Ödemeler dengesine bakıyor musunuz? Ekonominin görünüme dair çok şey anlatıyor. Ağustos rakamları dün açıklandı. Aylık açık 1.2 milyar dolar ile beklentinin biraz altındaydı. Dış ticaret açığı bozuldu ama turizmin etkisiyle hizmetler geliri artınca cari açık beklendiği kadar yüksek çıkmadı. 12 aylık açık 36.97 milyar dolardı. Rakamlarda çok fazla boğulmadan ana hatlarına bakalım:
- Cari işlemler dengesi bu yıl geçen yıla göre bozuldu. Bozulma dramatik düzeyde değil ama büyümenin hızlanmasına bağlı olarak açık genişliyor. İç tasarruf yetersizliği nedeniyle Türkiye’de büyüme ve cari açık ayrılmaz ikili oldu. Büyümemizi içerideki tasarruflarla finanse edemediğimiz sürece bu tablo devam edecektir.
Mevsim etkisinden arındırdığınızda alt göstergelerin neredeyse tamamında bozulmayı görmek mümkün. Enerji ve altın hariç tutulduğunda rakamlar daha iyi görünebilir ama bence anlamı yok. Sonuçta altın ve enerji ithal ediyoruz. O nedenle manşet rakama bakmak gerekir.
İhracat fena değil
- Diğer ülkelerle yaşanan tüm sorunlara rağmen ihracat performansımız yine de fena değil. Dokuz ayda ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10.6 artışla 114.7 milyar, 12 aylık ihracat ise yüzde 9 artışla 153 milyar dolar oldu. Bu aylık bazda 5’inci çift haneli artış. Ana pazarlarımızda, özellikle AB’deki ekonomik toparlanma rakamlara yansıyor. Gelişmeyi sadece bu toparlanmaya bağlamak yanlış olur. Hakkını teslim etmek gerekir, uygulanan dış politika ve içinde bulunduğumuz coğrafya ihracatçılarımıza yeni pazar bulmada muazzam bir yetenek kazandırdı. Öldürmeyen kriz güçlendiriyor değil mi? Eximbank destekleri de sonuç veriyor.
- TL’de son bir yıldaki reel kur kaybı ihracatın artmasında ve ithalatın sınırlanmasında yardımcı olan bir diğer faktör. Eğer böylesi bir kur hareketi olmasaydı açık çok daha fazla olabilirdi. Kur kısmen de olsa rekabet gücü kazandırdı.
Turist sayısı artıyor ama...
- Turizmde ise tablo karışık. 2016’da gerileyen turist sayısı bu yıl Rusya ve çevre ülkelerden gelenlerin etkisiyle ciddi şekilde artıyor ama gelire yansıması güçlü değil. Bunun birkaç nedeni var.
1) Krizde Türk işletmeciler oda fiyatlarını ciddi şekilde aşağı çektiler. Doluluklar iyi olsa da eski paralar kazanılmıyor. Ağustos sonu itibarıyla ortalama oda fiyatları 2016’nın yüzde 15 altında kalmış. Türkiye bu yılın ilk yarısında oda gelirlerinde en büyük kaybı yaşayan ülke olmuş. 2016’nın ilk yarısında krizin en yoğun hissedildiği dönemde, sektörün duayenleri, “Pek çok tesis fiyat kırmaya başladı. Aman dikkat edelim, ucuz turizm ülkesi olmayalım. Sonra bu durumu düzeltmek zor olur” diye uyardı. Acaba korkulan oluyor mu?
2) Gelen turist sayısı artıyor ama Avrupa’dan gelen turistlerde hâlâ sorun var. İstikrarlı ve yüksek harcama eğilimine sahip olan Avrupalıları özlemeye başladık. Turist başına yapılan harcamalarda ciddi gerileme var.
3) Türkiye’den turizm amacıyla dışarıya gidişlerde duraklama var. Kurdaki artışın etkisiyle seyahat giderlerimiz azalıyor, bu da net turizm gelirini yükseltiyor.
- Cari işlemler açığının finansmanı tarafında ise yeni bir şey yok. Yüksek faizin ve dolar bazında ucuz kalmış hisselerin yarattığı cazibeyle portföy yatırımı niteliğindeki girişler devam ediyor. Gelişmekte olan piyasalara karşı ilginin yüksek olmasından payımızı alıyoruz. Sağ olsun, dört büyük merkez bankasının dördü de 2008 krizinin ardından piyasalara saçtıkları trilyonlarca doları geri çekmekte oldukça ihtiyatlı ve yavaş davranıyor.
Yabancı yatırımlar
- Yıllardır dört gözle akmasını beklediğimiz doğrudan yabancı yatırımlarda ise hâlâ bizleri heyecanlandıracak bir canlanma yok. Bu siyasi ve ekonomik belirsizlik ortamında, dünyanın bu coğrafyasına yönelik risk algısının bozulduğu bir dönemde bu canlanmayı beklemek aşırı iyimserlik olurdu.
- Yabancılara tanınan bazı kolaylıkların etkisiyle yurt dışı kaynaklı gayrimenkul alımlarında geçen yıla göre bir artış var ama çok güçlü değil. Jeopolitik belirsizlik burada da etkisini gösteriyor.
