Türkiye’de toplumun nabzını en iyi tutanlardan oldu hep, Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl yaptığı “Sosyal-Siyasal Eğilimler Araştırması”.
Bu yıl 7.si yapılan araştırma, her şeyden önce şunu ortaya koyuyor: Güvenlik tehdidi büyüdükçe, Batı ittifakını can simidi olarak görüyoruz. Çünkü kendimizi güvende hissetmedikçe, bir teminat arıyoruz. Ve böyle zamanlarda hep “fabrika ayarlarımıza” sığınıyoruz.
Batı teminatı
Geçen yıldan bu yana Avrupa Birliği (AB) üyeliğini destekleyenler yüzde 45’ten yüzde 58’e çıkmış. Aynı şekilde NATO üyeliğinin devamını isteyenler de 59’a yükselmiş. Bunda elbette iktidarın son zamanlarda Batı’ya yönelik olumlu söylem değişikliği etkilidir. Ancak asıl belirleyicinin güvenlik kaygısı olduğu muhakkak. Hakeza ankette terör, Türkiye’nin en büyük sorunu olarak ortaya çıkıyor.
Buna mukabil, ABD’ye karşı dönem dönem yükselip alçalan güvensizlik çok ciddi şekilde artmış. ABD yüzde 64 ile “tehdit oluşturan ülkelerin” en başında! Düşünün ki 2015 anketinde bu oran sadece yüzde 36’ydı. Dahası, o yıl ABD ile işbirliği, Müslüman ülkelerden çok daha fazla tercih ediliyordu. Ve Washington en yakın partner olarak görülüyordu.
---
Bununla birlikte işbirliği yapılması gereken ülkeler arasında 1. sırada Türki cumhuriyetler yer alıyor. En yakın dostumuzun Azerbaycan olduğunu düşünenler de yüzde 68. Bu, geçtiğimiz yıllara göre en dikkat çeken artış. Belli ki kendimizi yalnız hissettikçe, “kardeş ülke”ye daha çok kenetleniyoruz.
Hükümetin dış politikasını başarılı bulanlar da çok ciddi bir sıçrama göstermiş. Özellikle de Suriye politikasında. Geçtiğimiz yıl yapılan Fırat Kalkanı operasyonunun bu sonuçta etkili olduğu kesin. Araştırma Afrin harekâtı sonrasında tekrarlansa, oranın çok daha yüksek çıkacağını öngörebiliriz.
Kutuplaşma sorunsalı
Göçmenler konusunda ise Türk halkı gönülsüz. Toplumun 3’te biri “Geri gönderilmeliler” diyor. Bir diğer 3’te biri de “Daha fazla mülteci alınmamalı” görüşünde. Buna göçmenlerin işsizliği körüklediği algısı
sebep olmuş görünüyor.
Ancak buna rağmen aynı toplumun 3 milyon küsur mülteciyi içine aldığına dikkat çekmek gerek. Bununla birlikte, aynı duyarlılığı “farklı kimliklerle komşu olma” konusunda da görüyoruz. Halkın yarısından fazlası, komşusunun kimliğiyle ilgili “Benim için önemli değil” diyor. Neredeyse yüzde 80’in “Komşum Kürt olabilir” demesi de önemli. ABD ile aramızda kriz çıkaracak kadar öne çıkan PKK/YPG sorununa rağmen, toplumda bir Türk-Kürt ayrışması yaratılamadığı
çok açık.
---
Ancak tüm bunlara rağmen laik-dindar kutuplaşması hâlâ ciddi bir problem. Toplumun yüzde 50’si Türkiye’nin laik, diğer yarısı da dindar olduğu görüşünde. Ancak asıl dikkat çeken şu: Kendini dindar olarak gören kesim Türkiye’yi laik görmeye; kendini laik görenler de toplumu dindar olarak algılamaya meyilli.
7 yıldır yapılan araştırma, dış politikadan iç siyasete her konuda o günün koşullarına göre ciddi oynamalar olduğunu ortaya koyuyor. Oysaki laik-dindar kutuplaşması tüm heybetiyle hep orada duruyor. Bizi orta vadede asıl bekleyen mesele bu belli ki.