Acilen “360 dereceli dış politika”ya geçiş yapmamız gerekiyor. Bundan kastım; tüm dünyayı, tüm bölgeyi ve tüm kampları kapsayan bir denge politikası. Bu acil ihtiyacın sebebi ise, hem dünyadaki hızlı değişim. Hem de karşı karşıya olduğumuz hayati tehditler.
Dünya Dengeleri
Her şeyden önce; dünyanın ağırlık merkezi hızla Batı’dan Doğu’ya doğru kayıyor. Bu da, yeni fırsatlar Asya’da demek. Bununla birlikte Batı da ciddi bir değişimden geçiyor. ABD’nin yeni başkanı Trump, ülkesini dünyaya liderlik etmekten geri çekiyor. Gitgide içe kapanıyor. Diğer yandan Washington’ın Avrupa ile arasındaki görüş ayrılıkları aldı başını gidiyor. Hatta geleneksek müttefiki, göbekten bağlı olduğu İngiltere ile bile.
AB de hızla zayıflıyor. Brexit krizi hala devam ederken, aşırı sağ Kıta Avrupası’nı pençesine almış durumda. Tüm bunlar da hem AB, hem ABD ile ilişkilerimize birebir yansıyor.
***
Washington ile Moskova arasındaki rekabet de giderek kızışıyor. Özellikle de Suriye üzerinden. Bu da ister istemez bizim Rusya ile ilişkimize yansıyor. Yaşadığımız S-400 krizi bunun tezahürü. Moskova ile yürüttüğümüz Soçi ve Astana süreçlerinin İdlib üzerinden çökertilmesi de, tesadüf değil.
Kaldı ki Rusya ile bugün her ne kadar tatlı tatlı geçinsek de, YPG’nin Moskova’da ofisi olduğunu unutmayalım.
Bölge Kaynıyor
Gelelim bölgemize… Sınırların değişmesine varacak ölçüde derin kırılmalar yaşanıyor. Hemen güneyimizde bir terör koridoru oluşması riskiyle karşı karşıyayız. İdlib krizi ise bizi yeniden kitlesel bir göç dalgasıyla yüz yüze bırakmak üzere. Bu sefer söz edilen rakam, 1 milyon Suriyeli.
İsrail deseniz, arkasına aldığı Trump’ın tam desteğiyle Filistin devletini tarihten silmeye hazırlanıyor. Körfez ülkeleri de zaten İsrail’e kenetlenmiş durumda. İran’la ise her ne kadar işbirliği içinde olsak da, geçmişten beri tepe tepe kullandığı PKK kartından hala vazgeçmiş değil.
İran-Körfez arasında tırmanan tansiyon da (İran-ABD geriliminin uzantısı), tüm bu sıkışıklığı daha da arttırıyor. Tahran’la yaptığımız ticarete gelen yaptırımlar da ekonomiye ciddi zarar veriyor.
***
Güvendiğimiz Katar’a ise daha 1 hafta önce ABD’nin ‘Uçan Kale’ lakaplı bombardıman uçaklarının (İran’a karşı önlem gerekçesiyle) vardığını not etmekte fayda var.
Son olarak: Doğu Akdeniz… Diplomatik ilişkimizin olmadığı İsrail ve Mısır, bugün Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’la birlikte (ki son ikisi ile de ilişkilerimiz sıkıntılı), Kıbrıs açıklarındaki egemenlik haklarımızı ihlal ediyorlar. Hem de arkalarına ABD ve AB’yi alarak.
360 Dereceli Politika
İşte tüm bunları göz önüne alınca, acilen dış politikamıza bir ayar çekmemiz gerektiği ortaya çıkıyor. Zira mesele ilişkilerdeki sorunlarda haklı ya da haksız olmamız değil, çıkarlarımız.
Ankara bugüne kadar olduğu gibi, ABD/Batı ittifakı ile Rusya arasında çok hassas bir denge kurmaya devam etmeli. Ancak bu denklemde Batı ittifakını önceliklendirdiğini daha net ortaya koyması gerektiği görülüyor. Yalnız böyle bir jonglörlük büyük güçlerin oyunlarının önüne geçebilir.
Yine bu çerçevede AB ile ilişkiler de hayati önemde. Ankara her ne kadar üyelik perspektifi umudunu kaybetmiş olsa da, yine de yol haritasına devam etme kararlılığını göstermeli. 9 Mayıs Avrupa Günü’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye olarak AB tam üyelik hedefine ulaşmakta kararlıyız” demesi, bu bakımdan önemli. Ancak Batı ile daha yapıcı bir diyalog kurma ve hassas bir mesai yapma gerekliliği ortada.
***
Küresel güçlerin bizi sıkıştıran hamlelerinin ötesine geçebilmenin en önemli ayağı ise, komşularla kuracağımız iyi ilişkiler. Başta da dediğim gibi; haklı olma davasını bir yana koyup çıkarlarımız uğruna Mısır’la da, İsrail’le de, hatta Şam rejimi ile de diyalog kurmak manevra alanımızı alabildiğince genişletir. Elimizdeki kartları arttırır.
Pergeli 360 derece açmanın artık vakti.