Dünyanın bütün coğrafyalarında milyonlarca mülteci hayata tutunma savaşı veriyor. Mülteciler bir toplumdaki en dezavantajlı kesim. Onun daha dezavantajlısı ise kadın mülteciler.
Mülteci kadınlar nasıl iş bulup çalışacak. Eğitimsiz olanlarını bırakın eğitimli olanların dahi işi çok zor. Birleşik Krallık’ta göçmen kadınların iş bulması için çalışan Paulina Polak’ı dinlerken Suriyeli kadınların durumunu düşünüyorum. Yabancı topraklarda büyüyecek üçüncü kuşağın dahi hayatı çok zor olacak. Geçen hafta, ATÖLYE ve Zorlu Holding’in kurucu ortaklığı, S360’ın stratejik partnerliği ile hayata geçirilen sosyal inovasyon platformu İMECE’nin bir konferansına katıldım. İlk projesinde önemli toplumsal meselelerden biri olan “Nitelikli Eğitim” alanına odaklanan imece, destek Programının ikincisinde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” başlığı altında kadın ve kız çocuklarının güçlendirilmesi temasına odaklanmış. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği temalı ikinci destek programı çerçevesinde seçilen üç projeye toplam 120 bin euro finansal destek verilecek.
28 Aralık’a kadar bu meseleler üzerine çalışan sosyal girişimcilerin başvuruları alınacak ve ardından 7 aylık Destek Programı süreci başlayacak.
16’sında vatanından koptu
Göçmen kadınların iş bulması için kendilerini daha iyi anlatmaları gerektiği düşüncesinden yola çıkarak kurduğu Onpartu platformu ile dikkat çeken Paulina Polak’ı Bomontiada’daki konferansta tanıdım. Kendisi de bir göçmen. Anavatanı Polonya’dan 16 yaşında ayrılıyor. Oxford’da okuyor. Londra Üniversitesi Akademisi’nde Ekonomi alanındaki lisans eğitimini sürdürürken; işsizlik, eşitsizlik ve yoksulluk gibi konulara eğiliyor.
Yetenekleri buluyor
Şimdi istekli, yetenekli ve cesur bireylerin, tecrübeleriyle ya da eğitimleriyle uyuşmayan işlerde çalışmaması için, Britanya’da eğitim almamış ve profesyonel ağları olmayan, ancak yetenekleri olan göçmenlerin önündeki engelleri aşmaları için çabalıyor. 2014’te Onpartu sosyal girişim platformunu kuruyor. Onpartu, farklı bir ülkede doğmuş ve eğitim almış kadınların, yaşadıkları ülkede kendi yetenek ve eğitimlerine uygun iş fırsatlarına erişmesi için çalışıyor. Paulina Polak sorularımı yanıtladı.
Dil hem kilit hem anahtar
Müşteci kadınlar için çalışıyorsunuz. İngiltere’de koşullar nasıl, kolay iş bulabiliyorlar mı?
Birleşik Krallık’ta 1.3 milyon Orta ve Doğu Avrupalı göçmen var. Bunların yüzde 40’ı eğitimli, diplomalı kadınlar. Önemli bir bölümü eğitimlerine uygun olmayan işlerde çalışıyorlar. Bu 90 bin kadın düşük ücret alıyor, yeteneklerinin, eğitimlerinin altında bir yaşam sürdürüyorlar. Düşük ücretli işlere sıkışmış, pazarın nasıl işlediğini bilmiyorlar. Çoğu yorgun ve destek sistemi altında da değiller.
Üstelik siz eğitimli göçmen kadınlarla çalışıyorsunuz!
İstihdam edilmeyen bu yabancı kadınlar bunalmış, nerede iş arayacağını bilmez durumdalar. Ekonomik göçmenlerin çoğu eğitimlidir. Buna rağmen geldikleri ülkede bloke oluyorlar. İş süreçlerinin dışında kalınca çoğunun özgüveni azalıyor. İşverenlerin onların CV’sini anlamaya vakitleri yok. İsim yabancı ise veya arada bir tanıdık yok ise uzak duruyorlar. En büyük sorun İngilizce konuşmuyor olmaları. Bu suistimal edilmeleri için başlı başına bir neden zaten.
Kaprisli Y’nin alternatifi
Siz tam olarak ne yapıyorsunuz?
İşverenler soyadı yabancı olan, eğitimlerini başka yerde almış insanların CV’lerine sıcak bakmıyor, şans tanımıyor. İşverenlerin de bu anlamda eğitime tabii tutulmaları gerek. Ayrımcılığa yönelik olarak bütün sistem yeniden dizayn edilmeli. Göçmen kadınlara eğitim vererek becerilerini, özgüvenlerini artırıyoruz. İlişki kurabilecekleri, benzer yolculuğu yaşamış mentorlarla buluşturuyoruz. İş bulmalarına yardımcı oluyoruz. Tabii hak ettikleri ücretlerle. Belediyeler mülteci kadınların dil öğrenmesi için ön ayak olmalı.
Çalıştığınız kadınların iş deneyimi var mı peki?
