Songül Hatısaru

Songül Hatısaru

songul.hatisaru@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sevgililer Günü yaklaşıyor... Bugünlerde medyada pek çok aşk hikâyesi ile karşılaşacaksınız. Belki kendi anılarınız gözünüzün önünden geçecek... Belki mevcut ilişkinizin bilançosunu dökeceksiniz kendi içinizde... Aşk nedir diye sorgulayacaksınız belki... Şimdi anlatacağım hikâye, “Aşk umut ve şükürdür” diyor

Bu Özlem ile Cüneyt’in hikâyesi... Önce Özlem’i sonra da Cüneyt’i pençesine alan hastalıklarda birbirlerinin enerjisiyle yeniden hayat bulmuş iki sevgili... Cüneyt sekiz yıldır tek sözcük söylemeden bir yatakta yatsa da Özlem için dünya üzerindeki herkesten daha canlı, daha gerçek... Onunla konuşuyor, el ele uyuyor. Özlem, “Ben Cüneyt’in içinde yaşıyorum” diyor. Sarıldığında, öptüğünde Cüneyt’in nabzının yükseldiğini, iki günlük bir iş seyahatine gitse solunumunun bozulduğunu anlatıyor. Elbette onun yeniden sağlığına kavuşmasını umut ediyor, bunun için tıptaki gelişmeleri günü gününe takip ediyor. Ancak bugüne de, “Nefes alsın yeter” diyerek şükrediyor.

Haberin Devamı

Aşk bu: Nefes alsın yeter

Bu satırları okuyan pek çok kişinin Çaba Derneği’nden tanıdığı, Maslak Acıbadem Hastanesi Başhekim Yardımcısı, tüm Acıbademlerin VIP Hasta Direktörü, göğüs cerrahı Özlem Cankurtaran anlatsın, Fenerbahçe eski Başkanı Emin Cankurtaran’ın oğlu olan eşi Cüneyt Cankurtaran ile hikâyesini...

14 yıl önce tanıştılar

- Cüneyt Bey ile nasıl tanıştınız?

2005, kız kardeşim Sıla, teyzem ve Cüneyt, Sunset’te yemek yiyor. Uzun süreli bir flörtüm var ve çok kötü kavga etmişiz. Sıla ısrarla beni de çağırıyor. Kalkıp gittim. Sunset’in koridorundan girince, Cüneyt kafasını çevirdi beni gördü, büyülenmiş gibi yürüdü, elimden tuttu masaya getirdi. Sıla, o nedenle, ‘Cüneyt’in sana aşık olduğu anı biliyorum” der hep. Gece boyunca sürekli asıldı, yıldız yağmurlarına mı gitmedik, Roma’ya, Paris’e mi davet etmedi. Teniniz, gözleriniz dedikçe, baygınlık geldi bana. Çok antipatik buldum Cüneyt’i... Amerika’ya gideceğim, ihtisas yapacağım, sizin gibi kapitalist düzenin insanlarıyla işim olmaz tavrıyla konuşuyorum adamla. Flörtüm olduğunun altını çizip, benimle uğraşmayın mesajımı da verdim. Fakat Cüneyt inanılmaz bir savaşçı, müthiş bir strateji adamı. 1.5 sene boyunca sürekli aradı. Hediyeler, telefonlar, görüşme talepleri bitmedi.

Haberin Devamı

- Aradığında ne diyordu peki?

Yemeğe davet ediyor, ‘Gelemem Cüneyt bey, erkek arkadaşım gelecek’ diyorum. İşlemiyor, “Onu da al gel, tanıyayım onu da” diyor. Kapatıyorum aklımda kalıyor, nasıl bir özgüven bu diye. Sonra ablamın da düzenlemeleri ile her yerde karşıma çıkmaya başladı. Tanıdıkça ne kadar sofistike bir adam olduğunu görüyorum. Çok akıllı, hobileri olan, duyarlı, çok şey yaşamış biri. İlişkide akıl beni çarpar ve bir anda kör kuyulara düştüm. Yedikule göğüs cerrahide nöbetteyim, arıyor, “Yemek yedin mi?” diyor, gece saat iki, kapatıyor, yemek gönderiyor. Nöbetteki herkese hamburger gönderiyor. Şeftali çok severim ama dokunamam. Sıla’dan bunu da öğrenmiş. Bir gece yarısı servise, çok şık bir kapta, buzlar içinde, soyulmuş şeftali geldi. Bu
beni çarptı, artık direnemez oldum. 24 yaşındayım, benden 19 yaş büyük bir adama çok fena aşık oldum. Aşık olunca da beni terk etti.

