Servet Yıldırım

Servet Yıldırım

servet.yildirim@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Beklenen oldu, yıllık enflasyon haziranda geriledi. Yıllık tüketici fiyat artışının yüzde 11.7’den 10.9’a gelmesi önemli.

Peki, enflasyondaki belirgin düşüşü ne zaman görürüz?

Bu soruyu 4 Mayıs’taki yazıda, yani nisan enflasyonunun açıklanmasından hemen sonra da sormuştum. O zaman yapılan değerlendirme hâlâ geçerli:

“Yıllık enflasyondaki ilk belirgin düşüşü (ağustos başında açıklanacak) temmuz rakamlarında görebiliriz. Geçen yılın temmuz ayında bayram ve darbe girişimi etkisiyle yüzde 1.16 gibi temmuz ayları ortalamasının çok üzerinde bir aylık artış yaşamıştık. Geçen yıla kadar olan önceki 13 yılın 6’sında fiyatlar artmak yerine düşmüştü.

Haberin Devamı

Geri kalan yıllarda da en yüksek aylık temmuz artışı yüzde 0.58’ti.

Temmuz ve aralık

Aynı sert hareketi aralıkta da görmek mümkün. TL’nin yüksek değer kaybının da etkisiyle Aralık 2016’da enflasyon yüzde 1.64 ile tarihi aralık ortalamasının çok üzerinde artmıştı. Oysa 2003 - 2015 döneminde en yüksek aylık aralık enflasyonu yüzde 0.58 olmuştu.”

Dolayısıyla 3 Ağustos’ta açıklanacak temmuz ayı ve 3 Ocak 2018’te açıklanacak aralık rakamları yıllık enflasyonda sert düşüşlerin görüleceği aylar olabilir. Diğer aylarda yıllık enflasyonda böylesi sert inişler zor; hatta yükseldiğini ya da aynı kaldığını bile görebiliriz.

NE KAZANDILAR BE!

Türkiye piyasalarındaki oynaklığın kaymağını yabancı yatırımcılar mı yiyor? Ocak sonunda 1 doların 3.87 lira olduğu bir zamanda 100 bin dolarını Türkiye’ye getirip bizim piyasalara yatıran bir Amerikalı yatırımcı ya da meşhur Japon ev kadınının bugünkü kazancı ne olmuştur?

Diyelim ki bu yatırımcı 100 bin dolarını 27 Ocak’ta, o günkü kurdan yani 3.87’den TL’ye döndü. Eline geçen 387 bin lirayı ise o gün 83.827 puan endeks seviyesinde olan Borsa İstanbul’a yatırdı.

Ardından endeksin 100.500 puandan kapandığı 2 Temmuz Pazartesi günü hisseleri sattı ve eline geçen 464.074 lirayı 3.55’lik kurdan dolara geri döndü.

Böylece yaklaşık 6 ay önce getirdiği 100 bin doları 130.725 dolar olarak geri aldı. Yaklaşık 6 ayda dolar bazında yüzde 30’un üzerinde kazanmış oldu. Yıllık kazancı yüzde 60’ı geçiyor. Muazzam bir getiri değil mi?

Haberin Devamı

İyi ki varlar...

Aynı yatırımcı hisse senedi değil de devlet iç borçlanma senedi almış olsaydı, yüzde 13 - 14 dolayında bir getiri elde edecekti. Borsaya yatırımın getirisine göre belki düşük kalıyor ama yıllık sabit getirili faizlerin yüzde 1 - 2 dolayında seyrettiği Japonya ya da ABD gibi ülkelerdeki yatırımcılar için hâlâ müthiş bir kazanç bu.

Bunlar farazi örnekler belki ama bu yatırımı yapıp, bu paraları kazanan yurtdışında yerleşik yatırımcılar var.

İyi ki var. Çünkü yabancı yatırımcılar bizim menkul kıymetlerimizi almasalardı, dolar/TL kuru 3.87’den 3.50’lere kolay kolay inmeyecekti. TL toparlanmasaydı enflasyon kolay kolay aşağı gelmeyecekti.

Bu yılın ilk 6 ayında hisse senedi piyasasına 2.2 milyar doların ve devlet iç borçlanma senedine ise 3.4 milyar doların üzerinde yurtdışından net giriş oldu.

