Limak Filarmoni Orkestrası’nın tenor Murat Karahan ile birlikte verdiği Zeki Müren konserinin Diyarbakır ayağı tek kelimeyle muhteşemdi. Limak, bu proje için hayal kurmanın ve bir arada olmanın gücüyle yola çıkmıştı. Diyarbakırlıların coşkusu bu güce güç kattı
Ünlü tenor Murat Karahan’ın, Zeki Müren şarkılarını yorumladığı konseri için Diyarbakır’dayız. Kongre merkezine girdiğimde coşkulu kalabalığı görünce panik atak geçirmekten korkuyorum. Diyarbakır müziği, sanatı hep sevdi. Zeki Müren şarkılarına ilgi, sevgi ise bir başkaydı…
Murat Karahan, ‘Gitme Sana Muhtacım’, ‘Elbet Bir Gün Buluşacağız’, ‘Gözlerin Doğuyor Gecelerime’, ‘Yıldızların Altında’, ‘Sorma Ne Haldeyim’, ‘Bulamazsın’, ‘Seni Sordum Yıldızlara’, ‘Sevemez Kimse Seni’, söylerken salon inledi. Dikkatimi çeken şey ise gençlerin bütün şarkıların sözlerini ezbere bilip Murat Karahan’a eşlik etmesiydi. Aynı şeyi İstanbul konserinde de gözlemlemiştim. Elbette Murat Karahan da eserleri hakkıyla yorumluyor. Ancak burada Zeki Müren’in ustalığını teslim etmek gerek.
Gençler, Zeki Müren’i keşfediyor
Yıllar da geçse Sanat Güneşi’nin parıltısından en ufak bir eksilme olmuyor. Ve daha önemlisi gençler, son yıllarda Zeki Müren’i yeniden keşfediyorlar. Sosyal medyada yazdıkları yorumlara uygun düşen Zeki Müren şarkılarını takipçileriyle paylaşıyorlar. Yalnızca şarkıları da değil, onun her şeyini, giyim tarzını, konuşma biçimini, filmlerini, zarafetini beğendiklerini her fırsatta belli ediyorlar. Zeki Müren, bugünün gençliği için adeta bir rock star!
Diyarbakır’da konser salonunda üç kuşağın birden kah hüzünlenip kah neşelenmesi bunu gösteriyordu. Müzik adına olduğu kadar ortak değerlerimizi yakalayıp paylaşmak bağlamında da sevindirici.
Mardin kapı artık umuda açılsın
Murat Karahan asıl sürprizi sona saklıyor. Diyarbakır yöresinin en bilinen, bir keresinde Kazancı Bedih’ten canlı dinleme şansı bulduğum, ‘Mardin Kapısı’ndan’ türküsünü söylediğinde ortalık yıkılıyor. Bir türkü ancak bu kadar güzel söylenebilir. Salon birden bir müzik ayinine giriyor hep bir ağızdan, ayakta, “Muratgilin damından atlayamadım. Liralarım döküldü toplayamadım. O yâre mektup yazdım yollayamadım. Vurmayın arkadaşlar ben yaralıyam. El alem al giymiş ben karalıyam. Mardin kapısında vurdular beni. Hevsel bahçesine koydular beni. Gözüm kapanmadan görseydim seni. Vurmayın arkadaşlar ben yaralıyam’ türküsünü söylüyor.
‘Mardin Kapısı’, ‘vurma’ lafları bir anda Tahir Elçi’yi hatırlamama sebep oluyor. Ey Diyarbakır ne çok şey gördün! Artık acılar türkülerde kalsın!..
Limak Filarmoni ve Murat Karahan, 27 Aralık’ta Ankara, 8 Ocak’ta Eskişehir,. 12 Aralık’ta Trabzon’da konser verecek. Zeki Müren şarkılarının çok sesli müzikle yorumlandığı bu muhteşem konserleri kaçırmayın.
Müzikle çok içe bir yönetici olan Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, konser bitiminde kendisini kırmayıp ‘Bahçede Yeşil Çınar’ türküsünü söyleyen Murat Karahan’a teşekkür etti. Vali Güzeloğlu, kentin bu yıl büyük sanatsal buluşmalara ev sahipliği yapacağını söyledi.
Sosyal sorumlulukta mühendis inceliği
Limak Filarmoni orkestranın eşlik ettiği Murat Karahan bir süredir Anadolu’yu karış karış dolaşıp Zeki Müren şarkılarını söylüyor. Limak Vakfı’nın desteğiyle, Limak Filarmoni Orkestrası ile birlikte bugüne kadar Ankara, İstanbul, Bursa, İzmir, Antalya, Mersin, Antep ve Diyarbakır’da konser verdi. Yaklaşık 20 bin kişi bu konserleri izledi. Fikir, anneannesi ve rahmetli annesiyle birlikte çocukluğu Zeki Müren şarkıları dinleyerek geçen Limak Vakfı Başkanı Ebru Özdemir’den çıktı. Ebru Özdemir üçüncü havalimanı, Kuveyt havalimanı, İskenderun Barajı gibi işlerin başında koştururken bir yandan da müzik, sinema, sanat ile ilgileniyor. İlgilenmekle kalmıyor, Zeki Müren konser dizileri gibi projelerle bu tutkusunu on binlerle paylaşıyor. Farklı bir iş insanı profili çizdiğini, kız çocuklarını kendisi gibi mühendis olmaya özendiren projelerinde de görüyoruz. ‘Türkiye’nin Mühendis Kızları’ projesiyle Anadolu’daki devlet okullarında okuyan 100 kız öğrenciye burs sağlayıp, sanat başta olmak üzere sürekli bir vesile ile onları İstanbul’da ağırlarken bir yandan da ‘Evin Küçük Mühendisleri’ projesiyle çocuklarla bir araya gelip onlara başta matematik olmak üzere bilimi sevdirmeye çalışıyor. Kısacası Ebru Özdemir, çağına ve yaşadığı topluma karşı sorumlu bir birey olmanın özelliklerini taşıyor.
