Servet Yıldırım

Servet Yıldırım

servet.yildirim@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

1800’lerin ilk yarısında yaşayan Fransız politikacı ve iktisatçısı Frederic Bastiat, zamanın Fransız meclisine bir dilekçeyle başvurur. Dilekçesinde mum ve kandil üreticilerinin satışlarındaki daralma yüzünden zarara uğradıklarını söyleyerek, “Lütfen güneşin neden olduğu haksız rekabeti önleyin” der. Talep ettiği şey herkesin perdelerini sıkıca kapatması ve evlerine güneş ışığının girmesine izin vermemesinin sağlanmasıydı. Böylece mum ve kandil üreticileri “güneş ışığının yol açtığı haksız rekabet”ten korunacak ve maddi zarara uğramaları engellenecekti. Dilekçesi o kadar ünlü oldu ki modern zaman ekonomistleri korumacılığa karşı serbest ticareti savunurken hep “Mumcular Dilekçesi” örneğini verdiler. Bastiat amansız bir korumacılık düşmanıydı. “Eğer mallar sınırları aşamazsa, ordular aşar” sözü onundur. Dün gazetelerdeki Trump başlıklarını görünce Bastiat’nın ünlü dilekçesi aklıma geldi. Fransa’da meclis üyeliği de yapan Bastiat bu dilekçesiyle dalgasını geçiyordu. Dalga geçtiği şey korumacılıktı. Ama Trump çok ciddi.

Haberin Devamı

Eyvah Korumacı dalga yayılıyor

ABD’nin Çin’e ve Avrupa’ya karşı başlattığı ticaret savaşı korkulduğu gibi genişleyerek yayılıyor. Durum çok ciddi; sorun büyük ve bizi de tehdit ediyor. Dünya ticareti ciddi bir daralmaya doğru gidiyor. ABD’nin her adımına karşı diğer ülkeler de attıkları ve atacakları adımları açıklıyorlar. Alttan alan yok. ABD Avrupa Birliği’nden ithal edilecek otomobillere ek vergi koyacağını açıkladı, AB’den anında Amerikan otomobillerine vergi artışı planı geldi. ABD AB’den çelik ve alüminyum ithalatına vergi getirdi, AB viskiden motosiklete kadar onlarca kalemin ithaline vergi koydu. Aynı şekilde ABD ticaret saldırısına hedef olan Çin de uygun karşılık vermeye çalışıyor.

Benzer bir adım Türkiye’den de geldi. ABD’nin Türk çeliğine uyguladığı yüzde 25’lik ek tarife nedeniyle Türkiye önce Dünya Ticaret Örgütü’ne başvurdu. DTÖ bu tip durumlarda hakem rolü oynayan tek başvuru mercii. Ama ABD’nin engellemeleriyle bir topal ördek durumunda. Türkiye bu kararın haksız olduğunu, toplam 266.5 milyon dolarlık bir ihracat kaybına neden olacağını ve bu nedenlerle düzeltilmesi gerektiğini söylemişti. Belirlenen sürede ABD’den bir düzeltme gelmeyince Türkiye de uğradığı kayıp ile aynı miktarda karşı etki yaratacak adımı attı. Kuruyemişten otomobile, makyaj malzemesinde makine parçalarına kadar 22 ürünün vergi oranları yükseltildi. Trump korumacılık atağını başlatırken aklında Türkiye yoktu; Çin, Almanya, Japonya, Meksika ve Kanada gibi ticarette dev açıklar verdiği ülkeler vardı. Türkiye ise bu 5 ülkeye hiç benzemiyor. Bu ilişkide açık veren ABD değil Türkiye. Yani yakınacak konumda olan bir taraf varsa o da Türkiye olmalıydı. Bu nedenle, Türkiye’nin misillemesi anlaşılabilir ve anlayışla karşılanabilir harekettir. Ama dünya ticaretinde daha büyük ağırlığa sahip olan diğer ülkelerin reaksiyonlarıyla bu işin varacağı boyut daha da dramatik bir hal alacaktır.

