Elon Musk’ın ortağı Mueller ile Silikon Vadisi’nin meleklerinden Michelsen, Mars’a ulaşımın ekonomisini geçen hafta İstanbul’da tartıştı. Geleceğin teknolojilerine yatırımla ünlenen iki isim, Türkiye’nin de bu anlamda fırsatlar barındırdığı düşüncesinde
“Önümüzdeki 80 yılda gezegenimizi kullanıp bitirmiş olacağız. Yüzyılın sonunda dünyanın doğal kaynakları tamamen tükenecek. Uzayda doğal kaynaklar bolca var. Ay’ı daha ileri gitmek için benzin istasyonu olarak kullanabiliriz. Dünyadan Ay’a gitmek, Ay’dan Mars’a gitmekten 17 kat daha zor. Ay’dan Mars’a giderken, Dünya’dan Ay’a gidişte kullandığımız yakıtın 17 kat daha azını kullanıyoruz. Bu yüzden önce Ay’a gidip orada yakıt ikmal edip, Mars’a öyle gidilecek.”
Bu fantastik cümleler, Prof. Dr. Neşe Kavak’ın yabancı misafirleri onuruna verdiği davette masadaki sohbetten birkaç konu başlığı.
Kavak’ın misafiri olarak Türkiye’ye gelen konuklardan biri Elon Musk’ın uzay turizmi şirketi SpaceX’i birlikte kurduğu Tom Mueller idi. Üç beş yıl içinde Ay’a ve Mars’a insan göndermeye odaklanmış durumdalar. Roket mühendisi Tom Mueller, dünyanın doğal kaynakları tükeneceği için Mars’ın kolonileştirilmesi zorunluluğundan bahsederken, 'Mars’ta yerimi ayırtma, dikili bir ağacımın olması' telaşıyla fantastik konulara vakıf olmaya çalıştım! Uzay turizmini başlatacak, insanlı uçuşları mümkün hale getirecek SpaceX 30 milyar dolarlık bir şirket haline geldi.
YOL, BİLENE AÇIK
Diğer konuk ise start-up’lara yatırım yapan Silikon Vadisi’nin fon yöneticilerinden Matt Michelsen idi. “Mars’a, Ay’dan mı gitmek daha ucuz, yoksa doğrudan mı?” gibi sorulara cevap arayan tipler. Matt Michelsen, yeni girişimlere yatırım yaptığı için gözlemlerini merak ettim. “Türkiye fırsatlar ülkesi ve nereye gittiğini bilenlerin yolu her zaman açık” derken Nusret örneğini verdi. “Çocuklarım İstanbul’a iner inmez Nusret’e gitmek istedi. Onu eğlenceli buluyorlar ve takipçileri çok fazla” diyor.
BAKTERİDEN DERİ
Michelsen, daha çok teknoloji şirketlerine yatırım yapıyor. Lady Gaga gibi isimlerin sosyal medya çalışmalarında da bulunmuş. Dönüşümsel teknolojiye yatırım yapıyor, aralarında Data Collective’in (DCVC) de bulunduğu yaklaşık 2 milyar doları yönetiyor. Yatırım yaptığı şirketlerden biri bakteriden deri üretiyor. “Nasıl?” diye sordum, şöyle cevapladı:
“Aslında yaptığı kumaşın üzerine bakteri püskürtmek ve hayvanları öldürmeye gerek kalmadan deri elde etmek. Bir diğer şirket örümceklerden ipek elde ediyor. Endüstri ve teknolojiyi bir araya getiren işlere yatırım yapıyoruz. Girişim sermayesi sağlıyoruz. Ortaklarım Matthew Ocko ve Zack Bogue ile birlikte yönetiyoruz. Yeni girişimlerde fikir tutarsa paranızın 10 katına sağlama imkânınız oluyor.”
