Tüm dünyada gündem koronavirüs. Başta can kayıpları olmak üzere ekonomik kayıplar tüm ülkeleri tehdit ediyor. Sağlık, siyaset, ekonomi, spor ve daha bir çok daldaki uzmanlar virüsün farklı boyutlarıyla hayatımıza etkisini yorumluyor.
Başından bu yana salgını farklı boyutlarıyla takip etmeye çalışan biri olarak altını çizmek istediğim nokta şu: “Bu salgınla mücadele geleceğin yönetim şeklini belirleyebilir.”
Bırakın Türkiye’yi, başta ekonomisine olmak üzere bilime, sanata, eğitime ve insana yaptıkları yatırımlarla “gelişmiş ülke” olarak adlandırılan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İtalya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin hali ortada. “Avrupa Birliği (AB) büyük bir sınavdan geçiyor” denilerek dikkatler bu noktaya çekilse de, aslında bu salgın sınavının tüm dünya için olduğu bir gerçek. Bu yüzden şimdiki düzen sürdürülemeyecek bir yönetim yapısına dolayısıyla yeni bir sisteme işaret ediyor.
Kötü haber: İnsanların farkında olmadığı şey bir ülkede yayılan salgının sadece orasını değil aslında tüm dünyayı tehdit ettiği.
İyi haber: Tarihteki öldürücü salgınlara göre çok şanslıyız çünkü elimizde bilim ve ilaç teknolojisi var.
Güven ve işbirliği yok!
“Yeni yönetim şekli acaba nasıl olacak?” sorusunun yanıtı noktasında Yuval Noah Harari’ye kulak vermekte yarar var.
CNN International’da Christiane Amanpour’un “Kovid-19” salgınıyla ilgili sorularını yanıtlayan Harari, “güvenin” ve “küresel işbirliğinin” bu krizi yönetmenin tek çaresi olduğuna işaret ediyor.
Tüm dünyada “best seller” olan Harari, yazdığı kitaplarla insanlığın tarihsel gelişimini ve medeniyetin ulaştığı noktayı son derece anlaşılır bir dille anlatırken, insanoğlunun sahip olduğu gücün ve yıkıcılığının farkında olmadığına dikkat çekerek tüm dünyada ilgiyi üzerine çekmişti.
100 yılın en büyük salgını
CNN söyleşisine tüm dünyanın son 100 yılın en büyük salgınıyla karşı karşıya olduğunu söyleyerek başlayan Harari, konuşmasında, biri ekonomi diğeri sağlık temelli olsa da tüm dünyayı etkileyen iki farklı krizi karşılaştırıyor.
Nasıl mı?
Şu anda ülkeler ve dünyayı yönetenler arasında bir koordinasyon yok. Hem ülkeler arasında hem de vatandaşla devlet arasında büyük bir güven eksikliği bulunuyor. Bunun da en önemli nedeni son yıllarda başlayan “sahte haber salgını” ve “güvensizlik”. Aslında bunun vebalini ödüyoruz şu anda.
2008’deki global şokta yaşanan ekonomik çalkantıda krizi yönetenler aklı başında ve sorumluluk sahibi liderlerdi. Planları vardı, koordinasyon içinde çalışılıyordu. Ve en kötü sonucu engellediler.
Fakat son yıllarda uluslararası ilişkilerde güven ve işbirliği ortadan kalktı. Özellikle önceki krizlerde liderlik yapan ABD, şu anda bu pozisyonundan çok uzak. Amerikan yönetimi artık dünya lideri olmadığını, dünyada dostları değil sadece çıkarları olduğunu belli etti.
‘Önce ben’ diyen kaybeder
Bugün Amerika ortaya liderlik iddiasıyla çıksa bile hiçbir ülke “hep kendini düşünen” ve “Önce ben” diyen bir ülkenin liderliğini kabul etmeyecektir. Şu anda dünyada eksik olan da işte bu liderlik ve işbirliği ruhudur.
Bu salgının ileriye dönük sonuçlarından birisi de devletlerin vatandaşlarını gözlem altında tutmaları özellikle biyometrik değişiklerle ilgili takip etmeleri olacaktır. Salgını kontrol etmek için gerekli tüm kontrollerin yapılması için izinlerin verilmesi vatandaşların ileri seviye gözlem altında tutulması anlamına gelecektir. Bu da totaliter rejimlerin önünü açacaktır.
Salgınla mücadele etmenin aslında iki temel yolu var.
Birisi insanlara güvenilir kaynaklardan doğru bilgiler vermek. Kaynağına güvenen insanlar edindiği bilgiler doğrultusunda yaşamlarını değiştirebilir.
İkinci yol ise otoriter bir rejim olarak insanları hastalık belirtilerine göre ayırmak ve bir dizi önlem almak.
Eğer insanlar bilgi kaynağına güvenmez ve kendilerine önerilenlere uymazsa ancak zorunlu uyulması gereken kurallarla yönetilebilirler.
Peki dünya ve Türkiye bu büyük kriz karşısında hangi yolu tercih edecek?
Güven ve işbirliğiyle mi ilerlenecek -Böylece hızla salgının yayılmasının önüne geçilecek- yoksa ancak çok sıkı kurallar altında yeni bir dünya düzeni mi gelecek?