- Türk bankaları ve reel sektör dışarıdan borçlanmasını sürdürebilmiş. Tüm olumsuzluklara rağmen dışarıdan finansman imkânı belli dönemlerde artan maliyetle de olsa sürüyor.
- Bu gelişmelerin ışığında cari açığın yıllık bazda artarak 2017 sonunda 40 milyar dolara yaklaşması beklenebilir. OVP 2017 sonu tahmini 39.2 milyar dolardı. IMF’nin en taze tahmini ise 38.9 milyar dolar. Bu düzeylerde bir açık GSYH’nin yüzde 4.5-4.6’sına denk gelir ki Türkiye ekonomisi bu düzeyde açığı rahatça taşıyabilir.
Fed başkanının kim olacağı bizim için önemli mi?
Trump birkaç hafta içinde Fed’in yeni başkanını açıklayacak. Söz konusu Fed olunca, bu atama küresel bir sorun halini alıyor. Fed Başkanı dünya finans sisteminin, hatta dünya ekonomisinin en önemli şahsiyetidir. Çünkü yönettiği kurum, uygulamaları ve aldığı kararlar ile küresel ekonominin en etkili örgütüdür. Böyle olunca, bu kurumun başına kimin geleceği sadece ABD’nin değil dünyanın meselesi haline geldi. Bizi de ilgilendiren bir dizi soru var. Olası adaylar kim? Adayların parasal politika duruşları nasıl? Bu duruşlar bizim gibi dış finansman ihtiyacı fazla olan ekonomiler için ne anlama geliyor? Olasılıklara bakalım...
1- Mevcut başkan Janet Yellen tekrar seçilebilir. Şu anda 71 yaşında. 4 yıl daha görev yapabilir. Başkanlığa 4 yıl önce Obama getirmişti. Kritik zamanda Fed’i yönetti. Parasal sıkılaşmada ve faiz artırımında oldukça kontrollü gitti. “Süper güvercin” lakabını boş yere almadı. Hatta bu nedenle başkanlık seçimi öncesi Trump’ın hakaret derecesinde suçlamalarına maruz kaldı. Eğer bizim gibi dış finansman bağımlısı ekonomiler bu dönemde sermaye çekebildiyseler bunu bir ölçüde Yellen başkanlığındaki Fed’in izlediği para politikasına borçlular. Liderler düşük faizi severler. O nedenle, Trump için itibar sorunu da olmayan Yellen ile devam etmek daha az riskli olabilir.
2- Eski Fed üyesi olan Kevin Warsh adaylar arasında en şahinlerden biri. Fed’i gevşek para politikası izlediği için eleştirenlerden. Seçilirse, onun başkanlığında Fed daha sıkı bir para politikası izleyebilir; daha hızlı faiz artırabilir. Bu açıdan bizim gibi ekonomiler için kötü bir isim. Ne yazık ki bahislerde en yüksek olasılık Warsh’a veriliyor. Hem genç, hem Fed deneyimli, hem piyasa tecrübesi var. Daha önemlisi kayınpederi Trump’ın yakın arkadaşı ve destekçisi. Bu kriter ABD’de ne kadar geçerli olur bilinmez ama bahislerde onun şansını yükseltiyor.
3- Beyaz Saray ekonomi danışmanı Gary Cohn diğer aday. Goldman Sachs’ta yöneticilik yapmış. Yellen kadar güvercin olduğu söyleniyor. Bizim gibi ekonomiler açısından uygun. Ekonomi bilgisiyse Cohn’da var. Piyasa tecrübesiyse o da var. Göreve gelirse Yellen’a benzer ılımlı bir çizgi izleyebilir. Cohn’a göre enflasyon yüzde 2’ye yaklaşmadıkça faiz artırımı sakıncalı. Vergi konusunda Trump’a yardımcı olduğu söyleniyor ama bir defosu var. Trump’ın açıklamalarını eleştirmiş. Başkan olmak için eğilip bükülmüyor.
4- Fed yönetim kurulunda yer alan Jerome Powell da güvercinlerden biri. Fed’i iyi biliyor ama Trump’ın gözde adayı olmadığı aşikâr.
5- Stanford Üniversitesi’nden ekonomist John Taylor da listeye eklendi. Warsh kadar şahin. Fed’i faiz artırımında yavaş kalmakla eleştiriyor. Ünlü Taylor kuralının babası. Fed faiz belirlerken bu kuralı dikkate alır ama şanslıyız ki son dönemde uygulamadı. Bu kurala uysaydı ABD’de faiz çok yüksek ve hayat bizim gibi ekonomilerde daha zor olurdu. Onun başkanlığı, bizim için koşulları olumsuza döndürebilir.
6- Bir de “Kim gelirse gelsin yeni başkan ılımlı olmak zorunda” diyen altıncı görüş var. Biz ne şahinler gördük, realite onları güvercin davranmak zorunda bıraktı. Bu görüşe göre küresel ekonominin ve ABD’nin durumu hızlı sıkılaştırmayı kaldıramaz. O nedenle, ne kadar şahin, güvercin olursa olsun yeni başkanın manevra alanı çok fazla olmayacak. Parasal sıkılaşmayı kademeli ve ölçülü tutmak zorunda kalacaktır.