En az üç yıllık iş deneyimi olan kadınlarla çalışıyoruz. Buna rağmen zorlanıyoruz. Mülteci kadınlar savaşçı, hayatta kalma mücadelesi veren güçlü kadınlar. İşverenler Y kuşağı dediğimiz yeni nesil ile sorunlar yaşıyor.
Onları işe odaklamak zor olabiliyor. Bu noktada göçmen kadınlara odaklanırlarsa bir fırsat olduğunu görebilirler. Kaldı ki göçmenlerin geldiği ülkeye de hitap etme şansları olur. Mesela İngiltere örneğinde görüyoruz ki yeterince kalifiye işgücü yok. Bu noktada göçmen kadınların becerileri istihdam edilme noktasında çok önemli. Almanya’da yaşayan Türk göçmenlerini düşünün ya da Amerika’da yaşayan İrlandalı göçmenleri. Ne kadar başarılı oldular.
CV’lerde artık foto yok
İşe almada ayrımcılığı ortadan kaldırmak için neler yapılmalı?
İnsan kaynakları alanında ayrımcılığı aşmak için yeni trendler var. Bunlardan birisi CV’lerde isimlerin yer almaması. İşveren kişinin hangi ülkeden olduğunu anlamıyor. Seçimi önyargısız gerçekleştiriyor. Veya CV’de cinsiyeti, ırkı, yaşı yazmıyor. İngiltere’de CV’lere fotoğraf konulmuyor. İnsanlar güzel, yakışıklı olmadığı için işe alınmayabiliyor çünkü. Böyle bir gerçek karşımızda dururken bunlar önemli gelişmeler.
Büyükyalı’da Fendi imzası
Dünyaca ünlü moda markaları artık sadece insanları değil, binaları da giydiriyor. İtalyan Fendi’nin gayrimenkul sektöründeki markası Fendi Casa, bu trendin ilk temsilcilerinden biri. Türkiye gayrimenkul sektöründeki yükselişi gören Fendi Casa, Dubai ve Miami’de sonra 3’üncü durak olarak İstanbul’a geldi.
Kazlıçeşme sahilinde yükselen Büyükyalı projesiyle bir anlaşma yapan Fendi Casa, projedeki 100 daireli binayı, özel tasarımlarıyla giydirecek. Rezidanslardan mobilyalardan aksesuarlara, perdelere kadar her şey Fendi tasarımı olacak ve Fendi imzası taşıyacak. Özel olarak tasarlanmış Fendi Casa koleksiyonları Büyükyalı sakinlerinin beğenisine sunulacak. Daireler baştan başa tasarlanacak ve Fendi bakış açısıyla kişiye özel tefriş edilecek.
Çok kültürlülüğün cazibesi
Fendi lisansıyla Fendi Casa markasını bünyesinde barındıran Luxury Living Group’un finans ve ekonomi direktörü Daniele Vignatelli, Fendi markası Türkiye gayrimenkul sektöründeki yükselişi görerek, çok uzun süredir Türkiye’ye de bir projede yer almak istediğini, Büyükyalı’yı görünce hemen pazara girmeye karar verdiklerini ifade ediyor.
Türkiye’deki çoklu kültür yapısından çok etkilendiklerini anlatan Vignatelli, “İstanbul, doğu ile batı kültürünün buluşma notkası konumunda. Zaten Roma ve İstanbul arasında tarihi ve kültüren açıdan büyük benzerlikler var. Bundan 200 sene önce biz sizden tasarım, kültür ithal ediyorduk. Şimdi ise karşılıklı bir etkileşim var” sözleriyle anlatıyor.
Özak Global Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akbalık da Fendi işbirliği konusunda şunları söylüyor: “Büyükyalı’nın çizgileri ve tasarıma verdiği önem, Fendi Casa ile ortak bir noktada buluştu. Bu uyumu bir sinerji haline getirdik ve Türk tüketicisinin beğenisine sunuyoruz. Bugün İstanbul’da yaptığımız bu işbirliği, Fendi Casa’yla adım attığımız sürecin, ilk meyvesi.”
Para kaybolmaz el değiştirir
Daniele Vignatelli, Avrupa’nın 2008 yılından bu yana ekonomik krizin etkilerini üzerinden atamadığını, ancak bu durumun lüks kategoriyi hiç etkilemediğini ifade ederek şunları söylüyor: ‘’Para kaybolmaz, sadece el değiştirir. Avrupa krizden çok etkilendi ama lüks markalar krizin etkilerini yaşamadı. Üst segment hep güçlü. Hala para harcamaya devam ediyorlar. Biz de Fendi Casa olarak yıllardır çift haneli büyümemizi sürdürüyoruz.”
Lüks değil vizyon
Fendi Casa’nın müşterilerine lüks değil, bir vizyon sunduğunu vurgulayan Daniele Vignatelli, “Büyükyalı projesiyle bu açıdan çok uyumluyuz. Onlar da lüks değil, ‘iyi yaşam’ sunduklarını söylüyorlar. Yani aslında düşüncemiz aynı, sadece bunu farklı kelimelerle telaffuz ediyoruz” diyor.