Tüm dünyada sağlıklı gıdaya yönelişle “zeytinyağı” kullanımı artıyor... Zeytinyağına geleceğin petrolü diyenler var. Zeytin ve zeytinyağının anavatanında yaşıyoruz. Bunu çok iyi değerlendirmemiz şart.
Hafta sonu Yudum ve Egem gibi markaların üreticisi olan Savola’nın davetlisi olarak Ayvalık’ta zeytin hasat günlerindeydik. İki gün boyunca zeytin konuştuk, zeytin dinledik, zeytin yedik, zeytinyağı içtik. Çok şey öğrendik.
- Önce iyi haber; zeytin üretiminde 2 milyon ton sınırı ilk defa bu yıl aşılacak. Bu demektir ki zeytinyağı üretimi de ihracatı da geçen yılın üzerine çıkacak. Yapılan verimlilik artışı çalışmalarının etkisiyle üreticinin “var yılı-yok yılı” olarak adlandırdığı dönemsellik farkı azalıyor. Budama, zararlılarla mücadele, sulama ve gübreleme alanlarında yapılan iyileştirmeler ve yeni dikimler sonuç veriyor.
- Kötü haber ise yıllardır aynı konuları tartışıp duruyor olmamız. Zeytinin anavatanında yaşıyoruz ama dünya çapında bir marka yaratamıyoruz, dünya pazarlarında payımızı artıramıyoruz, tarım alanlarını korumakta zorlanıyoruz. Hektar başına verimlilikte İspanya, İtalya ve Yunanistan’ın yarısı, hatta 3’te biri düzeyindeyiz. Zeytin ağaçlarının verimliliği düşük olunca üretimde de liderliği doğal olarak bu ülkelere bırakıyoruz. İspanya’nın ardından ikinci sıraya oturmak gibi bir hedefimiz vardı, hâlâ sürüyor ama yakın vadede bu hedefe ulaşmak çok olası görünmüyor.
Coğrafi işaret önemli
- Coğrafi işaret kavramının farkına nihayet vardık. Sevindirici bir gelişme bu. Dünyada 200 milyar doları aşan coğrafi işaretli ürünler pazarı var. Buradan pay alabilecek Malatya kayısısı, Ayvalık zeytinyağı, Aydın inciri, Taşköprü sarımsağı, Giresun fındığı, Kars kaşarı, Pervari balı gibi yüzlerce ürün var. Bunların 220’si tescil almış. Ayvalık 2006’da zeytinyağında coğrafi işaret tescil ettirerek önemli bir adım atmış. Şimdi ise AB’den tescil almaya çalışıyor. Eğer başarırsa önemli bir adım atmış olacak.
- Dünyada 185 milyon ton bitkisel yağ üretiliyor. Büyük bölümü palm ve soya yağı. Daha değerli ve sağlıklı olan zeytinyağı ise sadece 3 milyon ton. Küresel çapta sağlıklı gıdaya yönelişin artmasıyla zeytinyağı kullanımı da artacaktır. Zeytinyağı üreticileri için büyük fırsatlar var. Homeros boş yere “sıvı altın” diye adlandırmamış. Hatta geleceğin petrolü diyenler de var.
700 kişilik kasabanın 1.5 milyar euro’luk peyniri
- Devlet desteği olmadan dünya markası yaratmak zor. Başarılı örneklerden biri Fransızların ünlü rokfor peyniridir. Bu peynire adını veren Roquefort Fransa’da 700 nüfuslu küçücük bir köy. Ama 1000 yıl önce başladığı peynir üretimiyle dünyanın en ünlü köylerinden biri olmuş; yılda 1.5 milyar euroluk bir pazar oluşturmuş. Rokfor yöre hayvanının sütünden yapılıyor; bu köydeki doğal mağaralarda bekletiliyor. Peyniri rokfor yapan penicillium roqueforti bakterisi de bu mağaralarda var. İngiliz stilton’ı, Danimarka mavi peyniri, İtalyan gorgonzolası gibi pazardan pay almak isteyen peynirler de çıktı ama rokfor para basmaya devam ediyor. Başarının temelinde ise destek ve koruma var. Bundan tam 606 yıl önce zamanın kralı VI. Charles rokfor peyniri üreticilerini ve peynirlerin bekletildiği mağaraları koruma altına almasaydı, bu iş olmazdı. Bizim de zeytin ağaçlarını koruma konusunda hassas ve ısrarcı olmamız gerekiyor.
