Onlarınki hayatın acımasızca savurduğu iki parça canın birbirine sığındığı tutkulu bir aşk hikâyesi. Arabesk filmlerde izleyip de “Yok artık” dediğimiz her şeyi hayat diye yaşamışlar. Bir el ele göğe yükselmedikleri kalmış ki, Muhterem Nur’un, “Müslüm beni gördüğünde ‘nerde kaldın’ diyecek” sözlerinde bu da var zaten.
Bir dönem sinemanın, sahnelerin yıldızı Muhterem Nur karşımda. Müslüm Gürses’in eşi, asıl adı Olga, Belgrad’da doğuyor. Resmini dahi görmediği babası daha o doğmadan terk ediyor annesini. Anne âşık olduğu adamdan hamile kalıyor. Olayı duyan büyükbabası evlerinin şarap mahzenine kapatıyor kızını. “Doğum yapana kadar burada kalacaksın” diyor. Olga’nın akıbeti belli, ölüme terk edilecek doğduğunda.
Ancak onun da, öldü diye morga kaldırılan Müslüm Gürses’in de hayatta kalacağı var. Yazı işte...
Her anı acı
Camı penceresi olmayan soğuk mahzende çocuğuyla hayata tutunmaya çalışıyor anne. Altıncı ayda sancısı tutuyor. Mahzende kimsenin duymadığı çığlıklarla doğurduğu çocuğu hayata gözlerini açarken annesi son nefesini veriyor. Ailenin yakını Raziye, büyükbabanın, “Al bunu, karların ortasına koy” talimatını yerine getirmiyor.
Bunun yerine götürüp bir Türk camisine bırakıyor. Ama kimse görmüyor, kar, tipinin üstünü kapladığı çocuğu. Havva adlı kadın bakıyor para karşılığında.
Takvim yaprakları 1938’e geliyor, göçler başlıyor. İki teyze Kosova’dan Türkiye’ye yola çıkıyor. Tekirdağ’a geliyorlar. Göç yolunda tanıştıkları iki Türk erkekle evleniyorlar. Şevkiye adını alan teyzesi, artık iki yaşında olan Olga’yı İstanbul’a yanına aldırıyor. Adı artık Muhterem Kısa’dır. Travmaların etkisiyle çok az konuşuyor. Okulda arkadaşları ‘dilsiz’, ‘gâvur’ diye dalga geçiyor.
Arkadaşlarıyla oyun oynarken sokakta, 12 yaşında tecavüze uğruyor, 14 yaşında enişte tecavüze yelteniyor. “Eyüp’te bir kız çocuğuna tecavüz edildi” haberi çıkınca, çok sevdiği okuluna bir daha gidemiyor.
Geriye özlem kaldı
Müslüm Gürses ile her anını titreyerek anlattığı, mutluluğu gözlerinden belli olan evliliği de dikensiz gül bahçesi değil aslında. Gürses alkol aldığı zamanlarda, geçmiş travmaları, dinmeyen baş ağrılarının da etkisiyle bazen fiziksel şiddet uyguluyor.
33 yıllık evliliğini hayatının en güzel dönemi olarak anlatıyor, Müslüm'le karşılaşmasını mucize olarak görüyor.
İki parça can
Müslüm Gürses’in insanı vuran hayat hikâyesinin anlatıldığı filmin ön gösterimi sonrasında buluştuk Muhterem Nur ile. Filmi, “Bir insanın hayatına bu kadar trajedi niye, bunun bir adaleti yok mu” diye düşünerek izledim.
Gürses’in, babasının annesini öldürdüğünü bilirdik ama baba ufak kardeşi de öldürüyor. Daha çocukken tanışmış acılarla, zaten film ilk kardeşin cenazesinin olduğu sahneyle açılıyor. Sonra duyma yetisini büyük ölçüde, tat alma yetisini ise tamamen kaybetmesine yol açan trafik kazasını yaşıyor.