LOJİSTİK, TIP, EĞİTİM
Türkiye’de hızlı büyüyecek çok şirket bulunduğunu düşünen Michelsen şunları söyledi: “Türkiye’deki şirketlerin büyümesine, gelişmesine ve rekabetçi olmasına yardımcı olabilecek teknolojiler olduğunu düşünüyorum. Bu teknolojileri kullanmak endüstriyi tamamen dönüştürebilir. Tıp gibi aslında çok büyük değişim gösteren endüstriler var. Lojistik, tıp, eğitim alanlarında fırsatlar olduğunu düşünüyorum.”
Çinli çocuklara ABD’li öğretmen
Odaklandıkları temalardan birisinin eğitim teknolojisi olduğunu söyleyen Matt Michelsen, Çin’e yönelik başarılı projelerini şöyle anlattı: “VIP KID isimli bir şirketle çalışıyorduk. Tarihte ilk defa Amerika’dan, Çin’e iş gücü ithal edildi. Orta sınıf Çinli ailelerin artık parası var ve çocuklarının İngilizce öğrenmesini istiyorlar. Amerika’dan saati 60 dolara öğretmen kiralıyorlar. Bu eğitimler online verildi. İnternet hızı arttığı için artık ekran donmuyor ve dersler son derece akıcı şekilde yapılabiliyor. Birçok Çinli çocuk dersi ilgiyle takip ediyor. 1 milyonu aşkın çocuk bu proje sayesinde İngilizce öğrendi. Bin dolarla kurulan şirket iki seneden az bir sürede 2 milyar dolar ciro yapan bir girişim haline geldi. Birçok şirket gibi Uber’e de yatırım yapmıştım. Ama devletle sorun yaşadıklarını görünce hızlı çıktım. Daha fazla kazanabilirdim. Yüz yatırım yaparsınız, iki üç tanesi tutarsa paranızın bin katını alırsınız.”
Dünyanın gündemi dünya!
Zaman zaman kendi iç konularımız, gündemimizin önemli kısmını oluşturuyor. Oysa Türkiye, pratik zekâlı, yenilikleri çabuk benimseyen milletiyle tanınır. Belki biraz daha dünyanın gittiği yöne doğru algımızı, ilgimizi açmakta fayda var. İşte son dönemde yurtdışı ziyaretlerimden edindiğim bazı izlenimler:
- LONDRA'DA liseliler neredeyse her hafta sonu Friday For Future eylemleri yapıyorlar. Cuma günleri okula gitmeyen çocuklar seslerini duyurmaya çalışıyor. Ve tam bir acil durum çağrısı var. 2030 yılında dünyayı susuzluk tehlikesi bekliyor. BM’nin çalışmaları 2030 - 2050 arasında insanların açlıktan kırılacağını gösteriyor. Londra’da ve dünyanın birçok şehrinde çocuklar eylemleriyle, “Siz yetişkinler dünyaya sahip çıkmazsanız biz yaparız” diyorlar.
- YEREL yönetimler de kolları sıvamış durumda. Örnek yine Londra’dan... Benzinli araçların vergisi sürekli yükseltiliyor. 2020’ye kadar Londra sokaklarında benzinli araç kalmayacak. Şirket arabaları, dağıtım şirketleri zaten elektrikli araçlara geçmiş durumda. Biz Uber’i bezdirip, trafik, yağmur var, ‘değişim saatim’ bahanesiyle almadığı yolcuya bin bir eziyet çektiren taksi şoförleri ile boğuşurken, Londra’da Uber benzeri 4 uygulama faaliyette. Paylaşım ekonomisiyle, trafiğe daha az aracın çıkmasını böylece hava kirliliğini azaltmaya çalışıyorlar...
- DÜNYANIN birçok yerinden çevreyi korumak için her evde çöpler ayrıştırılarak üç ayrı poşete konuluyor. Bizde de Emine Erdoğan’ın himayesinde başlayan Sıfır Atık projesi, atıkları kaynağında ayrıştırmayı amaçlıyor. Hızla yol alan bu proje, hem kaynak tasarrufu sağlayacak, hem de ortak evimiz olan dünyayı korumak anlamında da diğer ülkelere en önemli mesajımız olacak.