Türk fındığı yaşlandı, tahtını Şili’ye kaptırabilir
Türkiye, dünyanın en büyük fındık üreticisi. Umarız ki öyle de kalır. Çünkü durum pek öyle görünmüyor. Geçen hafta çikolata çikolata devi Ferrero’nun Alp dağlarının eteğinde, Alba yöresindeki Nutella fabrikası başta olmak üzere tesislerini ziyaret ettik. Ürünlerinde kullandıkları fındığın yüzde 80’ini Türkiye’den alıyorlar. Üç yıl önce Türkiye’nin en büyük fındık şirketlerinden Oltan Gıda’yı satın almaları büyük yankı uyandırmıştı. Ferrero İnovasyon ve Stratejik İş Birimleri Başkan Yardımcısı, Aldo Uva buluşmamızda satın almadan memnun olup olmadıklarını soruyoruz.
Cevabı Türkiye’nin stratejik ürünü fındığın geleceğinin risk altında olduğunu gösteriyor. Birebir aktarıyorum anlattıklarını: “Kendimizi Türkiye’deki tarım dünyasına bağlamak, 2030’daki alımımızı garanti etmek için aldık. Yoksa 12 yıl sonra alacak fındık bulamayacaktık.”
‘‘Kaliteli fındığı dışarıda arıyoruz’
Peki verim neden düşüyor? Onu da anlatıyor: “Türkiye her yıl yüzde 10 - 15 verim kaybediyor. Türkiye’de bir hektarda 800, Şili’de ise 3 bin kilo verim alınıyor. Satın almayı yapmasak Şili ve Oregon Türkiye pazarında oluşacak açığımızı karşılaşmazdı. Türkiye’de ağaçlar yaşlı, 80 yıllık ağaçlar, çiftçi de yaşlı, dolayısıyla bahçesinde duramıyor. Yeteri kadar ilgilenmiyor. Kaliteli ürün için çiftçinin en az 140 gün tarlasında durması lazım. Türkiye’de 40 gün oluyor. Gübreleme ve sulamayı vaktinde yapmak gerekiyor.”
Dünyanın çikolata devi hammaddesi fındık alımını garantiye almak için saha çalışmaları da başlatmış. Model bahçeler kuruyor, Karadeniz bölgesinde 140 uzmanla çiftçiye iyi fındığın nasıl yetiştirileceğini öğretmek için çabalıyorlar. Aldo Uva, ‘’Yaptığımız eğitimler ve örnek uygulamalarla iyi tarımı nasıl yapabileceklerini öğretiyoruz” diyor. Peki sonuç ne olmuş? Yüzde 30 verim artışı sağlanmış.
Üretici etkin kooperatifler kurmalı
Aldo Uva, “Ağaçların gençleştirilmesi gerek. Bugün çok fındık üretiliyor ama bizim istediğimiz kaliteli fındık çok az. Biz bugün Türkiye’de bulamadığımız kaliteli fındığı dışarıda arıyoruz. Eğer Türkiye’de istediğimiz kaliteli fındığı bulursak alımlarımız üç kat daha artar. Biz Şili’de toprak satın alıyoruz yetiştirdikten sonra fidanları çiftçilere satıyoruz.”
Global şirketlerde işlerin nasıl yürüdüğünü gösteren bu sözler önemli. Bugünlerde küresel ısınmaya dayanabilecek fındık ağacını yetiştirmeye çalışıyorlar.”
Aldo Uva, bu noktada Afrika ve kahve konusuna dikkat çekti: “Afrika gerekli güncellemeyi yapmadı. Stratejik ürünü olan kahveyi kaybetti, bugün artık kahvenin çok önemli bir bölümü Vietnam’da üretiliyor, Türkiye’de gerekli tedbirleri almaz ise fındık pazarını Şili’ye kaptırabilir. ‘Ağacımı budamak istemiyorum, yaprağına dokundurmam’ diyen insanlar var. Topraklar küçük ve bölünmüş durumda.
Türk fındığı bizim için o kadar önemli ki; Ferrero’da da, Nutella’da kullanıyoruz. Dünyada çiftçi dernekleri, kooperatifleri var... Türkiye’de de İtalya’daki gibi konsorsiyumlar kurulabilir. Ürün alırken pazarlık etme şansını da yükseltir bu. Fındık Türkiye için stratejik ürün olmalı taktiksel değil. Oyunun kuralları içinde yardıma hazırız. Türkiye, dünyanın en önemli madenlerinin birinin üstünde oturuyor.”