Haberin Devamı

Korumacılık ve ticaret savaşları Trump ile başlamadı. Dünya tarihi korumacılığın örnekleriyle doludur. Krizlere girildiğinde çıkış yolu olarak görüldü. Mesela 1929 bunalımından çıkışta başta Amerika olmak üzere birçok ülke çareyi yine korumacı tedbirlere başvurmakta bulmuştu. Sonuçta uluslararası ticaret durmuş ve ekonomiler yavaşlamıştı. Ardından da İkinci Dünya Savaşı geldi.

Haberin Devamı

1839 yılındaki Afyon Savaşları da farklı bir tür ticaret savaşı değil mi? Hem de en acımasızından. Çin İngilizlerin ülkeye soktuğu afyonun halk arasında bağımlılık yaratması üzerine afyon ticaretini yasaklayınca, İngilizler “serbest ticaret ilkesine aykırı davrandığı” gibi bir gerekçeyle Çin’e saldırdı. Ve silah zoruyla Çin’in önemli limanlarını her türlü malın serbestçe ticaretine açtırdı. Yetmedi bir de Hong Kong’a el koydu.

-----------

Korumacılığın 40 yolu

Korumacılık deyince akla hemen Trump’ın ek tarifeleri geliyor ama yerli sanayileri korumanın aykırı tek yolu yüksek tarifeler koymak değildir. Dünyada birçok ülke yıllardır farklı yöntemlerle korumacılık uygulamaları yapıyorlar. Belli bir ürünün ithalatına miktar kısıtlaması getirmek bu işin bir yolu. Ya da Çin’in yıllarca yaptığı gibi ulusal parasının değerini yapay bir şekilde düşük tutarak, ithalatı pahalı ve ihracatı ucuz hale getirmek diğer bir yöntem. Avrupa Birliği’nin “ortak tarım politikası” adı altında yıllarca tarım sektörünü sübvanse etmesi de korumacı

Eyvah Korumacı dalga yayılıyor
yöntemlere örnek gösterilebilir. Bu yollardan hiçbirine başvuramayan, ithalatın önüne bürokratik engeller koyuyor, o da korumacılık. Mesela bir ülkeden gelen malı coğrafi olarak en uzak gümrük kapısına yönlendirip, ithalatçıya hayatı zorlaştırmak da aynı tür bir adım değil mi? Ya da yabancıların ülkede varlık alıp, tesis kurmasını sınırlamak. Amaç aynı: Yerli üreticiyi korumak. Siyasetçiler korumacılığı severler, çünkü Trump’ın başkan seçilmesi örneğinde olduğu gibi seçmende karşılığı vardır. İktisatçılar ise korumacılıktan hiç hazzetmediler; çünkü kazananın olmadığına ve uzun vadede herkesin kaybedeceğine inanırlar. Yani kazan-kazan değil, tipik bir kaybet-kaybet durumu olarak görürler.

--------

Bir darbe de Irak’tan

Irak bizim en fazla ihracat yaptığımız 4’üncü ülke. Birleşik Arap Emirlikleri ile yapılan altın ticaretini bir tarafa koyarsak, Irak, 2017’de 9 milyar dolarlık ihracat hacmiyle üçüncü sırada yer alır. Biz Amerika’nın ek tarifeleriyle uğraşırken bizim üreticileri etkileyecek bir karar da Bağdat’tan geldi. Amaç ABD’nin yaptığıyla aynı: “Yerli sanayiyi korumak ve geliştirmek”. Bunun için bazı ürünlere ek gümrük vergisi getirdi. Erkek takım elbisesi, çamaşır suyu, deterjan, ilaç, inşaat blokları, donmuş kanatlı hayvan eti ve sakatatları ile doğal patates cipsleri gibi farklı ürünler var listede. Ve

Eyvah Korumacı dalga yayılıyor
bu ürünlerin önemli bir bölümü bizim Irak’a sattığımız mallar arasında yer alıyor. Özellikle Türk tavukçuluk sektörü için Irak en büyük ihracat kapısı. Dolayısıyla, bu ürünlerde ek verginin 5 Ağustos itibarıyla yüzde 10’dan 50’ye çıkarılması ve istisnaların kaldırılması zaten sıkıntılı olan Türk beyaz et üreticilerini olumsuz etkileyebilir.