Günlerdir ABD ile aramız- daki füze krizini konuşuyoruz. İş, Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Ankara’ya açıkça “Tarafını seç” demesine kadar geldi. Resmen “S-400 füzesi alıp Rusya’nın yanında mı yer alacaksınız, yoksa bizden Patriot alıp NATO’da kalmaya devam mı edeceksiniz?” demeye getirdi.
Oysaki olanlar, ikili bir krizin çok daha ötesinde bir duruma işaret ediyor. O da yepyeni bir dünya düzeni içinde olduğumuz. Pompeo’nun bu sözleri tam da NATO’nun 70. yaş gününde söylemiş olması zaten bunun izdüşümü.
Kutuplar, dengeler
Türkiye’nin 67 yıl önce üye olduğu NATO bizatihi Sovyet Rusya’ya karşı kurulmuş, Soğuk Savaş’ın da simgesi olmuştu. Ne var ki bugün dünya aynı dünya değil. Gitgide daha çok kutuplu hale geliyor. Bu hafta İttifak’ın 70. yıl dönümü kutlamalarının yapıldığı Washington’da üye ülkelerin Dışişleri Bakanları toplandığında da işte bu yeni gerçeklik ortalığa iyice döküldü.
Pompeo bir yandan Türkiye’ye verip veriştirirken, diğer yandan Rusya ve Çin’i İttifak için en büyük tehditler olarak sıralıyordu. Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerini de NATO’ya yeterince para ayırmadıkları için paylıyordu. Avrupalılar deseniz, ABD ile aralarındaki görüş ayrılıkları zirve yapmışken, zaten kendi ordularını kurma derdindeler. Çoğu bir yandan kendisini Rusya’ya karşı konumlandırırken, diğer yandan da Rusya ile sıkı bir enerji iş birliği içinde.
İşte bu çok boyutlu ittifak ilişkileri öyle bir noktaya geldi ki göbeği ABD’ye doğrudan bağlı olan İsrail’in lideri Netanyahu, evvelsi gün ABD’nin “baş tehdit” olarak gösterdiği Rusya’daydı ve Putin’e Suriye için ortak bir “ABD-Rusya-İsrail” planı sundu! Zira bu yeni düzende birçok sorunun çözümü için iki tarafı da kapsamak gerekiyor.
Peki, neden S-400?
İşte Türkiye de bu yeni dengeler içinde resmen jonglörlük yapıyor. Ancak Batı ile Rusya’yı dengeleme çabasının arkasındaki tek sebep, çoklu ilişkiler kurma ihtiyacı değil. Türk yetkililer en öncelikli sebep olarak, ABD ile ortaklığın yakalanamamış olmasını gösteriyorlar. Washington’ın Suriye’de PKK bağlantılı YPG’yle iş tutması ihtilafın en öncelikli ayağı. Kaldı ki ABD uzun süre Ankara’nın ısrarlı taleplerine karşın Patiot satışına yeşil ışık yakmamıştı.
İşte tüm bu nedenlerden dolayı da Ankara savunma kaynaklarını çeşitlendirmek ve iki taraftan aldığı kaynakları birleştirmek derdinde. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın kasımda Putin’in İstanbul’u ziyaretinden sadece 1 gün sonra, “Patriotlar için bize iyi bir teklif gelirse ciddiyetle değerlendiririz” demesi bundandı.
***
Bununla birlikte, dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Rus S-400’ler, Türkiye’nin sadece hava savunmasını karşılamaya yönelik. Amerikan Patriotları ise füze savunmasına yönelik, yani çok daha kapsamlı, uzun vadeli ve etkili bir savunma sistemi. Dolayısıyla, iki sistemin karşılayacağı ihtiyaçların büyüklüğü, her iki tarafla kurduğumuz ilişkiyi bire bir yansıtıyor. Rusya ile yapılan kısa vadeli ve pragmatik bir iş birliği iken, Batı ile ittifakın uzun vadeli, kalıcı ve güçlü olduğu vurgusu Ankara’da yapılıyor.
Yine de Washington’dan bu hafta üst üste gelen “S-400 alırsanız, F-35 savaş uçaklarının satışını durdururuz” gibi yaptırım kokan açıklamalar şunu gösteriyor: Bu konu Türkiye’nin başını ağrıtmaya belli ki devam edecek. O yüzden, çok yönlü ve dengeli bir dış politika izlemek ne kadar elzemse, aynı derecede (özellikle NATO üyeliğimiz ve AB perspektifi düşünülünce) Batı ile hassas bir mesai yürütmek de gerekli.
Hele ki gözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pazartesi günü 2019’un başından bu yana 3. kez görüşeceği Putin’le yakın ilişkisine dikilmişken...