ABD ile müttefik miyiz? Yoksa stratejik ortak mı? Eğer öyleysek, bugünkü YPG/PKK krizini neden yaşıyoruz? Bugünlerde herhalde en çok merak edilen soru bu.
Öncelikle “müttefik” kelimesini doğru konumlandırmamız gerekiyor. “Müttefiklik” sadece ortak çıkarlar etrafında vuku bulan ve çıkarlar çatıştığında ortadan kalkan bir ilişki. Zaten bugün yaşadığımız da tam da bunun tezahürü.
ABD’nin bugün Irak ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da asıl önceliği, İran’ın etkisini mümkün mertebe kırmak. Bunu da kendi askerini göndermeden ve Sünni güçlere dayanmadan yapmak istiyor. Çünkü Trump için “ılımlı” İslamcılarla radikal unsurlar arasında neredeyse bir fark yok. Dolayısıyla, Sünni ağırlıklı Türkiye’yi de bu konjonktürde öncelikli ortağı olarak görmüyor. Zaten Ankara da İran’a karşı eksende yer almadığı gibi, aksine, Suriye’de Rusya-İran ikilisiyle birlikte hareket ediyor.
Ortak çıkarlar
Ancak tüm bunlara rağmen hâlâ süren ortak çıkarlarımız var. Ve zaten tam da bunlar, çatışan menfaatlere rağmen bu ikiliyi birbirinden ayırmıyor.
Her şeyden önce iki ülke Kosova’da NATO önderliğindeki “Barış Gücü”nü (KFOR) birlikte göğüslüyor. Afganistan’da da askerlerimiz birlikte eğitim veriyor. Amerikan jetleri hâlâ İncirlik üssünden kalkıp Irak ve Suriye’ye uçuyor. Yeni nesil F-35 savaş uçaklarının üretimini de ortak yapıyoruz.
ABD’nin İncirlik’te bulunan nükleer silahları ise bizim için stratejik önemde. Zira bizi nükleer saldırılardan koruyan caydırıcı bir unsur. Hele ki yanı başımızdaki İran’ın orta vadede nükleer silah sahibi olması ciddi bir ihtimalken.
Ancak tüm bunların ötesinde, iki ülkenin de üyesi olduğu NATO ittifakı bu ilişkinin hem temeli hem de en büyük ortak çıkar kümesi. ABD siyaseti uzmanı Dr. Mehmet Yeğin, “Müttefik olmak iki ülkeyi birbirlerinin çıkarlarını korumakla mükellef kılmaz. Ankara ve Washington’ı birbirinden sorumlu kılan tek unsur, NATO ittifakı. Çünkü NATO anlaşmasının 5. maddesine göre, bir üye ülkeye saldırı olduğunda diğer üyeler de onu savunmak zorunda” diyor.
NATO farkı
İşte bu caydırıcılığa da şu anda hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var. Çünkü hem sınır komşularımız Irak ve Suriye parçalanmanın eşiğinde. Ve bu parçalanma bizim için de büyük riskler içeriyor. Hem de küresel düzlemde dünya büyük bir çalkantıdan ve geçiş döneminden geçiyor. NATO üyeliği de böyle bir dönemde bizim için bir nevi “dokunulmazlık” sağlıyor.
Yeğin, buna en iyi örnek olarak Rus uçağının düşürüldüğü dönemi gösteriyor. “Olsa olsa NATO üyesi olmamız o kadar öfkeli bir Rusya’yı tutabilirdi ve öyle de oldu” diyor. Aynı şekilde, NATO’da olmasak, Suriye savaşı için ödediğimiz bedel de çok daha büyük olabilirdi. Bu ilişkinin “istikrarı” ile ilgili de Yeğin Suudi Arabistan örneğini veriyor. “Mesela, Obama bir anda İran’ı sisteme sokup Suudları devre dışı bıraktı. Bir sonraki Başkan Trump ise aniden tam aksini yapmaya karar verdi. Oysaki NATO üyeliği Türkiye’yle ABD’yi çok taraflı bir zeminde birbirine bağlıyor” diyor.
Zaten tam da bu zemin tüm iniş çıkışlara rağmen öngörülebilir gelecekte bu evliliği ayakta tutuyor.