Avrupa Birliği’nin (AB) bu hafta açıkladığı İlerleme Raporu evet 1998’den bu yana her yıl açıklanan raporlar arasında belki de en olumsuzu. Ama bulunduğumuz koşullara bakınca, büyük bir kaza atlatılmış gibi görünüyor. Çok daha kötümser bir tablo ortaya çıkabilecekken, bir orta yol bulmak için gayret edildiği anlaşılıyor.
Türkiye ‘stratejik komşu’
AB içinde Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasında ısrar eden ülkeler olduğu malum. Zaten Ankara’da bu durumun rapora yansıyabileceği kaygısı vardı. Ama sonuçta tüm olumsuz eleştirilere rağmen- Türkiye’nin adaylık statüsü korundu. Müzakere süreci askıya alınmadı. Bununla birlikte, Ankara’nın Gümrük Birliği’nin güncellenmesi isteği de raporda destekleniyor. Yine vize kolaylığıyla ilgili olarak “Üzerinde çalışıyoruz” deniliyor. Ancak tüm bunlara mukabil, bu koşullarda yeni bir müzakere başlığı açılmayacağı da belirtilmiş.
Yani aslında AB statükoyu (mevcut durum) korumuş. Bir kazaya sebebiyet vermeden, orta yolu bulmuş. Bunun asıl sebebi de tüm olumsuzluklara rağmen AB’nin Türkiye’yi sistemden çıkarmayı göze alamaması.
***
Tüm dünyada dengeler yerinden oynarken, Türkiye Ortadoğu ile Avrupa arasında tampon görevi görürken ve tabii AB kendi içinde ırkçı ve İslamofobik dalgayla boğuşurken... Türkiye’yi sistem dışına atmak denklemi daha da sarsar. Unutmayın ki Birlik’in adaylık statüsü verdiği tek Müslüman ülke, Türkiye. Zaten tam da bu sebeplerden raporda Türkiye “stratejik komşu” olarak geçiyor. Ve AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Mogherini, “Türkiye’nin yeri Avrupa’da ve adaylığı kesin” açıklaması yapıyor.
Normalleşme
Bununla birlikte AB’nin uzun yıllardır Türkiye’ye çifte standart uyguladığı aşikâr. Bunu en iyi ortaya koyan da Balkan ülkelerine ve Güney Kıbrıs’a gösterdiği esneklik oldu. Zaten İlerleme Raporu’ndan sadece birkaç gün önce Balkan ülkelerine net bir üyelik tarihi verilmesi de bunun göstergesi. Ancak son yıllarda bizim de bu durumun düzelmesi için çaba göstermediğimiz bir gerçek.
Yine de her iki tarafın da uzun vadeli stratejik vizyonu, bu ilişkiyi korumak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rapor üzerine sert bir çıkışta bulunmaması bunun tezahürü. Ankara her şeye rağmen tam üyelik perspektifini korumakta kararlı. Bunun için de gerçekçi bir tutum benimsenmiş: Kısa vadede yeni fasılların açılması beklenmiyor. Hele ki 1 Temmuz’dan itibaren Türkiye karşıtlığıyla öne çıkan Avusturya’nın, 6 ay AB dönem başkanı olacağı göz önüne alınınca.
***
Ankara’nın hedefi, “normalleşmek”. Bunun bir yolu AB ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek. Almanya ve Fransa ile YPG krizine rağmen- ilişkiler sağlıklı gidiyor. Sırada Hollanda’yla arayı düzeltmek var. Aynı şekilde, AB sürecimizi olumsuz etkileyen Yunanistan ile gerilim de düşürülmeli. Normalleşmenin 2. ayağı ise, Gümrük Birliği ve vize konularında ilerleme sağlamak.
Hepsinin ötesinde ise şunu unutmamak gerek: AB yolunun asıl önemi, bu süreçte yaptığımız reformlar. Yani yanımıza kâr kalanlar. Hakeza bu raporda öne çıkan tüm olumlu tarafları da (mülteci konusu dışında) büyük oranda “AB müktesebatına uyum” için çıkardığımız reformlara borçluyuz.
24 Haziran seçimi biter bitmez, Ankara’nın en öncelikli hedefi bu yola yeniden baş koymak olmalı.