Verda Özer

Verda Özer

verdaozer@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dış politikada hassas ayar


“50 yıldan fazladır üye olduğumuz NATO’dan ayrılmayız! Bu kadar açık!”
“Rusya’dan aldığımız S-400 füzeleri bir seçim değil, mecburiyet.”
Başbakan Binali Yıldırım’ın sarf ettiği bu iki cümle, hafta başında yaptığı İngiltere ziyaretinin özeti mahiyetinde. Başbakan bu mesajları önce Londra’da bulunan en önemli düşünce kuruluşlarından Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü’ndeki (IISS) konuşmasında verdi. Sonra da dönüş yolunda bizlere verdiği röportajda tekrarladı.
İşte bu iki cümle, Ankara’nın şu anki stratejik okumasının bire bir yansıması.
Gezinin hedefleri
Rusya ve İran’la yürüttüğümüz Astana süreci ve eşzamanlı olarak Rusya’dan S-400 füzesi almamız... Buna mukabil ABD ve NATO ile yaşadığımız krizler ve Avrupa’yla aramıza giren gerilimli mesafe... Tüm bunlar Türkiye’nin Batı ittifakını sorgulamaya açtı. Ve Rusya’nın kanatları altına girdiğimiz endişesi yarattı. Sadece dışarıda değil, içeride de öyle. EDAM’ın (Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi) yaptığı son araştırmaya göre, toplumun yüzde 68’i Türkiye’nin Batı ittifakından kopmakta olduğunu düşünüyor. Başbakan’ın Londra ziyareti işte tam da bu endişelerin zirve yaptığı zamana denk getirildi. Yıldırım, art arda Batı’ya yönelik yapıcı mesajlar verdi. “Türkiye ve ABD’nin orta ve uzun vadede daha çok birlikte hareket etmesi gerekir” dedikten sonra, NATO üyeliğimizi üstüne basa basa vurguladı. S-400 füzeleriyle ilgili soruya karşılık da “Biz füze alımını NATO ile yapmak isteriz. Bunun için de çok gayret ettik” diyerek, gezinin 3 hedefini belli etti.
1.si; Rusya’ya bağımlı olduğumuz algısını kırmak. 2.si; Batı ittifakına bağımızın kalıcı olduğunu ve Rusya ile işbirliğinin buna alternatif olmadığını vurgulamak. Belli ki bölgemizde sınırların değişmesine varacak ölçüde derin kırılmalar yaşanırken, Ankara NATO gibi kitlesel bir güvenlik örgütünü bir çıpa ve güvence olarak görüyor.
Batı’ya yönelik yapıcı mesajın arkasındaki bir diğer sebep de, DAEŞ-sonrası döneme geçilmesi. Ankara DAEŞ’le mücadele gerekçesiyle YPG ile işbirliği yapan ABD’nin yavaş yavaş örgütten desteğini çekmesini bekliyor. Dolayısıyla, bu yeni dönemi bir fırsat olarak görüyor.
Bekleyen badireler
Bununla birlikte, Batı’ya verilen mesajlar sadece ABD değil, Almanya ve İsrail’i de kapsadı. Başbakan’ın “Almanların seçim öncesi gergin tutumu müspet bir yöne doğru gidiyor. Biz de ‘Tamam, artık normal hayata dönelim’ diyoruz” sözleri, bunun en iyi örneği. Yine IISS’teki konuşmasında İsrail ile ilişkileri düzelttiğimizi kendiliğinden hatırlatması da önemliydi.
Ancak ziyaretin asıl stratejik hedefi ABD ve Rusya arasında dengeleyici bir tutum ortaya koymaktı.
Türkiye uçak krizinde Rusya’ya fazla bel bağlamanın riskli olduğunu gördü. Diğer yandan, ABD ile yaşadığımız krizlerin YPG meselesi başta olmak üzere- kısa vadede aşılamayacağı da ortada (Washington’daki parçalı yönetimin de bunda payı var). Bu yüzden iki tarafla da konu bazlı işbirliğini sürdürerek, bu ikiliyi dengelemek istiyor.
Ankara Rusya-Batı dengelemesini ise, iki tarafın birbirine rakip olmadığını söyleyerek temellendiriyor. Yıldırım’ın IISS konuşmasındaki “ABD ve Rusya Ortadoğu’da birbiriyle rekabet etmiyor” sözleri bunu ortaya koyuyor.
Ne var ki bu taktiği bekleyen 3 sıkıntılı alan var. 1.si; Rusya ve ABD’nin birbirine rakip olduğu gerçeği. Bu yüzden söylemde de ikisi arasındaki dengeyi gözetmemiz gerekiyor. Mesela bir Batı başkentinde “Aslında füzeleri NATO’dan almak isterdik” demek, Rusya’yla aramızda orta vadede sıkıntı yaratabilir.
2.si; ABD DEAŞ sonrasında da YPG politikasını değiştirecek gibi durmuyor. Politikamızı buna göre şekillendirmekte fayda var.
Diğer dikkat etmemiz gereken şey ise, Batı’ya karşı kullandığımız söylem. İngiltere’de verdiğimiz ılımlı ve yapıcı mesajların karşılığını alabilmek ve Rusya-Batı arasında manevra alanımızı mümkün olduğunca geniş tutabilmek için, Batı’ya karşı kullandığımız sert söylemi yumuşatmamız elzem. Aksi takdirde, hem verilen mesajlar havada kalır hem de güvenilirliğimiz yara alır.
Umuyorum Türkiye’nin elini güçlendiren “İngiltere hamlesi”nin devamı bu 3 noktayı gözeterek getirilir.