Evvelsi gece gelen, İran’ın efsane komutanı Kasım Süleymani’nin öldürüldüğü haberi ortalığı bir anda sarstı. Zira Süleymani, Ortadoğu’nun en güçlü aktörlerinden biriydi. O, İran derin devletiydi. Devrim Muhafızları’nın en önemli kolu Kudüs Gücü’nün başındaki komutan olarak, İran’ın tüm dış operasyonlarını yönetiyordu. Bugün Suriye’de Esad hâlâ ayaktaysa, arkasında Şii milisleri toplayan Süleymani’ye çok şey borçlu. Sadece Suriye’de değil, İran’ın tüm bölgede kurduğu “Şii Hilali” Kasım Süleymani’nin eseriydi.
Kısacası, Kasım Süleymani İran’ın kırmızı çizgisiydi. Devletin mahremiydi. İran’ın diğer ülkelerle yaptığı görüşmelerde kendisi bizzat bulunmasa bile, gölgesinin orada olduğunu tüm liderler bilirdi. Aynı zamanda halkın kahramanıydı. Tahran’a gittiğinizde sokaklarda, lokantalarda, balkonlarda, evlerde onun posterlerini görünce “yaşayan efsane” olduğunu anlardınız.
İşte şimdi ABD’nin açıktan böyle kritik bir suikastı yapması, hemen üzerine bu saldırıyı üstlenmesi ve üstüne üstlük bunun Başkan Trump’ın emriyle yapıldığını açıklaması... Ne anlama geliyor? Bizi bir İran-ABD ya da İran-İsrail savaşı mı bekliyor?
Tırmanan tansiyon
Öncelikle, perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Irak’ta 1 Ekim’den bu yana süren, 250’den fazla kişinin hayatını kaybettiği ve hükümeti resmen deviren gösteriler bu gelişmenin habercisiydi. Şöyle ki:
“İran dışarı” diye bağırarak Bağdat’ta yürüyen kitleler, ülkedeki ekonomik darboğazın asıl suçlusu olarak “gölge hükümet” İran’ı görüyorlar. Washington da bu gösterilere destek veren açıklamalar yapmaktan kaçınmıyor. İki ay önce konuştuğum, Tahran’daki güvendiğim kaynaklarım, “Bu bir komplo teorisi değil, ABD iki yıldır Irak’taki muhalif grupları örgütlemek için planlama yapıyor” demişlerdi. Özellikle Azeri ve Kürt kökenli İranlıların kullanıldığını, amacın da İran rejimini zayıflatmak olduğunu söylemişlerdi. Yani Irak üzerinden ABD-İran çatışması artık iyice ayyuka çıkmıştı.
Çanak çömlek ise 28 Aralık’ta patladı. O gün Pentagon, Irak Kerkük’teki Amerikan üssüne İran destekli Şii milislerin saldırdığını açıkladı. Bunun üstüne ABD misilleme olarak milislerin Irak ve Suriye’deki üslerine ilk kez hava saldırısı düzenlendi. İran destekli milisler de 31 Aralık’ta Bağdat’taki ABD’nin Büyükelçiliği’nin duvarını ateşe verip “ABD’ye ölüm” sloganları attılar. Hemen akabinde de işte Süleymani’nin suikast haberi geldi.
***
Peki, bu çatışmanın arkasındaki sebep ne? ABD Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’da esip gürleyen İran’ın bölgedeki nüfuzunu artık bitirmek, İsrail’in güvenliğini daha sağlama almak istiyor. Yaptırımlarla Tahran’a yeterince zarar veremediğini gördüğü için de, sert güce başvuruyor. Bu suikastı bu kadar açıktan yaparak sahiplenmesi ise, Trump’ın kasımda yapılacak seçimler için kullandığı bir koz olarak görülmeli. Aynı zamanda da içeride boğuştuğu azil sürecinde havayı dağıtmak istemiş gibi.
Savaş çıkar mı?
Şimdi gelelim en çok merak edilene: Savaş çıkar mı? İran en “derin”, en mahrem, en kilit adamının öldürülmesine ve bunun tüm dünyaya davul zurnayla duyurulmasına elbette ciddi bir tepki verecektir. Ancak yine de devletler arası savaş çıkmaması için çok sebep var.
Öncelikle Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilip koyduğu yaptırımlarla, İran ekonomisi iyice dibe vurdu. Her ne kadar Tahran’ın uluslararası ve bölgesel denklemde ayakta kalabilmek için sertleşmesi gerekse de, ülkeyi ayakta tutabilmek için “savaş kesesi”nin ağzını kapatması gerek. Dolayısıyla, attığı adımları çok dikkatli tartacaktır. ABD’yi doğrudan değil, bölgedeki Amerikan varlığını hedef alacaktır.
Atacağı muhtemel adımlar ise bölgedeki ama özellikle ABD’nin müttefiki olan ülkelerde Amerikan hedeflerine -yani büyükelçiliklere ve üslere- yönelik saldırılar olabilir. “Üst düzey Amerikalı yetkililere suikast girişimleri, Suudi Arabistan’da gördüğümüz gibi petrol sevkiyatını etkileyecek operasyonlar, Irak-Suriye-Lübnan’da ABD’yi ve İsrail’i zora sokacak girişimler gelmesi muhtemel” diyor, telefonda konuştuğum Enerji ve Güvenlik uzmanı Dr. Hasan Selim Özertem.
Tabii bu adımlar Trump’a muhtemel bir operasyon için de meşruiyet kazandırır. Mesela seçim öncesi İran’a bir hava harekâtı düzenlemesi için.
***
Türkiye elbette ABD’nin müttefiki olarak güvenlik açısından çok dikkatli davranması gereken bir döneme giriyor. Bununla birlikte, her iki “taraf”la diyaloğu olan bir bölge ülkesi olarak, tarafsız ve yapıcı bir rol oynaması bu badireyi atlatırken izleyeceği en iyi taktik olur.