştüler. Dolayısıyla, yarın öbür gün kuzey Irak ve kuzey Suriye’nin de Kürt milliyetçiliğinde birleşmesi muhtemel.
İşte bu yeni gerçekliğe göre yeni bir politika oluşturmamızın vakti artık geldi. Her şeyden önce, sınırlarımızı güvenli kılmak ve büyük güçlerin elinden “Kürt kartı”nı almak için bu şart... Bunun yolu da sınırlarımızdaki Kürtleri uzun vadede “dost unsur” haline getirmekten ve kendi etki alanımız altına almaktan geçiyor.
Barzani’yle referandum konusundaki anlaşmazlığımıza rağmen ilişkimizi yürütmemiz buna yönelik bir strateji... Aynı şekilde, kuzey Suriye’de de “Barzani benzeri” bir yapı oluşmasını hedeflemeliyiz. Bir yandan PKK ve YPG ile mücadelemiz devam ederken, diğer yandan YPG’yi ve onun siyasi kolu olan PYD’yi ayrışmaya teşvik edebiliriz. PYD eskiden olduğu gibi yine siyasi bir muhatap haline gelirse, Barzani benzeri bir ilişki kurmanın yolu açılabilir.
Yalnız bunun için hem Suriye’de gitgide daha güçlü bir odak haline gelen Şam rejiminin de desteğini almamız gerekir. Hem de ABD ve Rusya’yla dengeli bir ilişki yürüterek, PKK ve YPG üzerindeki nüfuzlarını kullanmalarını sağlamamız gerek.
İp cambazlığının tam vakti.
Aysel Tuğluk
Sadece bireylerin değil, toplumların da karanlık noktaları vardır. Mesela bir mahallede bir evin camına taş atıldığında, hemen ardından başkaları da o kırık cama taş atmaya başlar. Sanki yok edilmesi kolay, kırık, zayıf bir ev yakalanmış gibi...
HDP milletvekili Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesinde yaşananlar, bana bunu hatırlattı. Bir toplumu toplum yapan, sadece bayramları ve bayramlarda buluştuğu sevinçler değildir. Aynı zamanda ve daha önemlisi, kendi mahallesinde kırılan bir camı iyice tuzla buz olmadan hemen onarabilmesidir. O kırık camlı eve sahip çıkabilmesidir.
Annesini henüz kaybetmiş, dahası, onun son günlerinde yanında olamamış bir evladın annesini gözünün önünde mezardan çıkarmak... Kendimize şu soruyu sormalıyız: Biz birbirimize en büyük acıları yaşatmak için yarışan bir toplum mu olmak istiyoruz?
Devlet en üst perdeden bu vahşete hızla doğru tepkiyi verdi. Ama böyle bir insanlık ayıbına ve nefret suçuna bir daha mahal vermemek için hem devlete, hem bizlere çok daha fazlası düşüyor. Faillerin hemen en ağır şekilde cezalandırılması elzem. Ama bu, camları kırılmış o evde oturanlara güven vermeye yetmez. Kendi içimizdeki ırkçı ve nefret dolu unsurları fark edip ayıklamamız gerekiyor. El birliğiyle.
Aksi takdirde, bırakın insanlık tarihine karanlık sayfalar bırakmayı, yukarıda bahsettiğimiz Irak ve Suriye gibi bölünmemiz de kaçınılmaz.