Ve acıların savurduğu iki can birbirine sığınıyor... Filmde iki insanın hikâyesi kadar, bugüne izdüşümlerle de çok etkileyiciydi. Onca yıla rağmen değişmeyen bakış açıları, şiddet eğilimli aileler, açamadan solan gonca hayatlar...
Filmin ardından bu duygularla başladı Muhterem Nur ile sohbetimiz...
Karanlık ve rüzgâr
- İki yıl önce, İpek Özbey ile yaptığınız röportajda, ‘Keşke hayatta olsaydı da başka kadına gitseydi’ demişsiniz… Filmde hiç başka kadın yoktu. Gerçekte de başka kadın olmadı mı hiç?
Hayır, ben hiç görmedim ve hissetmedim. Ona sonsuz itimadım vardı. Hayatına ben girdikten sonra olmadı. Tabii benden evvel çok olmuş. Orada kaldı yani, yanına yaklaşanları bile uzaklaştırırdı, çok bana bağlıydı. Üzdüğü zamanlar oldu ama bu konuda hiç olmadı. 33 sene evli kaldık. 33 sene mutlu yaşadım. 33 sene sonra gidişiyle çok çarpıldım. Birden bire bir rüya gördüm, uyandım. Hiçbir şey kalmamıştı. Kendimize göre bir dünyamız vardı. Şimdi yalnızım. Ama ruhumda benliğimde Müslüm var.
- Günleriniz nasıl geçiyor?
En yakınımdı. Zaten hayatta başka yakınım da olmadı. Müslüm her şeyimdi, iki kişiden oluşan kocaman bir aileydik. Annemdi, babamdı, kocamdı, arkadaşımdı, olmayan her şeyimdi. İkimiz bir olduk işte hayat karşısında. Bir dünya kurduk, dünya birden yıkıldı, kader böyleymiş. Kaderin önüne geçilmiyor. Hayatta olsaydı da beni bıraksaydı, bu kadar yanmazdım. Şimdi ben mahşere kadar yanacağım. Onsuz zaman geçmiyor. Onsuz geceleri uyanıyorum, dışarı bakıyorum, karanlık. Her taraf karanlık, rüzgâr.
‘Ben ona aitim’
- Mahşerde karşınıza çıksa size ne derdi?
Nerdesin, nerde kaldın derdi. Beni beklerdi bir yere gittiğim zaman, kapıyı açıp daha girince hemen ‘Nerde kaldın Muhterem’ciğim’ derdi. Bazen rüyalarıma giriyor, aynen böyle diyor. Karşılaşmak istiyorum. İnşallah, Allah her şeyin hayırlısını versin. Bedenim, ruhum Müslüm’e ait olarak gideceğim. Onu tanımadan önce de yalnızdım ama eskiden hissetmiyordum, çünkü bilmiyordum mutluluğu. Ama o öldükten sonra... Öldü de diyemiyorum, o kaybolduktan sonra bir boşluktayım. Biraz evvel de mumyasını gördüm, aynen o, dokunmak istedim, onun gibi yumuşak zannettim, hayal gördüm, çok sert maddeden yapılmış heykeli, kötü oldum.
- Müslüm Gürses nasıl bir insandı?
33 yıl, 33 gün gibi geçti, gitti. Müslüm bambaşka bir insandı. Hayatıma girdi, ömrüm uzadı. Bir hiç olarak yaşıyordum. Yapayalnızdım yine, çok yalnızdım. Tesadüf onu karşıma çıkardı. Üç yıl birlikte olduk, sonra da nikâhlandık. Aşkımız bitmeyen bir aşktı. Herkese olmasını dilerim. İyi bir insandı. Çok temiz kalpliydi. Kalben iyiydi. Hiç kimsenin onu görmediği şekilde kültürlü bir insandı. Sadece arabesk şarkıcı basit görünür ya. Öyle gördüler ya bir dönem. Öyle değildi, bambaşka bir ruhu vardı. 20 sene çok çalıştı.
‘Nota ile okurdu’
- Neye çalıştı?
