Merkez Bankası, aylardır tekrarladığı gibi dünkü açıklamasında yine “Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme ve hedeflere uyum sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş kararlılıkla sürdürülecek” dedi. 2017 boyunca da para politikasında sıkı duruşun korunduğu vurgulandı. Ama açıklamalar gösteriyor ki sıkı olduğu söylenen para politikası enflasyonu hedefle uyumlu hale getirmek bir yana tahmin edilen seviyelerde bile tutmaya yetmedi. TCMB Ocak sonunda açıkladığı bu yılın ilk enflasyon raporunda 2017 sonu enflasyonunu yüzde 8 olarak tahmin etmişti. Nisan sonundaki raporda tahmini yüzde 8.5’e, ağustos başında 8.7’ye ve nihayet dünkü raporda ise yüzde 9.8’e yükseltti. Bu revizyonlar enflasyon sorununun ciddiyetini ortaya koyuyor.
Dikkat çekenler...
Merkez’in dünkü sunumunda dikkat çeken noktalar var:
Döviz kuru oynaklığı ve risk primi göstergeleri temmuzdan bu yana diğer gelişmekte olan piyasalara göre daha olumsuz bir seyir izledi. Yani Türkiye diğer ekonomilerden olumsuz yönde ayrıştı. Bu durum önemli, çünkü devamı halinde gelişmekte olan piyasalara yönelik sermaye akışından aldığımız pay azalabilir.
Petrol fiyat artışı ve TL’nin değer kaybı üçüncü çeyrekte maliyet yönlü baskıları artırdı. Banka bu etkilerin yakın dönemde de devam edebileceği uyarısında bulunuyor. Bu durumda ekim ve kasımda yüksek devam ettikten sonra aralık ve ocakta baz etkisi kaynaklı düşüş o kadar da güçlü olmayabilir.
Merkez Bankası bir zamanlar zayıf iç talebin enflasyonu aşağı çekici etki yaparken, iktisadi faaliyetteki güçlü seyirle talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde verdiği desteğin ortadan kalktığını hatırlatıyor. Dolayısıyla, artık talebi kışkırtacak her adım enflasyonu daha da azdırabilir.
Bazı uyarılar var
Açıklamalarda başka bazı uyarılar da var. Mesela orta vadeli enflasyon beklentileri arttı. Ana eğilimde bozulma var. Mevcut düzey ve çekirdek enflasyon görünümü fiyatlama davranışlarını bozabilir. Bunlar önemli uyarılar çünkü fiyatlama davranışları ve beklentiler bir kere bozuldu mu düzeltmek zaman alabilir. Nitekim bu endişe TCMB tarafından “Beklentilerdeki bozulma bizim açımızdan kaygı verici” cümlesiyle ifade ediliyor.
Önceki raporlar bu yılın ikinci yarısında olması beklenen enflasyonda düşüşe ait beklenti ise 2018 ortasına öteleniyor. Ekonomideki mevcut üretim ile potansiyel üretim düzeyi arasındaki farkı yansıtan çıktı açığının bu tarihten sonra enflasyonu düşürücü etki yapması bekleniyor. İyimserlik için bir diğer neden ise kredi büyümesinin normale dönmesi beklentisi. Merkez, 2017’deki garanti destekli kredi genişlemesinin sıkı duruşu geciktirdiğini kabul ediyor. Oysa nisan raporunda toplam kredi büyümesinin garantilerin etkisiyle geçmiş yıllar ortalamasının üzerine çıktığını belirtmekle beraber parasal duruşun daha sıkılaştırıldığı anlatılmıştı. Yani Merkez Bankası kredi genişlemesinin enflasyona etkisi konusunda “Sorun yok, bundan sonra da olmayacak” mesajını vermişti. Demek ki resmi iyi okuyamamış.
Tespitler çok doğru ama enflasyon inmeden zor...
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci gazetecilerle yaptığı bir sohbette kredi faizlerinin aşağı indirilmesiyle ilgili olarak bankaların üzerindeki aracılık yüklerinin yüksekliğine işaret ederek demiş ki: “Vergiler, harçlar sıfıra yakın hale getirilmeli. Karşılık oranı da makul seviyeye indirilmeli. Kamunun maliyetleriyle ilgili yapılabilecek bir bölüm var. Kamu olarak sen bunu yaptıktan sonra tüm bankacılık sistemine ‘Kârlarınızı da yarı yarıya indirin, siz de fedakârlık yapın’ denebilir.”
Çok doğru tespitler ama mevcut koşullarda uygulanabilir mi?
Daha da yükselir
Enflasyonun yüzde 11.5 dolayında olduğu ve bütçenin gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 2’sinden fazla açık verdiği bir ortamda Merkez Bankası’nın zorunlu karşılık oranlarını indirmesi ve Maliye Bakanlığı’nın Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi’nden (BSMV) vazgeçmesi çok olası görünmüyor. Açıklayayım:
Yüksek zorunlu karşılıklar bankaların üzerinde önemli bir maliyet unsuru. Ancak merkez bankaları para politikasını uygularken sadece faizleri kullanmazlar, faizlerin ve zorunlu karşılıkların bir arada kullanıldığı bir politika bileşimini uygularlar.
Bugün Merkez Bankası karşılık oranlarını aşağı çekse, bu piyasadaki likiditeyi artırıp talebi destekleyeceği için enflasyonun daha da yükselmesine yol açacaktır.
O nedenle, enflasyon aşağı inmeden, böyle bir adım beklemek doğru olmaz. Bu noktada bankaları rahatlatmak için yapılabilecek tek şey Merkez Bankası’nın bankaların topladıkları kaynaklardan zorunlu karşılıklar yoluyla alıkoyduğu paraya bir nema ödemesidir.
Banka ve sigorta muameleleri vergisi oranını indirmek bugün itibarıyla mümkün görünmüyor. Bütçe açığının arttığı ve Maliye’nin bu açığı aşağı çekmek için kurumlar vergisini artırmak gibi arayışlara girdiği ortamda bu yıl 13 milyar lira getirmesi beklenen bir kalemden vazgeçmesi çok olası değil.
Hal böyle olunca, Ekonomi Bakanı’nın haklı olarak işaret ettiği ve bankacıların 20 yıldır şikâyet ettiği bu yüklerden kurtulmak için doğru zamanın bugün olmadığı çok açık.