- Ayvalık’ta zeytin ve zeytinyağının yanı sıra bir de “Zeytin Çekirdekleri” var. Alkışlanacak bir proje. Çocuklar ve gençler için ücretsiz müzik, sanat ve spor eğitimi sağlıyor. Programın arkasında Ayvalık Belediyesi var. Hasat Günleri’nde konser veren çocukların performansını gördük, hayran kaldık. Diğer ilçelere de örnek olacak bir proje.
Yeni normal böyle mi olacak?
TL’deki değer kaybı hedeften zaten kopmuş giden enflasyonu daha da kışkırtmaya başlayınca, Merkez Bankası faizi artırmak yerine 2 kanaldan müdahale etti.
Zorunlu karşılık değişikliğiyle piyasadan 5.3 milyar lira çekerken, 1.4 milyar doları bankaların kullanımına açtı.
Reeskont adımıyla bu kredilerin 3 ay boyunca TL olarak geri ödenmesine izin verdi ve ödemelerin düşük kurlardan yapılmasını kabul etti.
Böylece şubata kadar 5 milyar dolarlık bir döviz talebini sıfırlıyor. Bu adımların ilk anda bir “açıklama etkisi” olmadı ama döviz arz-talebini etkileyeceği için önümüzdeki dönemde sınırlı da olsa bir etkisi olabilir.
İşi ne zorlaştırıyor?
Ancak TCMB’nin işini zorlaştıran çok neden var. Mesela,
1) Politik ve jeopolitik belirsizlik artıyor. Fon sahipleri seçim takvimi gibi pek çok gelişmeyi ölçüp biçmeye çalışırken, ABD ile sorunların ne yöne evrileceğini anlamaya çalışıyor. Piyasa oyuncuları kısa vadede kuru etkileyebilecek önemli bir gelişme olarak Başbakan Yıldırım’ın ABD Başkan Yardımcısı ile bugün yapacağı görüşmeden çıkacak sonuçları görüyorlar.
2) Biz Ortadoğu’ya bulaştıkça Ortadoğu da bize bulaşıyor. Suudi Arabistan, Irak, Suriye, İran, Katar gibi bizi etkilediği için kayıtsız kalamadığımız birçok jeopolitik sorunumuz oldu.
Bunlar aynı zamanda ihracat pazarı. AB ile ilişki tıkandığında bir de bu pazarlarda zayıflamaya tahammül etmek zor.
3) Ekonomide ise enflasyon gibi önemli bir dert var. Enflasyonun artması ve para politikasının baş etmekte yetersiz kalması Türkiye’nin olumsuz ayrışmasında etkili oluyor.
4) Reeskont ve karşılık düzenlemelerinin rezervleri aşağı çekici etkisi de olacaktır. Özellikle reeskont geri ödemeleri TCMB döviz rezervini artıran önemli bir kaynak. Rezervler 2016’da bu yolla 15 milyar dolar artmıştı. 2017 ilk 10 ayında ise 14.8 milyar daha geldi. Son düzenleme ile TCMB, rezervinde aylık 1 milyar doların üzerinde bir kaybı göze aldı.
5) Önceki yıllarda güçlü noktamız olan maliye politikasında bu yıl gevşeme var. Buna bağlı Hazine borçlanması arttı.
Listeyi uzatmak mümkün. Bu sorunları yabancı da görüyor. Bu nedenle TL son bir yılda en çok kaybeden gelişmekte olan piyasa parası oldu.
Değer kaybeden başka paralar da var ama kayıpları daha az. Eğer yeni bir iç ve dış şok olmazsa ABD’den bugün gelecek olumlu haberlere bağlı olarak kurda bir gevşeme olabilir.
Faizin arttığı dönem
Yükselen faiz ve zayıflayan TL’yi fırsat gören kısa vadeli yatırımcı Türk varlıklarına girebilir. Ama yeni şoklara karşılıklı hazırlıklı olmalıyız.
Çünkü küresel ekonomi gelecek 5 yıl boyunca geçmiş 5 yıldan farklı olacak.
Merkez bankalarının para pompaladığı, faizlerin ultra düşük seyrettiği, borçlanmanın ucuz ve kolay olduğu bir dönemden paraların çekilmeye ve faizlerin artmaya başladığı bir döneme giriyoruz.