Haberin Devamı

Aşk bu: Nefes alsın yeter
Kırılma noktası

- Kaçan kovalanır olayı!

Tüm o süreç içinde fazla üzmüşüm meğer. Tabii onların intikamı alındı! Cüneyt’le ikinci senemiz çok ayrılmalı, barışmalı oldu. Terk ediyorum diyor, üç günde 5 kilo
veriyorum. Yönetemiyorum ilişkiyi, çok toyum. En son iki ay küs kaldık.

- Sonra nasıl barıştınız?

Bir gece ortak arkadaşlarımızla arayıp çok ısrar etti. Annemin ısrarı ile yanlarına gittim. Hep kariyerime odaklı konuşmuşum, davranmışım. Sürekli Amerika’da ihtisas yapacağımı, gideceğimi söylüyordum gerçekten. “Ben sana çok bağlandım, kendimi senden koparmaya çalışıyorum ama sensiz yapamıyorum” dedi. ‘Amerika umurumda değil, sana aşığım, ihtisasımı burada da yaparım’ dedim ben de. O gece ilişkimizin miladı oldu. Rüya gibi bir ilişki başladı.

Ölmemeye söz verdi!

- Hastalığınız ne zaman başladı?

Üç yıl sonra hastalandım. Belimde bir ağrı vardı. Nadir görülen bir kemik hastalığıymış meğer. 2.5 ay yanlış tedavi gördüm. Sonra Amerika’ya gittik. Houston’da hastalığımın ne kadar ciddi olduğunu öğrendik. Bir yıl süren tedavi ve ameliyat kâbusları başladı. Cüneyt beni hafta sonu hastaneden kaçırıp Miami’ye götürdü, evlenme teklif etti. O andan itibaren ölmekten korkmamaya başladım. Saçlarım dökülüyor, ‘ne kadar güzelsin’ diyor. Hem gülüyorum hem ağlıyorum. Bütün o felaketin içinde büyük aşk yaşıyorum. Ameliyat öncesinde evlendik. Bir sürü ameliyat oldum, kalçama kadavra kemiği koydular, Yürüyebilmek için koltuk değnekleri kullanmak zorunda kaldım. Hâlâ da kullanıyorum. Mucizevi bir şekilde iyileştim. Sana bakıyorum duygusunu bir kez dahi yaşatmadı. İnsana hiçbir şey yüklemezdi. Sana dünyaları verir ama bir kere bile, ‘senin için bunu yaptım’ demezdi. Herkese böyle davranırdı. Ruhu öyleydi.

- Cüneyt Bey’in hastalığı nasıl başladı?

2005’te Cüneyt’te bir değişiklik hissetmeye başladım. Yaşama karşı hep tutkulu bir adamdı. Durgunluk, bir tutukluk hissediyordum. 5 -6 ay sonra konuşması, yürümesi bozuldu. 2006 yılında, Berlin’deki doktoru, “Bu bir nerodejeneratif hastalık, 6 yıl içinde tamamen hareketsiz kalabilir, yatağa bağımlı olabilirsiniz, kalbiniz, nefesiniz durabilir” dedi. Otele döndük, gayet sakin dergi okuyor. Ben perişanım, “Omuzuna yatırdı beni, bak şimdi iyiyim, iyi olmam için ne gerekiyorsa yapacağız, bir gün gelir, hiç hareket edemesem de bir yatağın içinde, seninle el ele olmak bana yeter. Sana da yeter mi” dedi. ‘Ölmeyeceğine söz ver’ dedim. ‘Söz veriyorum ölmeyeceğim’ dedi. Sonra süreç maalesef doktorun dediği gibi ilerledi.