Risk üstlendiler

Bu paralar yüksek getiriye geldi. Gelirken risk de üstlendi. Eğer kur 3.87’den 3.55’e inmeyip 4’ün üzerine çıksaydı, borsa endeksi 83 binden 100 bine çıkmak yerine 70 bine inseydi, yabancı yatırımcılar ciddi zararlar yazacaklardı.

Haberin Devamı

Burada kaygılanmamız gereken ana sorun ne? Yabancıların bizim ülkemizde böylesi yüksek getirileri elde etmeleri mi? Bence değil. Asıl sorun bizim bu tip kısa vadeli sermayeye yani sıcak paraya muhtaç olmamızdır.

Adı üzerinde bunlar kısa vadelidir, sıcak paradır, yüksek getiri avcısıdır, en ufak harekette ürküp kaçarlar. Bunların yatırım ufukları çok uzun değildir, yüksek getirileri sağladıklarında “kâr realizasyonu” yapabilir, yani kazandığını cebe atıp çıkabilirler.

Kısacası güvenilmezlerdir. Onun için bizim gibi tasarruf açığı olan ülkeler, bu tip kısa vadeli sermaye yerine doğrudan yabancı yatırım gibi daha kalıcı olan ve aklına estiğinde kaçıp gidemeyen sermayeyi çekmeye çalışırlar.

Kıbrıs’ta kritik hafta

Piyasalar hafta boyu Katar - Suudi Arabistan ve Kuzey Kore - Güney Kore gerginliğini konuştu ama ekonomi sayfalarına yansımasa da bizim için asıl kritik konu İsviçre’de yapılan Kıbrıs Konferansı’dır.

Görüşmelerde adadaki Türk ve Rum tarafları mülkiyet, yönetim, ekonomi ve Avrupa Birliği gibi başlıklardaki pozisyonlarını ortaya koyan bütünlüklü paketlerini sunuyorlar.

Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ise 3 garantör olarak güvenlik ve garanti ile ilgili önerilerini sunuyorlar. Müzakerelerde ilerleme olduğunda şu anda dışişleri bakanları düzeyinde yapılan görüşmeler başbakanlar seviyesine yükselecek.

Şu ana kadar beklendiği gibi Türk tarafı daha esnek, Rumlar ise daha katı duruşunu sürdürüyor. Rum ve Yunan tarafı özellikle adadaki Türk askeri varlığının ve garantörlüğün hemen kalkması konusunda ısrarlı. Bu iki konu Türkiye’nin hassas olduğu meseleler. Dönüşümlü başkanlık gibi aşılması gereken başka anlaşmazlık konuları da var.

Konferanstan bir uzlaşma çıkmazsa ne olur? Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun vurguladığı gibi bu son konferans. “Eğer bir çözüm olacaksa burada bu hafta bunun kararının verilmesi gerekiyor.”

Enerji sorunu

Bu karar çıkmazsa ciddi bir “enerji” sorunu çıkabilir. Levant havzası olarak bilinen Akdeniz’in doğusundaki İsrail, Mısır ve Kıbrıs açıklarında zengin doğalgaz yatakları bulundu. Mısır’ın bulduğu gaz kendi ihtiyacını karşılayacak boyutta ama İsrail’in Tamar ve Leviathan sahaları ile Kıbrıs açığındaki Afrodit sahasında bulunan yataklar çok zengin ve sahiplerini enerji ihracatçısı yapabilecek ölçekte.

Bölgede halen 10’a yakın şirket gaz ve petrol aramak için izin bekliyor. Rumların niyeti bu sahaları 2019’a kadar geliştirip ihracata başlamak ama burada aşılması gereken bir Türkiye ve KKTC muhalefeti var. Görünen başlıca çözüm yolu ise Türkiye’nin rızasını almak. Aksi takdirde tüm ada halklarına ait olan böylesi bir servetin sadece Rumlar tarafından sahiplenilmesi Türkiye ile Rumlar ve dolayısıyla Yunanistan arasında ciddi bir askeri, diplomatik ve ekonomik sorun olacaktır.

Böylesi bir jeopolitik kriz ortamında Rumların bu ekonomik değerden diledikçe yararlanabilmeleri, buradaki gazı çıkarıp dünya pazarlarına ulaştırmaları rahat olmayacaktır.