Aşağı yukarı 33 senenin, 20 senesi evde müzik çalışmaları yaptı. Nota dersleri aldı. İngilizce dersleri aldı, kurslara girdi. Hocası Gündoğdu Duran’dı. 15 sene onunla çalıştı evde. Aşağı yukarı gün aşırı geliyordu hocası.
Sonra ilerledikçe, ‘Yeter artık Müslüm, her gün her gün İngilizce, benim de bir hayatım var yani. Artık tamam olmadı mı, oldu yani artık’ dedim. Şarkılarını notayla okuyordu. Çok güzel kanun, flüt çalıyordu.
- İngilizceyi niye öğreniyordu?
Yurt dışında çalışıyordu bazen, seyahat etmeyi seviyorduk, yurtdışında güzel zaman geçiriyorduk. İngilizceyi bilmesi lazımdı. Gidiyorduk, bir hayatımız da oralardaydı. Ama hastalandı gidemedik.
Hastane pişmanlığı
- Hastane süreci başladı...
Hastaneye girdi çıkamadı. Yoğun bakımda kendine geldiği her anda üzerindeki örtüyü açıyor, ‘hadi eve gidiyoruz’ diyordu.
Ama böyle yavaş yavaş konuşuyordu. Çünkü eşimin ağzını deldiler. Yanlarından kalp aleti takıldı, solunum cihazları. Bunaldı oralarda. Çok pişman oldum hastaneye yatırdığım için evde olsa bunları çekmeyecektik.
Kader ve şans
- O kadar trajedi içinde, ne şanslı ki platonik aşkı olan sizinle 33 sene yaşayabiliyor?
Evet, hâlâ inanamıyorum. Bu nasip oldu bize. Öldü diye morga kaldırıyorlar, Müslüm yaşıyor. Allah benim için yeniden canlandırdı onu. Beni de doğduğumda o soğukta öldürmedi. Karşılaşalım diye. Uzun yıllar kaldık işte. Herkes 2-3 yıl tadar evliliğinde mutluluğu, biz 33 yıl yaşadık.
Hayranları hâlâ kabrinde
- Ona niye baba diyorlardı?
‘Biz Babadan Böyle Gördük’ filmini çevirmişti. Albümünü yaptı. Albümden sonra çocuklar ona ‘Baba’ demeye başladı. O da kendini gerçekten baba gibi hissediyordu. Baba dediklerinde, ‘sağ olun evlatlar, sağ olun’ diye kendi kendine mutlu oluyordu. ‘Bana niye baba diyorsunuz, abinizim’ demiyordu. Hoşlanmıştı o sözcükten. Kendini baba olarak görüyordu. Ve inanamazsınız ona baba diyen hayranlarının sevgisine. 7. seneye giriyoruz, hep Müslüm ile beraberler. Her pazar, cuma kabrine gidiyorlar.
Muhterem Nur, samimi ve gerçek bir insan. Duruşunda, konuşmasında acıların imbiğinden geçmiş bir ömrün izleri var.
‘Yardım ettim çünkü eşimin babasıydı’
- Filmi beğendiniz mi?
Son derece güzel olmuş film.
- Filmi izlerken, onları sürekli döven babasına çok öfkelendim...
Kader işte ya, Allah onun da yazısını öyle yazmış. İnsan karısını, çocuğunu öldürür mü, bunu ister mi? Küçük kardeşini de öldürdü, annesini de öldürdü. Müslüm’ün durgunluğu o gün yaşadığı travmadan ileri geliyordu. Annesi, kardeşi gözlerinin önünde öldü. Sonra 17 yaşındaki kardeşi öldü. Eşimin babası olduğu için yardım ediyordum. Babası olmasaydı, Müslüm doğmaz, eşim olmazdı. O nedenle o adama yardım ederken kötü hissetmezdim. Bırakmak istemedim. Ev alındı, bahçe alındı. Bir kadınla evliydi. O kadın da bu ölünce, 70 yaşında gitti, evlendi.
Filmi uygulayıcı yapımcı Deniz Tuncay, ortak yapımcı Nuri Yıldırım, yönetmen Hakan Kırvavaç (Ketche), idari yapımcı Nuri Sevin ile birlikte izledik.