Bir pazar günü öksürmeye başladı. Solunumu durdu, iki kez çalıştırdım kalbini. Fulya Acıbadem’e yetiştirdik. 4.5 ay komada kaldı. Dediler ki, “Bir şey bekleme”. “Beklemiyorum, isterse makineye bağlı olsun, yeter ki nefes alsın, yanımda olsun" dedim. Patronumuz Mehmet Ali Aydınlar işi bırakmama müsaade etmedi. ‘Hayatı bırakamazsın’ dedi, çalıştığım Maslak Acıbadem’e yakın bir ev tuttuk. Yoğun bakım odasına çevirdik odasını. 8 yıldır, elimde telefonla gün içinde sürekli izliyorum. İki hemşiresi var.

Beyin kapalı kutu

- Ya çok acı çekiyorsa...

Biz bu konuları konuştuk ve birbirimize söz verdik. Berabersek her koşulda beraberiz dedik. Ne kadarını algıladığını veya algılayıp algılamadığını da bilmiyoruz. Beyin kapalı bir kutu. Olduğu durumdan tabii ki memnun değildir. Ama acı çektiğini, ben yaşamayayım dediğini de hiç zannetmiyorum. Çünkü Cüneyt savaşçı bir adam. Pes etse, vazgeçse zaten çoktan gitmişti. Tıbbın henüz çözemediği şeyler var. Ben de hastaydım, yaşamam mucize... Tıp öyle diyordu. Cüneyt beni bırakmadı. Hayatta vazgeçemem ondan. Her geçen seneye seviniyorum. Nerodejenaratif hastalıklarla ilgili olarak kanser kadar yatırım yapılıyor. Çünkü çok hasta var, alzhemier’lar var, demans’lar var. Yaşam süresi arttıkça daha çok yatırım yapılıyor. Durumunun farkındayım ama bir doktor olarak tıptaki gelişmeleri de görüyorum.

Aşk bu: Nefes alsın yeter

Nabzıyla konuşuyor

- 8 yılda herhangi bir gelişme oldu mu durumunda?

Olmadı. Beni algıladığını biliyorum ama. Sevgilim, aşkım ben geldim diye çok gürültülü giriyorum eve. En derin uykuda dahi olsa mutlaka gözünü açıyor, bakıyor. Koltuk değneklerimin sesinden heyecanlanıyor. Nabzı hızlanıyor. Öperken, sarılırken, severken de nabzı hızlanıyor. Vücudunda bir problem olunca da, mesela ateşi yükselmeden hemen önce nabzı yükselir. Nabzı üzerinden bizimle konuşuyor sanki. Ben Cüneyt’in içinde yaşıyorum sanki...

Aşk bu: Nefes alsın yeter
O hâlâ sevgilim

- Evde yaşamınız nasıl?

Her gün iş dönüşü koşarak ona gidiyorum. Sarılıyorum, öpüyorum. Bugün ne olduysa Cüneyt’e anlatıyorum. O hastane yatağında, ben yanındaki yatakta yatıyorum. Benim için değişen bir şey olmadı; o hâlâ sevgilim, kocam ve aynı yatağı paylaşıyoruz. Bu röportajı da anlatacağım mesela. Makinelere, borulara bağlı olmasının bir önemi yok. Cüneyt kollarımda öldü, tekrar yaşama döndü.

Borsadan ilaç takibi

- Tıptaki gelişmelerle özel tedavi denemeleriniz oldu mu?

Kök hücre denedik olmadı. Plazma denen bir gelişme var, denedik olmadı. Ama her an her şey olabilir. Beni son olarak Amerika’da yapılan ve Trump’ın da desteklediği bir çalışma çok ümitlendirdi. Neredeyse tüm kanı değiştirecek ölçüde yüksek dozda bir ilaç veriyorlar. Çok gizli yürütülüyor. Hastane olarak sektörümüz gereği de takip ediyoruz. Bu çalışmaları yapan şirketlerin borsadaki değerlerine bile bakıyoruz. Eğer hisseleri yükseliyorsa demek ki önemli cevaplar alınıyor diye düşünüyoruz.

- Seyahatleriniz oluyordur...

Son iki yıla kadar hiç seyahat etmedim. İki günlük bir seyahatimde ise solunumunun bozulduğunu gördüm. Çok az seyahat edip, eve çok az geç gidiyorum. Bu zamanlarda da telefonu hoparlöre alıyor hemşire. Yanındaymışım gibi bağıra bağıra konuşuyorum. Sevgililer Günü'nde Milano’dan sevdiğim çikolatalardan getirirdi. Ben de onun sevdiği, birlikte dinlediğimiz parçaları çalıyorum.