İdlib’le oturup İdlib’le kalkıyoruz kaç gündür. Önce soralım: İdlib neden önemli?
İdlib’in önemi
Her şeyden önce, İdlib 2011’den beri süren Suriye savaşının son halkası. Yani toprak paylaşımını tamamlayacak, güç dengelerini yerine oturtacak son dönüm noktası. Bu yüzden sadece Esad ve muhalifler için değil, bu ülkede vekâlet savaşı yürüten Rusya ve ABD için de son derece kritik.
2.si; Esad Suriye genelinde muhalif grupları alt etmeyi ve son direnenleri de İdlib’e iteklemeyi başarmıştı. İşte şimdi bu gruplar için İdlib son kale. Dolayısıyla, Türkiye için de, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) başta olmak üzere desteklediği “ılımlı” muhaliflerin son mücadele noktası.
***
Türkiye için İdlib’in 2. önemi de şu: Uluslararası Kriz Grubu’nun (International Crisis Group) son raporuna göre, İdlib’de 2 milyon 650 bin Suriyeli yaşıyor. Buraya yapılacak bir operasyonda en az 1 milyon kişinin Türkiye’ye göç edeceği tahmin ediliyor. Aralarındaki silahlı gruplar da buna dahil. Ankara’yı işte en çok bu tedirgin ediyor.
Stratejik olarak İdlib’in bir önemi de, Suriye’nin kuzeyinden Şam’a, oradan da Ürdün’e kadar uzanan M5 otoyolunun üzerinde bulunması. Bununla birlikte ülkenin ticaret merkezi olan Halep’le Akdeniz kıyısındaki Lazkiye’yi de otoyolla bağlıyor. Yani İdlib’i alan, Akdeniz sularına açılmış oluyor!
İki senaryo
Şimdi ise önümüzde iki ihtimal var. Ya Esad Rusya’nın ve İran’ın desteğini alarak buraya saldıracak. Ki zaten İdlib’in üç tarafına büyük bir askeri yığınak yaptı bile. Ya da Rusya ve Esad’ın iddia ettiği gibi, ABD buraya “Esad’ın kimyasal saldırı yaptığı” gerekçesiyle bir operasyon yapacak. Hatta bu ihtimale karşı Rusya Akdeniz’e devasa bir askeri sevkiyat yapmış durumda.
1. senaryonun her halükârda 7 Eylül’de Tahran’da yapılacak olan Türkiye-Rusya-İran zirvesinden önce gerçekleşmesi beklenmemeli. Ancak Ankara bu operasyona karşı olduğu için Rusya ve İran’a yoğun baskı yapıyor. Buradaki “ılımlı” ve radikal grupların birbirinden ayrılması ve silahsızlandırılması için yıl sonuna kadar süre istiyor. Şu ana kadar ise sayıları 60 bini bulan radikallerin çoğunun silah bırakmaya meyilli olmadığı anlaşılıyor.
***
Şimdilik Rusya ve İran Esad’ı tutabiliyor. Ancak Ankara bu üç gücü daha ne kadar durdurabilecek? Esad ülkenin neredeyse tamamını ele geçirmişken, bu son halkayı da almak için daha ne kadar bekler? Moskova ve Tahran da Ankara ile bu kadar sıkı iş birliği içindeyken, Esad konusunda bir kırılma beklemezler mi?
Gelelim 2. senaryoya... Bu senaryoda da ABD’nin aynı 1. Körfez Savaşı’nda olduğu gibi bu bölgeye “uçuşa yasak bölge” kuracağı beklentisi hiç de düşük değil. Pentagon’un kuzeydoğu Suriye’deki üslerine radar sistemi kurduğu haberleri de buna işaret ediyor.
Yeni bölge politikası
Bu iki senaryo da aslında şu resmi ortaya koyuyor: Suriye’de muhalifler bir ölçüde siyasi temsil kazansalar bile, Esad artık ülkedeki tek egemen ve meşru güç. Bununla birlikte, ABD ile kriz yaşadığımız bu günlerde Rusya ve İran’la Esad sebebiyle tansiyonu yükseltmemiz ancak elimizi zayıflatır. Dahası, rejimle irtibat kurmak için sürekli Moskova ve Tahran’ın eline bakmamız, bu iki ülkeye gereğinden fazla güç atfediyor.
Kaldı ki ABD’nin Suriye’deki ortağı olan YPG’nin önünü kesmenin şu anda tek yolu, Şam’la müzakere etmek. Zaten Ankara’nın İdlib operasyonuna YPG’nin katılmaması için Esad’ın YPG ile görüşmesini kestirmeyi başardığı (Rusya üzerinden) daha yeni basına yansıdı. Bu da böyle bir iş birliğinin başlangıcı olabilir.
Kısacası, bu yepyeni güç dengesine göre yepyeni bir bölge politikası kurgulamanın zamanı geldi.